Amasya Şehrengizi Şiiri - Nihat Malkoç

Nihat Malkoç
1594

ŞİİR


30

TAKİPÇİ

Amasya Şehrengizi

“Bir şehri sevmek, aşka sebep aramaktır” (A. H. Tanpınar)

kökler ve dallar; yahut dibace niyetine…

kadim şehir gerinerek uyanır bin yıllık derin uykusundan
yeşilırmak masmavi gözleriyle süzer kentin ince belli minarelerini
yanık sesli bir müezzin sabah ezanını okur bayezit camii’nden
ihtiyar bir çınar, avluya bağdaş kurup söyleşir vehmimin gölgesiyle

bahar gelir; kış, ipekten ak şalını kaldırır harşena dağı’nın omuzlarından
ruhumun gün görmemiş bozkırlarında boy atar rengarenk laleler…
irkilir, kendine gelir diken üstünde bağdaş kuran sevdalı şehir….
şafak vakti, güneş öper dar sokakların arnavut kaldırımlarından

şehzadeler şehrinin ulu çınarları…

ey amasya, taçların ve tahtların hayalini kuran kadim şehir! …
dağların eteğine tutunursun, zamanı ahşap beşiğinde uyutursun
şehzadelerin gözünde tüter, büyür payitahtın arz odaları…

şehzadeler yolu’nda yeşilırmak’a karışır kekremsi hüzünlerimiz…
bizans’ın korkulu rüyası fatih, istanbul’un düşüyle süsler uykularını
bahtı olanlar, tahtına kavuşur; zamanın kabuğu sabır çekiciyle kırıldığında…
amasya bir mektep olur osmanlı’nın yarınlarının gül yüzlü hamurkârlarına

insan (s) elinde çamura batar güneş benizli kırık dökük düşler…
derin uykusunu uyur, benliği tavan aralarında saklı çocukluğum
tarih çeşmesinin kuruyan olukları, bir damlanın hasret yüklü düşünü görür

inşirah, tazarru ve aşkın kıyamı…

asırlardır dağların koynunda uyuyan, gönülleri aşka boyayan şehir….
gül çehreli umutlar devşirir, tarihin puslu aynasında raks eder naif tenin
cumbalar gülümser, yalı boyu evlerinde hüküm sürer ahşabın saltanatı
odalarında duyulur geçmişin ayak sesleri, yarının gül nefesleri…

nur yüzlü seherlerin yıldızlar sağar, yüzü katran karası geceden…
mabetlerin sırrını ifşa eder günde beş vakit minarelerden okunan ezanlar

aç bir güvercin, bir buğday tanesinin düşünü görür…
…..fethiye camii’nin kesme taşlarla örülü avlusunda

bayezid külliyesi’nden okunan uşşak ezanlar dağılır göklerin boşluğunda
her bir harf, bin zerreye bölünür aşk kitabının solgun sayfalarında…

ferhat’ın deldiği dağlar…

aşk kokar bu şehrin mistik sokakları, tarih kokar, lale, gül kokar…
her ince belli, elma yanaklı güzel; şirin’dir âşığın gönül gözünde
paslı prangalı dağlar, delinmeye mahkumdur ferhat’ın yüreğinde
sevdası yağmalanan ferhat ki, hüznü yudumlar tenhalarda…
şirin’in bakışları kör bir bıçak gibi saplanır ferhat’ın yaralı yüreğine

gönül semaverinde demlenir hüzne banılmış gül yüzlü aşklar…
yaşlı bir çınar ferhat’tan habersiz, gölgesinde tarar şirin’in sırma saçlarını
ferhat’ın hasretiyle, geçit vermez dağlar yol olur (bamb) aşka…

mihri hatun ve divan’ın tozlu sayfalarında…

aşk diliyle konuşur mihri hatun, o titrek ceylan bakışlarıyla
iffetin mavi sularında yelken açar, kapısı sürmelenmiş sevdalara
muhabbet devşirir, aşkın gül ağacından yapılmış rahlesinde
mahcubiyetin izi sürülür elma kırmızısı yanaklarında
dirilir her bahar gönül mabedi, aşkın darası düşülür vefadan…

hüzne banılmış sapsarı benizli (k) ağıtları savurur şimalden esen rüzgar…
koca bir ömür akıp gider yeşilırmak’ın yorgun sularının sırtında
tozlu raflarda unutulan divan, sayfa sayfa (d) okunmak için bekler…

borabay’da zamanın gözyaşları…

şafağın kızılını iştahla yudumlar borabay’ın durgun suları
hatıraların istiflendiği demlerde akşamın sularında raks eder gecenin ışıltısı
sonsuzluğu koynunda uyutur, saat kulesinde buz tutmuş zaman…
bir minyatür inceliğindedir yeşilırmak’ın aynasından süzülen ahşap konaklar….

borabay gölü’nde sabah güneşi, öper masmavi suların o yanık dudaklarından
kunç köprü’nün altından akan sulara karışır hundi hatun’un ateşîn gözyaşları
ay buluta girende, gecenin siyahına karışır ayva sarısı hüzünler…
en derin uykusunu uyur saat kulesinde, sulara akseden kadim zaman…

amasya kalesi’nde vakti kuşanmak…

prangalarını çözer kuşatılmış ruhlar, amasya kalesi’nde…
kıyama durur, hâl diliyle zamana şahitlik eden kesme taşlar…
bir bayrak gururla dalgalanır burçların tepesinde
yıldız(lar) üşür gecenin ayazında, ay’ın ak koynuna sokulur…

kral kaya mezarları’nda, önlerine düşer kralların tahtı ve tacı…
gün/âhımla açılır ufkun şanlı maziyi kapatan o kalın kadife perdesi,
yıldızlar çekilir kuytulara, gönüller izini sürer inşirah neşvesinin…

iki dağın arasında sükûtun sinesinden beslenir gam yüklü çığlıklarımız
gölgeler ürperirken tutuşur ufuklar; hasret taşır istasyonlara geciken kara trenler…
bulutların gözyaşları emzirir amasya’nın şerha şerha yarılan topraklarını…
bugünden daha güzel olacak bu elma yanaklı, kiraz dudaklı nazlı şehrin yarını…

Nihat Malkoç
Kayıt Tarihi : 26.10.2016 11:29:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Nihat Malkoç