Ama Ben Seni Seviyordum

Fatih Yeşilyurt
160

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

Ama Ben Seni Seviyordum

Sabah uyandım. Saat 09.30du. Yeni bir güne eski günlere acıyla bir sitem yollayarak merhaba dedim. Geceleri başıma diken olan sırdaşım; yastığımdan kaldırdım o kadersiz başımı. Geçmişimin fihristesi telefonum sırdaşımın yanında duruyordu. Aldım. Baktım beni düşündüren o mesajını gördüm. Aklımda sana dair soru işaretleri vardı. Mesajın o soru işaretlerini teyit eder cinstendi. Okudum, aklım daha da karıştı. Ama ben seni seviyordum...

Rutin hazırlıkları yaptım. Bir gece öncesinden sözüm vardı kafeye gittim. Kahvaltı yapıyorduk gülüp eğlenerek ama aklımın bir köşesinde o soru işaretleri vardı. Dün gece saat üçte yazdığım şiiri okudum heyecanla Duygu Ablaya. Beğendi; üzerine konuştuk, espriler yaptık. İşin yoğun olduğu saatti. Ben bilgisayar başında oturup internetten ablamla konuşuyordum. Aklımda; içimde hep taşıdığım umut, dilimde söylemek istemediğim ama söylediğim söz: Yine gelmeyecek bu... Bugün de geçen günlerdeki gibi yüreğime gelmeyeceğinin sinyalleri geliyordu. Aramaman, gelen bu sinyalleri; gelmeyeceğini teyit eder cinstendi. Hissettim, hislerim daha da karıştı. Ama ben seni seviyordum...

Sonra aradın. Sevindim ama kendimi frenledim. Ya beklediğim söz gelmezse? Dudaklarımın yanaklarıma doğru yayılışına engel olamadım. Sordum, iyi misin dedim. Sen; iyi olmadığını hastalandığını söyledin. Gelmemek için bahane ediyor, gelmeyecek dedim, kahroldum. Bir an titredim, kendime geldim. Bahane bile olsa rahatsız, iyiliğini istemez misin dedim içimden. Sonra sustum... Sen iyi ol da ne zaman gelirsen artık. Sonra kapattık telefonu. Yine gelmiyor dedim. Sözlerin; soru işaretlerini, hislerimi teyit eder cinstendi. Düşündüm, düşüncelerim daha da karıştı. Ama ben seni seviyordum...

Öğleden sonra saat 13:45ti. Sana mesaj attım sitemle. Gelme! diyordum. İçim bi tuhaf olmuştu. Kendime kızarak tek bir çağrını bekliyordum. Çağrı at, çağrı at ki arayayım. Hüznüm ve öfkem artıyor ümidim ve sabrım azalıyordu gitgide. Bir türlü geçmeyen zaman ümidim ve sabrıma inat çabucak geçiyordu. Dörtnala koşuyordu yelkovan akrebe. Yine yanıldın ahmak diyordum kendi kendime. Yine umuduna gökyüzü olacak maviyi en siyahın içinde aradın budala! Yine baltayı yanlış taşa vurdun sersem! Yanıldığımı anlıyor ve hissediyordum. Zaman çabucak geçmesine rağmen bir türlü gelmeyen çağrın yanıldığımı teyit eder cinstendi. Yanıldım, yandım, mavim siyahın içine daha da karıştı. Ama ben seni seviyordum...

Akşamüstü saat 17.09du. Umudumun gökyüzündeki maviyi içine karıştırarak siyaha çevirmeye çalışan gece iniyordu yeryüzüne. Ama beceremiyordu işte. Laciverd oluyordu gece, her daim biraz daha maviye çalar karanlığıyla. Sen arıyordun. Kırgındım, sana değil kendime. Yelkovan akrebe hızla koşarken her bir turda daha da kırdım kendimi. Yonttum benliğimi, eksilttim kendimi. Biliyordum çünkü aşk; kendini eksilterek çoğalmaktı. Açmadım, telefonu meşgule verdim. Sözlerini dinlemek istemiyordum. Çünkü ne söyleyeceğini biliyordum. Seni dinlemiyordum, kendimi dinledim. Biliyordum çünkü her nefeste biraz daha sen oluyordum. Her saniye biraz daha sen oluyordum ama sen; gelmiyordun. Gelmemen, kendimi eksiltmemi; sen olmamı teyit eder cinstendi. Kendimden vazgeçtim, eksiliyordum her an. Ama ben seni seviyordum...

Akşam saat 19:04tü. Nihayet umudumun mavisi, üzerini örtmeye çalışan siyahla karışıp esas rengini; laciverdi buldu. Ben eksikliğimi yaşarken biraz daha çoğalmak için kitabımı okuyordum. Sen aradın. Nerdesin diyordun. Ben otobüsteyim, Kadıköye geliyorum. Sevindim. Bekliyorum dedim, kapattım. Yine laciverdden, umutsuzluğumun umudundan gelmişti yardımım. Kalktım kendime çeki-düzen verdim. Hüznüm dağılsın diye yüzümü yıkadım. Tekrar aradın. Kadıköyde biraz işlerim var, sana daha sonra geleceğim dedin, yıkıldım. Her an laciverdim bir ton daha koyulaştı. Geliyordun ama daha sonra. Yani gelmiyordun. İlk değildim, ertelenendim. Senin için ilk olamayacağımı biliyordum. Ertelenen olmanın verdiği siyahlıkla biraz daha kararıyordum. Gelmiyordun. Araman, ertelenmenin verdiği siyahlıkla biraz daha kararan rengimi; laciverdimi teyit eder cinstendi. Erteleniyordum, kararıyordum. Ama ben seni seviyordum...

Saat 20:01. Dağılsın diye yüzümü yıkadığım hüznüm, daha da yerleşmişti yüzümün çizgilerine. Daha önce düşündüklerimi düşünerek kitabımı okuyordum. Hissettim, attın adımını binadan içeri. Geldin. Dağıldı tüm bulutlarım. Ama heyecanımı ve sevincimi erteledim. Bir ertelenmişlik de ben yolladım kendime. Doğrulup kalktım. Sarıldım sana sımsıkı. Benden sana gelen sıcaklığın senden bana gelemeyeceğini biliyordum. Her zaman bildiğim bilmenin acısını hissederek acıdı canım. Çünkü biliyordum, laciverd her daim maviye çalmakla beraber biraz daha siyaha dönüktü hep. İçimde bilmenin acısı, laciverdin siyaha dönüklüğünü teyit eder cinstendi. Bildim. Bilerek siyaha döndüm daha fazla. Ama ben seni seviyordum...

Saat 20:30. Laciverd tüm karanlığıyla gülümsüyor mavi mavi. Ve sen karşımdasın. Hastasın, kırgınlığın var, zor dayanıyorsun belki ama ben dayanamıyorum. Sana belli etmemeye çalışıyorum telaşımı. Çünkü; yanımda olmasından bile geçtiğim, yalnız iyi olduğunu bilmek istediğim insan iyi değil. Eriyorum. Zaman geceyi vururken rıhtıma havaya karışıyorum. Sohbet ediyoruz. Keyifli anılarımı anlatıyorum sana, o anılarımla beraber gidenlerden dem vurarak. Hafifletmek istiyorum kırgınlığını, seni gülümsetmek istiyorum biraz da düşündürerek. Sohbetin içinde lafı geçiyor ve sen şiir defterimi açıyorsun. En başında yazan belki de sevginin resmini çizemem ama mutlaka adını suya yazacağım, laciverd sevdalarda kavrulacağım dizesini okuyorsun. Ve bana soruyorsun imâlı bir tavırla biraz da rahatsızlık duyarak: Gözleri laciverd miydi? Hayır diyorum ben. En sevdiği renk miydi laciverd? Yine tekrarlıyorum, hayır. Sonra bir an susuyoruz. Hani diyorum siyah; umutsuzluğun, karamsarlığın rengidir. Laciverd de siyaha en yakın en koyu renktir. Ve biraz mavi vardır içinde. Mavi; umudun rengi. İşte diyorum o yüzden laciverd sevda. Sen sarsılıyorsun. Derinden, sessiz. Sonra gülümsüyorsun. Önce derinden sessiz sarsılışın, sonra anlamaklı gülümseyişin laciverdin içinde biraz mavi barındırdığını teyit eder cinsten ve ben seni seviyorum...

Saat 20:45. Gitmek üzeresin. Gelişinle mutlu olan kalbim gidişinle paramparça oluyor. Sana belli etmiyorum. Yine kahrediyorum yelkovan ve akrebe. Ama içim rahat. En azından geldinya. Gitsen de geldinya. Bu bana yeter işte. Çünkü biliyorum yetinmektir aşk aslında elinde olanla. Bir kez daha emin oluyorum rengimin laciverd olduğuna. -Sahi ne güzel renk.- Sonra çıkıyoruz dışarı. Ben seni dolmuşa bindireceğim. Geldin, bu bana yeter işte desem de yine istiyorum gelmeni. Bu sefer de ben sana imâlı sözler söylüyorum: Artık kaç ay sonra inersin Kadıköye bilmem ama indiğinde ara görüşelim. Sen rahatsız oluyorsun. O kadar da değil diyorsun. Geleceksin biliyorum, hissediyorum. Uzun zaman geçse de aradan. Sözlerin ve bakışların geleceğini teyit eder cinsten ve ben seni seviyorum...

Saat 21:00. Dolmuş bekliyoruz. Sen o sırada şarkılar söylüyorsun nağme yaparak. Ben olmadı diyorum, güzel söyleyemiyorsun. Sen şarkılar söylüyorsun nağme yaparak hem de kendi tarzın olmamasına rağmen, benim tarzımdan. Abartıyorum, olmuyor belki de böyle şeyler ama mutlu oluyorum. Biraz daha şafak söküyor karanlığımda. Birkaç tane dolmuş geçiyor. Ama sen el kaldırmıyorsun. Ben engelliyorum belki de. Yanımda birkaç dakika daha kalman için. Ama sen zorâki bir isteyişle el kaldırmıyorsun geçen dolmuşlara. Sonra sana yazdığım şiirdeki o ümitsizliğimi gidermek istiyorsun kendince. Nasıl ama diyorsun Epey vakit geçirdik değil mi? Ben gülümseyerek; yeter bize üç ay bu görüşme değil mi diyorum. Sen; üç ay değil üç gün yeter diyorsun. Zorâki bir isteyişle geçen dolmuşlara el kaldırmaman ve üç gün yeter deyip üç gün sonra görüşürüz sözü vermen geleceğini teyit eder cinsten ve ben seni seviyorum...

Saat 21:05. Gökyüzüne bakıyorsun ve Ne kadar güzel gökyüzü, laciverd.. umut katıyor karamsarlığıma, martılar süzülüyor laciverdin içinde diyor alay ediyorsun kendince ya da şaka yapıyorsun. Hayatımda ikinci defa varlığını hissettiğim laciverdime, laciverd sevdama dil uzatıyorsun. Ama bilmiyorsun laciverdin aslında sen olduğunu. Yani kendi kendini yaraladığını. Laciverdle birlikte ben de biraz daha siyaha dönüyorum, yaralanıyorum. Aslında yaralanan sensin ama ben kanıyorum ılgıt ılgıt. Gitmene çok az vakit var. Laciverd biraz daha siyaha dönüyor ve kanıyor yüreğim. Kendini yaralayan sensin ama benim kana bulanmam biraz daha sen olduğumu ve eksilerek çoğaldığımı teyit eder cinsten ve ben seni seviyorum...

Saat 21:07. Sen dolmuşa biniyorsun. Ayrılırken; birleştiğimiz gibi sarılıyoruz. Sana sarıldığımda kendime sarıldığımı hissediyorum ve laciverde bir adım daha yaklaşıyorum. Gidiyorsun. Giderken beni de beraberinde götürüyorsun farkında olmadan. Gidişin tekrar gelişinin habercisi olduğunu teyit eder cinsten ve ben seni seviyorum...

Saat 01:32. Durmadan akan zaman beni biraz daha yaklaştırıyor laciverdime. Artık kahretmiyorum yelkovan ve akrebe. Geçen zaman içinde sözüne güvendiğim bir büyüğümle tehlikeli sularda geziniyoruz pupa yelken. Açıldıkça açılıyoruz ve gittikçe derinleşiyoruz gönül iklimin laciverd okyanusunda. -Başladığım bu yazıyı yarım bırakarak.- Derine indikçe daha da koyulaşıyor laciverd okyanus içinde barındırdığı milyonlarca renkle. Ve her renk seni gösteriyor bana. Artık sadece laciverde değil bütün renklere tutkunum ben. Laciverdin içinde barındırdığı milyonlarca renkte seni görmem, sana olan sevdamın rengini; laciverdi teyit eder cinsten ve ben seni çok seviyorum! ...

Fatih Yeşilyurt
Kayıt Tarihi : 26.9.2011 21:27:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


07.02.2007 Biliyorum o gün hâlâ bir yerlerde yaşanıyor...

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Fatih Yeşilyurt