Alvarlı Aşık Reyhani (Devam 52)

İsmet Barlıoğlu
1529

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Alvarlı Aşık Reyhani (Devam 52)

Nihani Baba, sözlerini bitirince, Perişan Nine ‘nin açtığı kapıdan eve girdi, yaktığı lambanın isli ışığında yanımıza geldi. Ancak o zaman yüzünün yorgunluklar ve gözlerinin yaşlar içinde olduğunu görebildik.
Yaşlı aşık, yıkllardır el ve mızrap değirmediği tozlu sazını tozlu sazını titrek ellerle duvardan indirdi. Tozlarını yağlığıyla şöyle bir sildi ve ‘Dur oğul, sen bugün beni onbeş yaşımdaki çağlarıma indirdin. O ki; yolu açtın, şimdi dinle ve arkamsıra gel öyleyse.’ Diyerek önce sazının üst perdelerine bir gezinme yaptı ve sonra çlıp söylemeye koyuldu:

Ben seni sanmıştım has kumaş gibi,
Kendini gösterdin kara taş gibi,
Şevkin ziya verse ay-güneş gibi;
Engel olan bulutlara ne dersin?

‘Ben değerli bir aşıkla karşılaştığımı sanırken ne kadar da yanılmışım. Zira; sen değerli bir aşıktan çok, değersiz bir kara taş gibisin. Yaymak istediğin ışık ay-güneş ölçüsünde olsa bile ne kadarcık değeri vardır ki? Bulut gelir, önünü-mönünü kapatır ve senin bir bulutu dağıtmaya dahi gücün yetmez’ Demeye getirmekteydi.
Reyhani bu sözleri kolay kolay pekilenecek aşıklardan değildi. Sözü cebindeydi. Nihani Baba ‘yı şöyle karşıladı:

Kocayan kuş fersiz yapar uvayı,
Gel benimle gütme böyle davayı,
Bulut olup perdeleme semayı,
Dağıtacak fırtınaya ne dersin?

‘Yaşlanmış kuşun yapabileceği yuva çürük olmaz mı? Benimle niçin böyle bir davaya düşüyorsun? Sen bulut olup ışığımı perdelemeye kalksan; öylesine bir fırtınayım ki; ben o bulutları darmadağın eder, yine ışılarım.’ Demekteydi. Nihani Baba, onun bu tutumunu bilgisizliğine, gençliğine, toyluğuna, hırçınlığına veren ve ona yol gösterip öğütler veren havalardaydı:

Cahil meclisine ayaklar basma,
Kamil seni dövse; darılma, küsme,
Sakin ol, çocuğum, şiddetle esme;
Önündeki şu dağlara ne dersin?

‘Bilgisizlik toplantısına neden ayak basmaya kalkıyorsun? Bencileyin olgunluğunun zşrvesine çıkabilmiş bir yaşlının sözlerinden neden inciniyorsun? Kendini boş yere, fırtına-mırtına sanıp öyle şiddetli esme. Fırtına dahi olsan; benim gibi bir yalçın dağa ne yapabilirsin? ’
Reyhani pekilenmiş görünmekle birlikte yaşlı aşığın kendisini yalçın dağ saymasını pekilenmek istemiyordu:

Bellidir ki; dağlar gibi ulun var,
Çiçeğin var, çimenin var, gölün var,
Gelenin var, geçenin var, yolun var,
Ya zirvene akan kara ne dersin?

Genç aşığın öğütlere pek kulak asacağı yok gibi görünmekteydi. Baharın yaratacağı selleri önüne katmanın ardındaydı ve bu yüzdendir ki; Nihani ‘yi yanıtlaması hiç de gecikmedi:

Çaliktir, çekilmez feleğin yayı,
Gafiller ömrünü eylemiş zayi,
Sel olsan da basmak için ovayı;
Sel tanımaz derelere ne dersin?

Ünlü Nihani, Reyhani ‘ye küçümseyerek bakmaktaydı. ‘Ben ne diyorum, sen neler söylüyorsun? ’ Der gibiydi. Pek de iyi anlaşılamadığını sandığı sözlerini şöyle açıklama gereğini duydu:

Sordun mu bu sırrı er oğlu ere?
Düşün sözlerimi, Fikret bir kere,
Denizlere baş mı eder bir dere?
Şaha kalkan deryalara ne dersin?

Aşık Nihani, Nihami ‘yidi ve âna dek değme aşıklara pabuç bırakmamıştır, kalkıp da oğlu yerindeki Reyhani ‘ye mi bırakacaktı? İşte en sağlam vuruşlarını yapıyor ve işte Reyhani ‘yi zorladıkça zorluyordu.
Reyhani genç olmasına gençti ya, çetin cevizdi ve değme taşın altında kalacağa benzemiyordu:

Mert elinden zehir içer giderim,
Namerdin sözünden geçer giderim,
Ruhsat ile yelken açar giderim,
Hükmeyleyen kaptanlara ne dersin?

Şunları söylüyordu şimdi de: ‘Yürekli insanın elinden su yerine gelen zehiri içmekte duraksamam ama yüreksizin sözüne değer bile vermem, dudak bükerim. Senin o şanlanmış denizinden Yaratan ‘ın izniyle yelkenler açar da geçerim, denizleri buyruğunda tutan kaptanlara ne diyebilirsin? ’
Nihani, Nihani olmasına karşın bu genç aşıkla baş edemeyeceğini anlamış ve onun üstünlüğünü gençliğine malederek pekilenmişti. Son sözleri hiç de üstünlük taslayıcı değildi.
Mızrabını sazının tellerine don birkaç kere gezdirip şöyle diyebildi:

Kesildi, kalmadı kuvvetim-halim,
Sanki esti rüzgar kurudu dalim,
Nihani der; yeter, uzatmayalım,
Özlşem çeken bir mezara ne dersin?

Sonunda; ‘Övünme, övünme; gidip gideceğin yer orası değil midir? ’ demeye getirmekteydi. Reyhani ‘nin ereği o eski ve ünlü ustayı elbette ki; matetmek değil, ona kendini pekilendirmekti ve bunu de becerebildiğinden, atışmaya gerek de kalmamıştı. Sözlerini şöyle tamamladı:

Reyhani ‘de yoktur tek bir yoz dava,
Öperim elini, beklerim dua,
‘İnna ileyhi raciun’ Buyurmuş Mevla,
Bozulmayan o kadere ne dersin?

Genç aşık; ‘Ben kendini beğenmişlik yolunda değilim. Seninle de ölçüşmüyorum. Tam tersine; ellerini öpüp haırdualarını bekliyorum. Yaratan önünde-sonunda O ‘na dönüleceğini buyurmuştur. Bunu kim bozabilir ki? ’ deyip sazını torbasına koydu ve birlikte yaşlı ve ünlü aşığın ellerini öpüp hayır dualarını alarak evden çıkıp köy yollarının karanlıklarına karıştık.
Toz-tozak ve karanlık içinde yol bulmaya çalışırken, Nihani Baba ‘yı belki de bir daha dünya gözüyle göremeyeceğimizi ayni anda birlikte düşünmekteydik.
SON
Hikmet BARLIOĞLU
20 Ağustos 2000
Bursa

(ALVARLI AŞIK REYHANİ isimli Araştırma-İnceleme 'lerinden > 198-201/201)
(SON...)

İsmet Barlıoğlu
Kayıt Tarihi : 21.2.2005 22:22:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Engin Akkuş
    Engin Akkuş

    Nihani Baba işi mezara dayayınca kaçılacak yol olmadığını anlayan Reyhani dua dilekleriyle sözü bitiriyor.Aşıklık geleneğinin önemli bir unsuru olan atışmanın en güzel örneklerinden birini paylaşan İsmet Bey'i tebrik ediyorum.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

İsmet Barlıoğlu