31*
Kişi nice mağrur olsa;
Akibet bir safa gelir.
Açılır ayna-yı devran
Suçun itirafa gelir.
Ko desinler: ‘Pehlivandır.’,
Kocalır; gücü noksandır,
Sonu ise kabristandır,
Dolanıp tavafa gelir.
Olsa onun atlas donu,
Bir gün vururlar boynunu,
Bitmiş beygir olur sonu;
Yüzülüp kavafa gelir.
Sözünde dürdane olsa;
Ehlikitap, mana olsa;
Tam bir Behlül Dana olsa;
İşgörmez refrefe gelir.
Ko göstersin şem ve ziya,
Reyhani söyler mi riya?
Bakırlar hep kalaycıya,
Altınlar sarrafa gelir.
-------------------------
31* Kişi kendisini ne denli büyük görürse görsün; sonunda ne mal olduğunu kendisi de anlar.. Gerçeğin aynası suratına bir tutuldumu; suçunu-kusurunu kendiliğinden dile getirmek zorunda kalır. Bırak, pehlivan olduğunu söylesinler ama sen onun pehlivanlığına aldırma. Zira; önünde-sonunda yaşlanacaktır ve insan değil midir ki; gücü her şeye, her saman yetmeyecektir. her şeyin sonu ölüme varmıyor mu? O da öyle yapmak zorunda kalacak ve gelip kendi mezarının çevresinde turunu tamamlayacaktır. Giysilerinin atlastan olması bie yarar sağlayamaz ve başına geleceklerden beri olamaz. Tıpkı biten-tükenen-yaramaz hale gelen, canveren ve kavafa yüzülmüş postu nasip olan bir beygire dönmekten kurtulamaz. İnci tanesi güzelliğinde sözler söylüyor olsa; kitaplar devirse; mektup yazma konusunda kimseler eline su dökemese; akılda-bilgide Behlül Dana ‘ya denk sayılsa; baş edemeyeceği sorunlarla ve hiçbir yere çıkamayan basamaklarla karşılaşabilir. Bırak, istediği kadar övünsün, istediği kadar çevresine mum tutuyor, ışık saçıyor görünsün; uzmanına rastladımı; bakır mı, yoksa altın mı olduğunu ortaya koyuverirler. Reyhani ‘yi yalan-yanlış mı söyler sanıyorsun?
Şiir, aşığın, insanların hiç de göründükleri gibi olmadıklarını, görünüşe bunun için aldanmamak gerektiğini vurgulayan ve değersizlerin değerli, yoksulların varsıl görünme çabalarını yeren, onları alaya alan bir şiiridir.
İçeriğindeki ‘Mağrur’ sözcüğü, Arapça ‘daki ‘Gurur’ sözcüğünden gelmekle birlikte ‘Gururlu’ değil, ‘Kibirli’ anlamındadır. Zira; ‘Gurur’ da olumluluk, ‘Kibir’ de olumsuzluk vardır ve burada olumsuzluktan sözedilmektedir. Olumluluktan sözedilmiş olsaydı; aşığın ‘Mağrur’ sözcüğü yerine ‘Müftehir’ yani ‘İftihar eden-Gururlanan’ sözcüğünü kullanması gerekirdi. Ozanın ilk dörtlükte ‘Ayna-yı Devran’ biçiminde söylediği ve Farsça tamlamaya benzetmek istediği sözcüğün gerçek Farsça ‘sı ‘Ayine-i Devran’ dır. Deyimi kulaktan öğrendiği için onun bu yanlışlığa düşmüş bulunması doğaldır.
İkinci dörtlükteki ‘Kocalmak’ ‘Yaşlanmak’ tır ve çok temiz Tüekçe ‘dir. Dilimizde buna benzeyen ve ‘Dinlenmek’ yerine kullanılan ‘Dincelmek’, ‘Kibarlaşmak’ yerine kullanılan ‘İncelmek’ ve ‘Gençleşmek’ yerine kullanılan ‘Gencelmek’ gibi sözcükler de vardır.
Üçüncü dörtlükteki ‘Don’, ‘Külot’ anlamında olmayıp ‘Giysi’ anlamındadır. ‘Donatmak’ sözcüğü buradan gelir ve ‘Çıplağı gitdirmek’ anlamını taşır. Gemi sahiplerine, ‘Geminin her gereksinimini karşılayan kimse’ anlamında ‘Donatan’ denilmektedir.
Dördüncü dörtlükteki ‘Dür’ den ve ‘Dane’ den ibaret ‘Dürdane’ sözcüğü Farsça bir sözcüktür. İnci tanesi anlamındadır. Ayni dörtlüğün ‘Ehlikitap’ ı Farsça ‘dır. Doğru yazılışı ‘Ehl-i Kitap’ tır. Kur ‘an, İncil, Tevrat ve Zebur ‘dan ibaret dört kutsal dinin inananlarına ‘Ehl-i Kitap’ yani ‘Kitap Sahipleri’ denir. Sözcük ayni zamanda ‘Kitapsever’ anlamında da kullanılır ve dörtlükte bu anlamda kullanılmıştır. Ayni dörtlükte, adından söz edilen Behlül Dana, ünlü Sultan Harunurreşid ‘in dünyaya metelik vermeyen, bilgin kardeşidir. ‘Dana’ bir soyadı değildir ve ‘Bilgin’ demektir. İlerigörüşlü,kolay kavrayışlı ve açıksözlü Bilgi Behlül ‘le ilgili olan şu anekdot kendisi konusunda az-çok bir bilgi verebilir: Prens olmasına karşın, birgün sokakta başı yarılmış bir halde yürüyen Behlül Dana, gebe bir kadınla karşılaşır. Kadın Prens ‘i tanıdığından duruma çok üzülür ve ‘Vah Prens ‘im vah.’ Der. ‘Ne yaptın ki; senin başını böyle yardılar? ’ Dana boynunu büker ‘Valla bacım, kötü hiçbir şey yapmadım. Ben sadece bir doğruyu söyledim.’ Yanıt kadıncağızı şaşırtır: ‘Aman kardeş, doğruyu söyleyeni böyle yaparlar mı hiç? ’ Diye üsteler. Prens gerçekten bilgindir. Görünüşünden kadının pek de namuslu olmadığını anlamıştır. Soruyu yanıtlar: ‘Yaparlar bacım, yaparlar. İstersen; doğruyu sana söyleyeyim; bak ki beni ne yaparsın. Şu senin karnındaki çocuk piç değil midir? ’ Sonrasını anlatmaya gerek var mıdır? Ayni dörtlükteki ‘Refref’ in ‘Asansör’ anlamında olduğunu, Hz. Peygamber ‘in onunla miraç yaptığı varsayıldığından kutsal bir anlam taşıdığını önceden de belirttiğimiz için artık üstünde durmak istemiyoruz. Beşinci dörtlükteki ‘Mum’ anlamını taşıyan ‘Şem’ ile ‘Işık’ anlamını taşıyan ‘Ziya’ Farsça sözcüklerdir. Sonki, dilimizde bazen kullanıldığı halde, obiri artık kullanılmamaktadır. Ayni dörtlükteki ‘Riya’ ‘Yalan’ karşılığıdır. Buna az rastlanırsa da, bundan yapılan ve ‘Yalancı’ anlamına gelen ‘Riyakar’ a çok rastlanır.
Şiir yine hece ölçüsündedir. Durakları 4+4 ‘ten ve hece sayısı 8 ‘den ibarettir. Bu şiirde de durak atlamaları vardır. Örgü biçimi (a-b-c-b) , (d-d-d-b) , (e-e-e-b) , (f-f-f-b) , (g-g-g-b) dir.
(ALVARLI AŞIK REYHANİ isimli Araştırma-İnceleme 'lerinden > 131-135/201)
(Devam edecek...)
Kayıt Tarihi : 30.1.2005 16:02:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!