28*
Mevla ‘yı seversen kahretme beni,
Ayırma bülbülü; gül ağlamasın.
Yarimin saçları tarandı gitti,
Zülüften ayrılan tel ağlamasın.
Şu fani dünyada bir muradım var,
Sevdiğime kalır benden yadigar,
Dokunmasın rüzgar; olur tarumar,
Yaprağı kuruyup dal ağlamasın.
Büyük zulüm yari yardan Ayırmak,
Feryadını el-aleme duyurmak,
Kerem edip küllerini savurmak,
Reyhan ‘ı götüren sel ağlamasın.
------------------------------
28* Ozanın açıklama ve yroum gerektirmeyen yeni bir şiiridir. Bunu, Hanım ‘la kaçıp ıssız bir çayırlıkta yakalandıkları ve öldürülesiye dövülüp sazının parçalanmasıyla ilgili olarak söylediğini sanmaktayız. En azından, o sırada söyleyememiş olsa bile; sonralarda dillendirip nağmelendirilmiş olmalıdır.
Dizeler hece ölçüsündedir. 6+5 ‘lik bir 11 ‘den ibarettir. Son dörtlüğün ikinci ve üçüncü dizelerinde durak kaymaları vardır. Örgü öncekilerin aynidir. Kafiyeleri güçlüdür. ‘Fani-Geçici’, ‘Murad-Erek’, ‘Yadigar-Anı’, ‘El-alem-Herkes, Başkaları’ anlamındadır.
R
29*
Sabahın erinde bir ölü gördüm;
El-kol bağlı, esir olmuş gidiyor.
Okuyup ruhuna Fatiha verdim,
Derin deryalara dalmış gidiyor.
Bir maksadın eşiğinden geçmemiş,
Meyhaneye varıp dolu içmemiş,
İyi-kötüyü birbirinden seçmemiş,
Doğmadan çok önce ölmüş gidiyor.
Yetmiş yıl yaşamış, yaşını bilmez,
Kirpiğini bilmez, kaşını bilmez,
Her kimden sordumsa; işini bilmez,
İşte bu dünyaya gelmiş gidiyor.
Ne uzağa bakmış, ne de yakına,
Aklı-fikri yokmuş, kalka sakına,
Eser bırakmamış; dilde okuna,
Mevcud olanı da silmiş gidiyor.
Ondan öte karışmadım işine,
Ardından bir sürü gider boşuna,
İşte böyle gafillerin peşine
Reyhani sazını çalmış gidiyor.
----------------------------
29* Sabahın erken saatlerinde bir cenazeye rastladım. Elleri-kolları cansızdı, tutsak olmuştu, denizlerin engin derinliklerine dalmış gibiydi. Kalkıp ruhuna bir Fatiha okudum. Hiçbir amacın eşiğinden içeriye adım atmamıştı. Bir meyhaneye girip tek bir kadeh içki içmemişti. İyi ile kötüyü birbirinden ayıramamıştı. Doğmadan çok önce ölmüştü ve şimdi de çekmiş gidiyordu. Yetmiş yıl yaşadığı halde, yaşından haberi yoktu. Kirpiğinin kaşının yerini bilemiyordu. Hiç kimse onun neci olduğunu söyleyemiyordu. Sözüm ona; bu dünyaya gelmişti, gidiyordu. Yakınında, uzağında olanlardan haberi bile olmamıştı. Aklı-fikri yoktu ki; sakınılacak şeylerden sakınsın ve ilgilenilecek şeylerle ilgilensin. Arkasında, hiç olmazsa; okunabilecek bir yapıt bile bırakamamıştı. Kendisi bırakamadığı gibi, bırakılmış olanları da yadsımıştı. İşine bundan fazla karışmaya gerek bile görmedim. Ardında bir sürü vardı ve bu sürü boşu boşuna onu izlemekteydi. Reyhani işte böyle uyurgezerlerin ardından saz çalar da gider.
Aşığın çok güzel ve çok anlamlı bir şiiriyle karşı karşıyayız. Bu tür şiirlere Edebiyat ‘ta ‘Hiciv’ yani ‘Yergi’ ve yani ‘İğneleme’ denmektedir. Ozan, şiirde bize, gerçek yaşamdan bir kesit vermektedir. Gerçek yaşam, adıyla bağfaşmayacak biçimde çelişkilerle ve yalanlarla doludur. Aşığın, kişiliğinde bütünleştirdiği yaşlılardan birçoğuna sorarsınız: ‘Baba, laç yaşındasın? ’ Alacağınız yanıt oldukça ilginçtir: ‘Valla oğul, ne bileyim. Doğmuş doğalı yaşıyorum işte.’ Başka soru yöneltirsiniz: ‘Baba, aç mısın, tok musun? ’ Yanıt aynidir: ‘Oğul, tokum tok. Az önce süt yedim, yoğurt içtim.’ Peki, adamcağız neden sütü yer de, yoğurdu içer? Kirpiğini kaş, kaşını da kirpit sanır da ondan. Ölümünde ölüsünü götürenlere sorarsınız: ‘Yahu, rahmetli ne iş görürdü sağlığında? ’ ‘Valla ne bilelim? Biryerlere gider gider gelirdi amma.’
Oğlu olmayan adam darlanmış. Tek bir oğlu olursa; eşeği sırtına alıp minareye çıkacağına andiçmiş. her şeyi en iyi biçimde bildiğinden, meraklanacak bir şeyi olmadığı halde, Yaratıcı bile; ‘Acaba bu herif minareye sırtında eşekle nasıl çıkabilecek? ’ diye meraklanmış ve adama bir oğıl vermiş. And yerine getirilecek ama eşek bir türlü sırtlanamıyor, sırtlansa da; o daracık döner basamaklardan çıkarılamıyor. Adam yeniden darlanıp Müftü ‘ye danışmaya gitmiş. Aralarında şöyle bir konuşma geçmiş: ‘Efendi, yaşamında hiç içki içtin mi? ’ ‘Haramdır hocam. Asla içmedim.’ ‘Efendi. Yaşamında hiç kumar oynadın mı? ’ ‘Günahtır hocam. Asla oynamadım.’ ‘Efendi. Yaşamında hiç aşna-fişna yaptın mı? ’ ‘Günahtır, hocam. Hiç yapmadım.’ ‘Ere oğul, yaşamında hiç içki içmemişsin, hiç kumar oynamamışsın, hiç aşna-fişna yapmamışsın. Senden iyi eşek mi olur. Tek başına minareye çık, in, andın yerine gelmiş sayılır.’
Aşık, şiirin ikinci dörtlüğündeki ‘Meyhaneye varıp dolu içmemiş.’ Dizesini böyle bir düşünceyle söylemiş olabilir. Zira; bu dizede kutsallığa bir yollama yokmuş gibi görünmektedir.
Merhume yani rahmetlik kadın, sağlığında bir hayat kadınıdır. Ölmüştür ve ölüsü kaldırılmaktadır. Namazına katılanlar arasında kerelerce görüşmüş olanlar da vardır. Hoca sorar: ‘Ey topluluk… Merhumeyi nasıl bilirdiniz? ’ Yanıt hep birağızdan yükselir: ‘Valla iyi bilirdik.’ Neden? Yaşam çelişkilerle, gülmecelerle ve yalanlarla doludur da ondan.
Şiirin birinci dörtlüğündeki ‘Erinde’ sözcüğü, ‘Erken saatlerinde’ anlamındadır. ‘Esir’ ‘Tutsak’ tır ve ‘Derya’ ‘Deniz’ demektir. İkinci dörtlükte, şimdiki ‘Erek’ sözcüğü yerine, zamanın ‘Maksad’ sözcüğü kullanılmıştır. Dördüncü dörtlükteki ‘Eser’ ‘Yapıt’ karşılığıdır ve ‘Mevcud’ ‘Varolan’ dır.
Şiirdeki ölçü hecedir. Hece sayısı; 6+5 duraklı 11 ‘den ibarettir. Hece sayısı ayni kalmakla birlikte; duraklar bazen 4+4+3 ‘tedir. Örgü çnceki şiirlerin aynidir. Kafiyeler güzeldir ve katmerli kafiye kullanılmıştır.
(ALVARLI AŞIK REYHANİ isimli Araştırma-İnceleme 'lerinden > 120-124/201)
(Devam edecek...)
Kayıt Tarihi : 27.1.2005 10:12:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![İsmet Barlıoğlu](https://www.antoloji.com/i/siir/2005/01/27/alvarli-asik-reyhani-devam-29.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!