Altın suyu çiçeği destanından.1.

Savaş Ezgi
20

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Altın suyu çiçeği destanından.1.

BOZKIR...

Bozkır da
Yetişen tek şey rüzgardı.
Onlar yüzyıllardır
Nal seslerini ekerlerdi Bozkıra
Bir ceplerinde tütün
Bir ceplerinde soğan
Koyunların da kefenleri
Tuz taşında ekin biçerlerdi.
Bir kirve olmak için atlarından inerlerdi
Birde sevdiklerini kaçırmak için...

CAN GÖVDEYE MÜLK DEĞİLDİ DAĞLARDA...1.

Diyarbakır havzasından geçen Torosların bıraktığı dağlar
Sıkıntıdan patlar.
Patlar patlamaz açılan dağların arasından,
Yanardağ akıntılarıyla karılmış kayalara
İki su düşer.
Biri Master ve Sarı Meşe dağları arasından
diğeri Bırklin mağarasından çığlıksız doğar.
Kılcal damar nazında
Dağlar arasında dolaşan incecik sular
Kar sularını içer.
Ele avuca sığmayan sulara
Zincir vursan eğlenmez.
Dolucan mevkiinde birbirine sarılan iki su
Sevinçten kalka kalka yürür.
Sular o kadar hızlıdır ki ok anlamına gelen Dicle adı verilir.
Dut dibi dağı'na aynı hızla gelen Dicle dağıtır kendini
Köylüler incecik teller alıp Dicleden
Yırtıklarını dikerler toprağın...

Kendini dağıtan Dicle,dağlarda demlenmiş
Beş tane çayı üst üste içerek kendini toplayınca,
Bir tespih ipi gibi uzanır.
Sıradağlar tespih tanesi
Sabırla çekenlerin doruklarını aştığı.

Doruklar
Sistir, dumandır, buzuldur.
Rüzgar dokunsa yırtılır.
Keskin sivridir laciverdi kayaları.
Kurşunun soluğu yetmez tırmanmaya
Mavi erguvan doruğuna...Ağızdan dışarı adım atmaz kelimeler.
Harfleri kar tutar.

Baharın geçilmez nazından
Dağların.
Kendiliğinden can tutmuş ağaçlarda,
Koşan tomurcuklar damla damla patlar.
Renkleri ışıl ışıl
Hafif mavi bir alevi
Andıran çiçekleri
Rüzgar söndüremez.

2.

Doruklarında ki buzul yataklarının dokunsan incinen mavisi atlıyı atından indirir ve atından atlayan bir atlı,başını toprağa dayadı.Ayak seslerini dinledi.Karanlığın burnunun ucu gözüktü.

İşte alacakaranlık,
Hasreti kıldan ince,
Sevdası atomdan ağır.
Bir Dicle fidanı oturmuş
Dağların boranına
Gözleri tenhalaşmış dalgın,
Gözleri yüreğinin ardına düşmüş
Yani sevdası başında...

Sırtını dayamış iki Ardıç'a.Buralı değillerdi bu ardıçlar.Çünkü onlardan başkası yoktu.Bir kuş gagasından mı düşmüşlerdi yoksa tırmanamamış dağları da diğer ağaçlar onları kaderlerine mi bırakıp gitmişti.Gece boyu at sürmekten yorgun düşmüş atlı,daldı uykuya.

Güneş ışığı
Ardıçlarda dal değiştirirken
Düştü üstüne
Sıçrayıp eline tüfeği aldı telaşlı.
Can gövdeye mülk değildi dağlarda.
Durup dinledi
Tehlike yoktu şimdilik.

Sanki kilimini cehenneme yaymıştı.Mendilini çıkarttı.Dört köşesine düğüm atıp,suda ıslatmaya gitti.Her yeri basan güneş,birazdan yakaladığı adamı yakardı.

Suda kayarak
İncelip süzülen
Pulları elvan ebruli
Bir alabalıktan dökülen mavi parıltılara
Takıldı gözü...

Açlığı tepeden tırnağa kuşattı onu.

Biraz ilerde
Üç bantlı,
Turuncu göğüslü
Güneş kuşunu gördü.
İnce dişli akarsuyun kumunda
Böcek arıyordu....

Savaş Ezgi
Kayıt Tarihi : 30.10.2005 10:49:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Savaş Ezgi