Altın rengi son yaprakta düştü, hüzzamsı bir ahenk yankılanırken kalplerin ta içlerinde. Güz rengi bütün renkler, en amansız hüzünlerini salgıladı en ince kılcal damarlardan her zerreye. Sabahın çiğli vakti gümüş rengiyle gözyaşı olurken yanaklardan süzüldü damlacıklar gamzelere.
Doğanın nakarat halleri insanın gamlı ve kederli gönlüne MIH gibi çakılmakta, çayır ve çimenlerin sarımtırak çığlıkları içlerde yankılanmakta.
Kıyasıya geçiştirilen bu evrim Yaradan,ın muhteşem varlığını dile getirirken, biz insanogluna altından tepsi içinde gümüşten tasla sunulan hayatın en güzel örnegiydi.
Bazen memleketimin dogasıyla hayallere dalarken, bir şelale sesi ya da bozkırlarda meltemsi kokulara bürünmüş rüzgarın sesi ruhumda kopan amansız fırtınaları dindirmeye yetiyor.
Bütün bu güzelliklerin renklerinde gülüşlerini ya da ağıtlarını idrak edemiyor olmamız ruhumuza çöreklenen maddeden kaynaklanıyor olmasını alğılayamıyoruz.
Çevremizde bütün aşkların sevgilerle çoğalması, ya da huzursuzlukların artması yeterince kendi içimizdeki iradeyi denetleyemiyor olmamızdan kaynaklandığı şüphe götürmez bir tespit değil mi? O halde, sonbaharın hüzünlü hali bizleri romantizmin derinlikleride de götürse kederlenmemeliyiz çünkü; gülücüklerimizin daimiyeti için mevsimler kreaktiv(yaratıcı) dönüşümleri boşuna değil.
Bir çok şair şiirlerinde Nisan,ı işlemiştir, Eylül,ü işlemiştir sitemli de olsa bütün ayların ya da mevsimlerin Türk Edebiyatında sarsılmaz yerleri var. Bir çok şarkılarda, romanlarda, şiirlerde, filimlerde Güz (Sonbahar) ayrıcalıkla işlenmiştir.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta