I
Sürüden koyunlar hep takım takım
Ayrılmış, sürüde kalmamış bakım;
Asmanın üzümü dağılmış; salkım
Olmak ister, fakat bağban nerede?
Gideyim, arayım: çoban nerede?
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
güzel şiir geçerliliği hiç geçmez hiç bir zaman bence. Türk yurdu her dem düşman tuzağına, hain oyunlara maruz kalıyor ve kalmakta. şairim huzur içinde uyu.saygılar
ömrünün yılkısıdır şehirde bursalı adam
yitirmiş sakınmadan toz ayaklarını
kerameti kendinden menkul şair hastalığı
törpüler kırkına kır düşülmüş şakaklarını
Habip Yağmur bey; zat dediğin sayesinde bu ülke vatandaşı olduğunu unutma!.yoksa siz, Atatürk Türkiye’sinde değil de, Abdülhamit’in osmanlısında mı yaşıyorsunuz? Dahası, Osmanlı sevdalısının yandaşı mısınız?
Atatürk’e dil uzatmaya utanmıyor musunuz!..yazıklar olsun...
Bu adamların şiirlerini hep merakla okurum. Adamlar Şair. Dünden bu güne gelen kıymetler.Şiirindeki sorgulama yeter ve artar bile.Tabi ki şiiri anlamak gerekiyor ve yazara değer vermek gerekiyor .şairin şiirlerini çok çok severim.Şair: herkes olamaz.Olsa da böylesi değerleri bizlere sunamaz.Nur içinde yat. saygılarımla.
Tanımak istemiyoruz.
Ne dünü, ne bugünü...
Çünkü çoğumuz ön yargılıyız.
Koskoca bir imparatorluktan büzüşe büzüşe günümüze gelmiş bir ülke.
Ya kurduğumuz onca devlet, onca imparatorluk nerede?
En güçlü liderlerin kurduğu nice çok güçlü imparatorluklarımız da tarihin sayfalarına gömülmüş.
Suçlu aramak yerine "sebep - sonuç" ilişkisiyle ve akıllıca mukayeselerle doğruyu bulmak gerekir.
Milletimiz tarih şuurundan, ülke şuurundan, millet şuurundan koparsa vay halimize...
...
Günümüze ve geleceğimize sahip çıkmak zorundayız.
*
"ALTIN DESTAN" şiirinin tamamını ekleyelim.
Bir de o gözle okuyun lütfen.
...
ALTIN DESTAN
Sürüden koyunlar hep takım takım
Ayrılmış, sürüde kalmamış bakım;
Asmanın üzümü dağılmış; salkım
Olmak ister, fakat bağban nerede?
Gideyim, arayım: çoban nerede?
.
Yüce dağlar çökmüş, belleri kalmış,
Coşkun ırmakların selleri kalmış,
Hanlar yok meydanda, illeri kalmış,
Düşenler çok ama, kalkan nerede?
Gideyim arayım: Hakan nerede?
.
Türk yurdu uykuda ey düşman sakın!
Uyuyan ülkeye yapılmaz akın.
Tan yeri ağardı, yiğitler kalkın.
Bakın yurd ne halde, vatan nerede?
Gideyim arayım: yatan nerede?
.
Herkesin gözünde vatan öz yurdu,
Çitlerin yağısı, derenin kurdu,
Yad iller, Turan'da hanlıklar kurdu,
Turan'dan yadları koğan nerede?
Gideyim arayım: ogan nerede?
.
Sandım gençlik doğar, baktım Mart olmuş,
Gittim ili gezdim, genci kart olmuş,
Kimi Kırgız, Kazan, Kimi Sart olmuş,
Dedim yahşiler çok, yaman nerede?
Gideyim arayım, Şaman nerede?..
.
Tiginler köy beyi, ağalar çoban
Adsız’lar yalancı birer kahraman,
İçinde görmedim maksadı duyan
Yasanın emrine uyan nerede?
Gideyim arayım, duyan nerede?
.
Uygurlar uyuşuk, Türkmenler aylak,
Ne kışlak sevinçli, ne güler yaylak,
Arslanlar yurdunda barınır çaylak,
Atilla, Timuçin, Gürkan nerede?
Gideyim arayım, Türkan nerede?..
.
Kaşgar, Delhi, Pekin, İstanbul, Kazan,
Bu beş yerde vardı beş büyük hakan,
Sarı, Kızıl, Gökhan, Akhan, Karahan
-Hepsinin üstünde parladı İlhan-
Akhan’dan gayrisi, il… Han nerede?
Gideyim arayım, İlhan nerede?..
.
Kırım nerde kaldı, Kafkas ne oldu?
Kazan’dan Tibet’e kadar Rus doldu,
Hıtay’da analar saçını yoldu,
Şen yurtlar nerde, viran nerede,
Gideyim arayım, İran nerede?…
.
Yayların kirişi urgana dönmüş,
Şahin yuvasında doğana dönmüş,
Türk yurdu soyulmuş soğana dönmüş,
Kılıç satır olmuş, takan nerede?
Gideyim arayım kalkan nerede?…
.
Soy atlar küçülmüş, olmuş kurada,
Alpler kız ardında birer hovarda,
Sancağı unuttuk hangi diyarda,
Altun otağ, altun kazan nerede?..
Gideyim arayım, yazan nerede?..
.
Başları ağarmış ihtiyar dağlar,
Anar eski günü, sel döker,çağlar,
Kırlangıç ah çeker,güvercin ağlar,
Uzak bir ses sorar, Turan nerede?
Gideyim arayım, soran nerede?..
.
Yüce Türk Tanrısı, gönder bir yalvaç,
Sürüne baş olsun, yasama dilmaç,
Türklüğe bir yeni Turfan nuru saç,
Anlasın Türk, milli irfan nerede?
Gideyim arayım, turfan nerede?…
.
Ulusun içine girsin her oymak,
Beş ulus budun’da birleşsin çabucak,
Uygur, Kalaç, Karluk, Kungu, Kıpçak,
-Türk yurdu bir olsun, kalmasın kaçak-
Çıksınlar meydana, meydan nerede?
Gideyim arayım, meydan nerede?…
.
Kurultay toplanıp Tanrıdağı’nda,
İlhan tahta çıksın Elmadağı’nda,
Beyler solda dursun, Hanlar sağında,
-Sevmek günah değil, sevinç çağında-
Görünce toplanmış hanân nerede?
Gideyim arayım, canan nerede?…
.
Altundağ’a kursun İlhan otağı,
Taşları elmastır, yakut toprağı,
Han’lara kımızla sunsun ayağı,
-Taç giyme resminin kalmam uzağı-
Sorup öğrenince, Divan nerede?
Gideyim arayım, kervan nerede?..
.
Oğuz Han bayramı baharda olsun,
Otağlar, çadırlar çiçekle dolsun,
Genç kızlar oynasın, yiğitler solsun,
Bir âşık bayılmış, derman nerede?
Gideyim arayım, Lokman nerede?…
.
Türk destanı yazmak hatıra gelmemiş,
Yasanın sözleri satıra gelmemiş,
Tarihe deryadan katra gelmemiş,
Şairler sordular, hocan nerede?
Gideyim, sorayım, o can nerede?…
.
Kırklar karar verdi, yediler, üçler,
Oldular kılavuz, kalmadı göçler,
Yarın ilhan çıkar, alınır öçler,
İlhan tacı boşta, alan nerede?
Gideyim arayım, aslan nerede?…
.
Gündüzlerden sapan geceyi bilir,
Bilmeksizin tapan her şeyi bilir,
Bilen yapmaz, yapan pek iyi bilir,
Erenler yolu bu, varan nerede?
Gideyim arayım, yâran nerede?…
.
Ziya Gökalp
( 1876 - 1924 )
Mevcut iktidarı ve onun cumhuriyet tarihinde eşi görülmeyen bütün dünyaya örnek olan bu idare tarzını takdir ve tebrikle karşılıyor ona dil uzatma hamakat'inde ve garazkar lığında bulunan nankörleri şiddetle ve nefretle kınıyorum!
Bu 23 nisan ki tarihin dönüm günü.
Kan içici sultana, hakana ölüm günü
Bu şiiri cumhuriyetin ilanından sonra uzunca bir zaman ilkokul çocuklarına okutan utanmaz zihniyet HAKAN NEREDE DİYE hayıflanıyor sözde
''Kan içici sultan'' olarak kastedilen Sultan Abdülhamit.
Sultan Abdülhamit 33 sene Osmanlı padişahıydı. Bu 33 senede Abdülhamit'in emriyle asılan birkaç kişi olmuştur ve bu kişilerin suçları da devletin güvenliğini tehdit eden suçlardır. Abdülhamit'in tarzı sürgüne göndermekti ve öyle insaflıydı ki sürgüne gönderdiklerine dahi maaş bağlardı.
Ancak Abdülhamit için ''kan içici sultan'' şiirini okutan ve göstere göstere Anadolu halkını inciten zat, Dersim'de 50 bin. Zilan'da 25 bin. İdam sehpalarında 10 bin insanı katletti.
Bunlar devlet eliyle katledilenlerin sayısı, bir de harici olarak öldürülenler var ki sayıları belli değil!
Öyle bir çobanımız var ki, sorma gitsin!..
Sürüyü korudu,bizi yedi, sorma gitsin!..
Dağı taşı sattı, don kaldı bize, sorma gitsin!.
Giydi hırka, doldurdu cebi, sorma gitsin,.
işte böyle, büyük usta!.
"SU UYUR DÜŞMAN UYUMAZ!" demiş atalarımız. O zaman tehlikede olan vatan ve mukaddeslerimiz söz konusu iken nöbet tutacak yiğitleri hudutlarımıza dikmeden topyekun herkesin gaflet uykusuna yatması nedendir? Hiç düşmana "biz uykudayız ey düşmanlar sakın bize yapmayın akın!" demek ne kadar mantıklıdır? Bir millet bir başka milletle savaşta ise onun en gafil anını bekleyip o anı yakaladığı anda saldırır ki bu tarih boyunca her milletin yaptığı bir savaş taktiğidir.Onun içindir ki Rabbimiz "AL-İ İMRAN SURESİNİN SON AYETİNDE BİZLERE GECELERİ RİBAT-DÜŞMANI GÖZETLEYİN- YAPIN!" diye buyuruyor ve onun içindir ki resulullah-sav- "GECE HUDUTTA NÖBET TUTAN BİR MÜCAHİDİN GÖZLERİ CEHENNEM ATEŞİNİ GÖRMEYECEKTİR!" buyuruyor.. Allah bizleri tedbirini almadan topyekun uykuya dalıp düşmanlarının baskınında helak olanlardan eylemesin amin!
Herkese hayırlı çalışmalar.
KUTLARIM ŞAİRİMİZİ
Bu şiir ile ilgili 11 tane yorum bulunmakta