Bir altın çağdan düşmüş önümüze adımlar,
Saatler 'âmin' der ve dua okur tik-taklar...
Yetişmiş ardımızdan güller saçan küheylan,
Şimdi güneş gül yumak, mis kokar hep sabahlar,
Şükür Gülü Veren'e, şükür Gün Sahibi'ne...
Zamana tahiyyâtlar okunur dudaklardan
Ruha gül mayalanır saadet hamurundan...
Muhabbet kâkülü var şimdi ak alınlarda,
Bir tutam gözyaşının doğum sancılarında...
Şükür Gözü Veren'e, Şükür Mülk Sahibi'ne...
Dünya küçüldü gözde, birleşen adımlarla
Rahat daralıp söndü, ceht parladı ufukta...
Bu nasıl azimdir ki, sıçradı tâ fezaya...
Yediverenler açtı, fezanın tül dalında.
Şükür Sevda Veren'e, Şükür Aşk Sahibi'ne...
Uykusuz gecelerin secde izinde çile...
Alna bağlanır ufuk görünmez kuşak ile.
Pazartesi kokusu yahut perşembesiyle
Bilal'ce ezan yağar o kardeşlik göğünde...
Şükür Rahmet Veren'e, şükür Hamd Sahibi'ne...
Ne okyanus kenarı, ne Afrika kıtası
Seçmek olmaz! Gitmek var, geldiği ân sırası.
Adanmış gönüllerin ipil ipil duası...
Ve her gülşende açan, apak Yusuf siması...
Şükür Kubbe Veren'e, şükür Arş Sahibi'ne...
Bulutlardan gül salan, rüzgârı miskler kokan
Muhabbet sözlü bir çağ olacak elbet zaman...
Nar kırmızısı çayda tütecek can ve cânân.
Sevgiden minderlerde oturtunca Yâr olan,
Şükür secdeleriyle yükselecek her mekân.
Şükür Secde Veren'e, şükür Aşk Sahibi'ne...
Kayıt Tarihi : 2.5.2009 22:48:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!