Ulucanlar Cezaevi’nin avlusuna darağacı kuranlar,
Olur mu? Böyle olur mu, urgana yağ sürülür mü?
Gençlere kıyan faşistler,
Elbet, bir gün düzeniniz yıkılacak;
Altı Mayıs hesabı sizden sorulacak.
Şanlı devrim’e, özgürlük yoluna gönül verenler,
İşçi-köylü, emekçiler…
Dört bir yana haber verin,
Çankaya’da gelen fermandır;
Üç fidana kıyacaklar!
Bizi bizden ayırıyorlar.
Hiç “Et tırnaktan ayrılır mı? ”
Yıkılasın Ankara virane olasın,
Bu vahşet bu öfke ne?
Böylesi zulüm görülmemiş,
Gençler darağacına çekilir mi?
Tüm dünyaya haber salın,
Altı Mayıs sabahı Ankara’da,
Faşistler kıyıydılar üç cana!
Zulüm, acı, dert verilen bize;
Yürek damarlarlarımız koparıldı yine
Kalmadı halımız.
Lâkin ölür gideriz bir gün biz,
Deniz, Yusuf, Hüseyin’imiz ölmezler.
Tohum olur filizleniriz,
Çiçek, çiçek renk, renk yaşama açılırız,
Sazda, telde dolaşırı yürek, yürek,
Dillerden düşen barış türküsü oluruz.
Devrim sevdasıyla sel, sel...
Nehir olur cağlarız, denizlere akarız.
Her Altı Mayıs şafağında yer, gök ağlar bizle!
Gece bitmez, sabah olmak bilmez,
Ak deniz koparcasına gerilir,
Karadeniz dalgaları taşlara, kıyılara vurur.
Marmara gizli ağlar hıçkırıklara gömülür;
Yüzler solar gözler gülmez olur,
Ankara sana güneş doğmasın, gündüz olmasın!
Deniz, Yusuf, Hüseyin’e kıymayın,
Devrimciler ölmez, devrimler durmaz.
Gider Deniz Gelir Deniz,
Yusuf, Hüseyin yoldaşlar ölmezler!
Gün gelir devrim olur,
Düzenin yok olur, yıkılırsın Ankara.
Deniz, Yusuf, Hüseyinler ölmediler, onlar ölmezler,
Altı Mayıs şafağı kara bir leke oldu tarihe
Gün olur devran olur,
Patron- ağanın militaristi, sistemi,
Faşizm’in kalesi bir, bir yıkılacak,
Her altı Mayıs sabahında,
Devrimciler yaşayarak halkların kardeşliğin…
Devrimin şanlı yolunda halklara güneşi doğacak
03.05.2011
Yıldırım
Kayıt Tarihi : 8.5.2011 16:27:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için şerefimle bir defa ölüyorum. Sizler, bizleri asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz. -Yusuf Aslan- 6 Mayıs 1972 sabahıydı... Gökyüzü bulutluydu. Ankara’ya yağmur yağıyordu. Bulut kümeleri arasından yer yer güneş ışınları süzülüyordu. Yaşar Kemal’in deyimiyle 'sarı bir yağmur' yağıyordu... Sabahki haber bültenini dinlemeyenler, gazete satıcılarının önünde öbek öbektiler... Başlıklara bakıp ağlayanlar vardı. Üç kişi daha ağlıyordu... Ankara’nın Karşıyaka mezarlığında... Üç gencin babalarıydı bunlar... Buruk yürek ve titrek elleriyle kefenleri araladılar son kez. Sırayla oğullarını öptüler. Yanaklarından süzülen yaşlar, ölü canların alınlarına, yüzlerine damladı... Baba yüreğini üçüne eşit dağıttılar. Aynı duygularla kucakladılar. Üç ölü bedeni... Mezara indirdiler... Öğleye doğru Ankara’nın Kızılay Meydanı’ndaki çiçekçide, bir genç kızın koluna iki polis girdi. Genç kız, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın mezarına kır çiçeği almaktan sanıktı... Ve genç kız, asılmışlar için ağlama suçunu işlemekten gözaltına alındı. Onlar için darağacındaki fidanlar dendi, masum gençlerdi dendi. 'Pal Sokağı Çocukları'na benzetenler oldu. Hiç kimseyi öldürmemiş olmaları ön plana çıkarıldı. Kimileri de lanetle andı onları. Ancak hiç bir biçimde önemleri yadsınamadı. Ölüm tehdidinden korkmayan, darağacını gericiliğin yargılandığı bir kürsüye dönüştüren tavırları unutulmadı. Onlar devrimci oldukları için asılmışlardı... Sonraki yıllarda yüzlerce, binlerce kez tekrarlanacak infazlardan biriydi ölümleri... Bugün de her devrimcinin kalbinde, parkasıyla, kavruk bakışlarıyla bir suret yaşıyorsa, bu, onların kazandıklarının kanıtıdır. Ahmet Kahraman ustanın kaleminden sözümona yargılama süreci gözler önüne seriliyor. Politikacının iki yüzlülüğünü, intikamcılıklarını ibretle okuyacak, bir döneme hakim olma kaygıları belgeleriyle........
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!