Güneş vurmuş kestane gözlerine,
Ela bir bebek doğurmuş.
Sevdikçe kuşatmış beni hasretine,
Yaşadıkça gözlerini ruhum benliğimi unutmuş.
Her manzarada karşıma gözlerin çıkacak,
Seher vaktine konan çifte kumrunun
Aşkı olalım sevgilim
Maviyi beyazla süsleyen güvercinlerin
Coşkusu serpilsin üstümüze yağmur gibi
Islanalım sevgilim ıslanalım
Saçlarından süzülüp yere düşen her damla
Yalnızlığımın rengi;
Biraz karanlık, biraz göz yaşı...
Birikip çizmişler, acılarla kabaran resmini,
Dokunsan hissedersin;
Biraz karanlık, biraz göz yaşı...
İnsan kalpleri, insan.
Bizim sandığımız dünyamız, dünya.
Sıra sıra dizilmiş gezegenler, evren.
En ücra köşesinden bak evrenden buraya;
Bir dünya, bir çok insan.
Karanlığa bulanmış hayatımda,
Mavi bir yıldız kayar, gözlerinin ışıltısıyla.
Çağırırcasına giderdi maviler diyarına,
Havalanır tutardık ucundan sen gelsen...
Gelsen olurduk, sel gibi coşkun olurduk.
Mutluluğun mükafatıdır karanlık
Günün sonunda, gözlerimden bir bulut geçer,
Yastığımda yıldız kokusu, ayın keskin ışıkları;
Vurmuyor yüzüme, çünkü seher vaktinden öte
Güneşe gülümsemişti mutluluk.
Yüzme bilmediğimden dalgalar,
Seni getirdi aşk kokan sahilime...
Getirmesini bilir de almasını bilmez mi?
Aldı; koynunda getirdiğin inciler mehtapta parlamadan,
Aldı; ıslak saçının nemi düşmeden, arıyorum...
Martıların sessiz çığlığı: zahiri yalnızlığı ile,
Her savaşın ardından ölüm doğar.
Her savaşın ardından kazanç doğar.
Kendisiyle savaşan insan;
Hem öldü,
Hem kazandı...
Hafif rüzgar esiyor karanlıktan;
Hışırdıyor gecemin yaprakları...
Gözlerim kapanıyor ağır ağır,
Hüsran yaprağı üstümü örtüyor.
Dibine sürtüyorum karanlığın.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!