Yalan myıdı aşkımız,
Dinle bu bizim şarkımız.
Ellerimle yazdım senin için,
Unutma belki bir gün paylaşırız...
Şimdi gidiyorum, yokluğun sende kalsın.
Kara tahtada öğrendim yazmayı,
Sonu gelmeyen şiirler yazdım sana.
Kara trenle geldim şehrine,
Seni aradım adım adım...
Kara günler geçmek bilmedi sensiz,
Mateminle yandığım geceler...
Sönmüştü sigaram, yakmak istemedim.
Güneş batıyordu, çok güzeldi...
Bakmak istemedim.
Diğerleri mutluydu, ben ise efkarlı.
Bomboş görürdüm kalabalık sokakları.
Uçan kuşa kızardım, açan güle kızardım.
Sarp dağlar, uzun yollar geçtim.
Pınar başında soğuk suyun içtim.
Burcu burcu kokladım gülünü
Bir köyünden kendime yar seçtim...
Gecem gündüzüm sende,
Senin heyecanın mı az, yoksa miktarı mı çok içkinin.
İçmeden sarhoş olmaya söz vermiş sözlerin,
Pek uzaklardan rüzgarla fısıldarken sanki,
Öyle bir an ki; bir yudum bile boşa gitsin istemem…
Parmak uçlarında yürüyüp, ürkütmeden hayalleri,
Bakislarin Istanbul sabahinin ayazina benzer,
Gül yüzündeki hüzün dalgalarin beyazina benzer,
Islak sokaklarda ayaklari çiplak gezen sevdigim,
Senin güzelligin bir ömre bedel...
Yoksulusun sen sahte ve sefil dünyalarin,
Duygularından şöyle küçücük bir kayık yap,
Sonra onu boranın pençesinde çırpınan denize at!
Her akşam eflatun sahillerindeki bekleyişin
Dönecek mi sanki sana hayallerindeki vuslat...
Titreyen ellerin yüzünden kalemin her harfin boynunu bükmüş,
Sebepsiz değil kırılan hasret içimden,
Kaç yıldır duyamadım aşkımı sesinden,
Nasıl oldu bilmem ben ayrı kaldım senden.
Yokluğunda nefrete sarılan ellerim,
Aslında yalnız seni özledi bilirim.
Nasıl da sığdırmış bunca derdi bir damla gözyaşına,
Aşkı hüznü kederi çaresiz bir başına.
Hiç gülmemiş yüzü tuz koymamış aşına,
Sevmiş de sevilmemiş çaresiz bir başına.
Son hatıran buruk bir şarkıdır dilimde,
Öylesine solgun, öylesine durgun...
Issız kıylardaki gün batımını andırır gözümde,
Sararan yapraklardaki birkaç kelime...
Aşkımız seninle ayrıldığımız gün başladı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!