İLK GÖRÜŞ..İLK ÖPÜŞ..
O andır ki,böler yaşam’ın sarhoşluğunu,uyanıştan.O alevdir ki,tutuşturur; yüreğin varını yoğunu.O ilk gizemli name'dir ki,işlenir yüreğin gümüş telleri üzerine.
O Kısacık andır ki,serer zamanın tarihçesini ruhun önüne ve açıklar gecenin ve vicdanın yükümlülüklerini ve işlerini gözlere.İlk bakıştır çözen,sonsuzluğun içindeki geleceğin sırlarını.O tohumdur ki,Sevginin tanrıçası tarafından dağıtılır, sevgilinin gözleriyle Sevginin bahçesine ekilir,tutkuyla yeşerir ve Can tarafından biçilir.
Sevgilinin gözünde parlayan ilk bakış,Tanrı’nın ‘’olsun’’demesiyle birlikte suların yüzünde devinmeye başlayan,dünyayı ve ahreti yaratan ruh gibidir.
İlk öpüş ilk yudumdur,bir tanrıçanın Yaşam’ın ölümsüzlük suyuyla doldurduğu kadehten içilen. Can’ı sıkıntıya boğan ve yüreği üzen kuşku ile,iç benliği sevinçten taşıran’’İnancın-bütünlük-kazanışı’’arasına çekilmiş bir çizgidir. Yaşam’ın şarkısının başlangıcı ve Mükemmel İnsan’ın dramının ilk sahnesidir.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Aşk tohumlarını bıraktığında..Yüreklerde gezinir böyle sözleri de...Yüreğine sağlık dostum..
Arada gel böyle...
Karanlık yüreklere ışık saçıyorsun...
Düşünce çeşmenden damıtırken pırıltın daha iyi anlaşılıyor...
Bir daha gel....
Biz ölür ölür diriliriz.
Bu topraklar yarattı bizi tohum eker gideriz..
ve ektiklerimiz de ekecek tohumlarını..
Biz her zaman onların ektiklerindeyiz.
Böyle çoğalacağız..
Yok edemiyecekler bizleri...
Bedenlerimiz değil biz istersek yüreklerimizle de yaşamasını biliriz.
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta