Biz, senin yeryüzüne ufalanmış insanların
Tanrım
Kaderlerimiz ellerimizden düşerek,
Bir yazı akıyordu boyunlarımızdan.
Ayın denize düştüğü ilk gün,
Bize verdiğin zamanının nerede biteceğini bilmeden,
Utanıyorduk büyük kelimelerimizden.
Saçlarımız kadar ses çıkararak aldığımız bu harfler…
Tanrım
Bana uzandığını unutarak arkama suskun ünlemler bırakıyorum.
Garip şüpheler takınarak sürüdüğüm hayatımdan çıksa da işaretlerim,
Tanrım,
Duruyorum yorgunca.
Başladığımız bu yolun levhalarında canımız dökülüyor.
Biz, senin kan taşıyan insanların…
Senin göklerine ışıklar gerdikte şimdi karanlıklara kaçıyoruz.
Dışını serinleterek içi kuru bardaklarımızın, ihtiyaç duyuyoruz
Gerdan gerdan gurur kurduğumuz cümlelere.
Senin verdiğin çekirdeklerle bezenerek şimdi,
Bir hayal kuruyoruz ebediyete edeplenerek birkaç cümleyle
Ve kusuyor ağaçlarımız en cins meyvelerini
Rüzgârlıklarda duruyor, dudakları büzük kadınlar ve boyunları bükük adamlar
Alındığım her gece arifesinde birkaç tüy daha düşüyor
Rüya ortalarıma
Tanrım…
Çocukken ellerimizde oyuncaklarımız olur
Büyüdüğümüzde ellerimizde oyuncak olur çocuklarımız
Bu hep böyle gitmese
Çoban Ebleya’nın mor koyunu olmasa
Yeryüzüne süt dökülmese
Dudakları büzük kadınlar ve boyunları bükük adamların
Portakal geçmişine çimen pembesi düşmese
Biz bu kadar utanmasak tanrım…
Bu yol, bu geçmiş bu kadar uzamasa
Çevreleri yarı boyalı evler kadar bizde viran olmasak
Sen bize cevaplar versen
Uzun boylu, her şeyli cevaplar…
Dualarımız ellerimizde gizli şimdi
Emellerimiz dualarımızda…
Ve kelimelerimiz kadar bitiyoruz.
Kayıt Tarihi : 20.7.2007 16:10:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Emellerimiz dualarımızda…
Ve kelimelerimiz kadar bitiyoruz.
Tebrikler.
TÜM YORUMLAR (6)