Allah Razı Olsun Şiiri - Bayram Kaya

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Allah Razı Olsun

Bakan Suat Kılıç: Zam isteyen emeklilere şu cevabı verdi; ” Allah Tayyip Erdoğan ve hükümetinden razı olsun” deyin, zammı alın dedi. Sözcü 14.10.2013 Manşet haberi.

-Allah Tayyip Erdoğan ve hükümetinden razı olsun diyeceğinize; “bir şey yapmıyorsunuz” derseniz ben çekip giderim.

Evet; “ Milletin hizmetkârıyız. Halka hizmet, hakka hizmettir. Millet ne derse o olur. En büyük hakem millettir”. Gibi ezberleri ve kırık plak lakırdılarını pek seven siyasetler, gerçekte halkı:“Allah razı olsun” dedirten; kul kerteli dua edip temennalar okutan, dilenci kültürü düzey ve yaşantısı içinde görmenin, ne kadar olağan bir şey olmasının kanımca su yüzüne yansıyış biçimidir bu cüret.

Halkın, yurttaş olması siyasetlerin işine gelmez. “Gözünüzü toprak doyursun” derler. “Al ananı da git” derler. Halka rağmen halka; “Kına yakın” derler. “Artistlik yapma lan” derler. “ Başbakan sensin ister asar, ister kesersin” derler. “Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum “; “kadınlar mütemmim [tamam kılan, bütünleyen] derler “ vs.

Hiç kimse oto yol boyunca, benzinlik istasyonları işletmesini, çay kahve mola dinlence hizmetlerini, siyaseti, poliklinikteki doktorun muayene mesaisi vermesini, bir emekçinin fırında ekmek pişirmesini, sokakta çöpçülük yapan bir zatı muhteremin çöp toplama işini vs. hiç biri; ne babalarının hayrına, ne başları gözleri sadakasına, ne de kendilerine ‘Allah razı olsun’ densin diye bu işleri yapmazlar. Böyle bir beklentileri de olamaz. Toplum bu beklentilerle yürümez. Bunlar kul efendi kültürlü, anlayıştırlar.

Sokakta halsiz halde sizi sırtına alıp, ya da arabasına taşıyıp hastaneye götüren birine, ya da bir dilim ekmeğe muhtaç halinizle size ekmek veren bir yardım severe; üşümüşken sokakta kalmış halinizi sıcak odaya alıp, size bir bardak çay sunan kimseye de “Allah razı olsun” demezseniz, öküzsünüzdür. Bu söylem sosyal yapının davranışı ve dilidir. Doğrudur da.

Çünkü siz açken bir başkasının size ekmek verme gibi ne bir mecburiyeti var, ne de siz kişileri buna zorlayabilirsiniz. Ne de ben açım, biri beni doyursun diye yardım bekleme gibi bir hakkınız vardır.

Bunlar kendilik ve lütfen oluşla; ‘oradaydım gördüm, etkilendim, bu aç olan kişi ben de olabilirdim’ kabili olan inisiyatifi durumdurlar. Hatta bu tür tutumları sizler övüp; insanlık, insanilik diye tasvip edip, bu tür eylemlere insanlarımızı özendirirsiniz de. Bu apayrı bir şeydir. Yani bunlar bir toplumun işleyiş kuralı değildirler. Sadaka verirsiniz sadaka alırsınız. Karşılığına da “Allah razı olsun” dersiniz. Bunlar kişisel oluşla, sosyal yaşamın alanıdırlar. Siyaset ve yönetimler buna pek karışamazlar.

Oysa bir doktor polikliniği, lütfen oluşla açmaz. Ve doktor inisiyatifi bulunuşlarıyla ya da oradan has bel kader geçiyordum da, bu gün de insanlara iyilik olsun, insanlar Allah razı olsun desinler kabilinden sağlık hizmeti vereyim diye, muayene haneye lütfen oluşla girmez. Hatta o gün poliklinik açık değilse, siz; polikliniğin niye açık olmadığını sorarsınız. Bu sorgulama sonunda eğer bir keyfilik varsa; sistemin yetkilileri doktoru sığaya çekerler. Sorgulamak sizin yurttaşlık (yükümlenme) hakkınızdır.

Kundura üreticiliği, bilgisayar üreticiliği, otobüs işletmeciliği gibi oluşla girişte verilen örnekler gibi meslekler toplumsal olmanın, karşılıklı yükümlülükleriyle, zorunlu ve bağıntılı bir girişmedirler. Yapmak zorunda olunan bir karşılıklı sağlamalar entegrasyonudurlar.

Siz toplumsal olana “Allah razı olsun” mantığı ile bakarsanız zaman farklı akar. Toplumsa olana yüküm ve sorgulanır oluşla bakarsanız, süreç hesap verdirilir bir diyalektik olur. Sizler de süreç akışına bilinçli katkılar veren etkin bir katılımcısı olduğunuzdan, süreç bambaşka akar.

“Allah razı olsundu” mantık ta, hiçbir haklarınız olamaz. Zaten bu kabilden söz, size karşı sorumluluğu olmayan birinden, size gelen bir iyilik üzerine sarf edilir. Böylesi bağıntı sizi boyun eğdirici kılar. Yine bu süreç sizi kaderci bir teslimiyet içinde tutar. Siz süreçte etkin değil sürecin pasif sürükleneni olup, kişilerin takdiri ile yetinen; has bel kaderci; hayali beklentiler içinde olanı, olursunuz. Böylesi yardımı beklemek ve yardım ummak, kişinin kendisini aşağılatır. Kişi, kuldu olmanın psikolojisi içinde olur.

Böyle olunca da siz haklarınızı savunmanın demokrasisiyle, süreci sahiplenemezsiniz. Sürecin akışı sizin yaranmanız oranında zillet içinde akar. Toplumsal süreç iyice zorlaşır, zoraki bir akış şeklini alır.

Bir öğretmen sınıfa “Allah razı olsun” densin mantığıyla sınıfa girmez. Ve böyle bir beklenti, duymaz. Üstelik böyle bir duruma da “Allah razı olsun” deme, nedense ilişkili nesnelliğe hiç gitmez. Üstelik bu kabil temennalar, bir istismar olma dışında; sizi, size ve topluma yabancılaştırır.

Sen benim için berberlik yapıyorsun. Çünkü ben de sana karşılığında buğday üretiyorum. Berikiler de bize sağlık, eğitim vs. sunuyorlarsa; bizden berberlik, buğday sunumu gibi bu türden bu hizmetleri aradıklarında bulacak olmanın güvenceli girişme ve zorunlu düzenlenmesindendirler. Nesneldi ve öznel bağıntılılık bilinci demeyi sürecin eksenine korsanız, süreç bambaşka akar. Yok, eğer süreç eksenine “Allah razı olsun” mantığını koyarsanız süreç başka akar. Verimsizlikle orada insan olur; ama orada insani olandan bahsedilmez bile.

Bir öğretmen eğitim öğretim süreçleri sonunda “Allah razı olsun” denmeyi beklemez. Çünkü eğiten öğretmen bilir ki, eğitim öğretim süreci o kendisi sayesinde var değildir. Ben öğretmen olduğum için eğitim öğretim süreçli işler yürümüyor. Bunu toplum yürütüyor. Ben olmasam da toplum bir başkasını formel eder ve bu işi yürütür.

Toplum olmasa ben bu işi ve kendime dek karşılanmalarımı tek başıma oluşla bu gelişkinlikte ve bu sağlanmalı düzeyini de, asla yapamam. Ben; yolum, köprüm, kumaşım vs. üretildiği için öğretmenim. Kumaşçı, yol ve köprü mühendisleri de, ben; öğretmenlik işini yapıyorum diye varlar.

Toplum bu girişme ve bağıntılarını, kendisinden ötürü, kendisi için yapar. Toplumun sizin keyfiliğiniz dışında; kendi nedenlerinden kaynaklı, bir organik yapı ve vücut işleyişi vardır. Bu yapı sizde salavat istemez. Görev bilinci içinde işinize, hak ve sorumluluklarınıza sahip çıkmanızı; sistemi sorgulamanızı bekler. Siz buna göre yapılaşıp, buna tabi olmak zorundasınız. Minnetimiz, kişilere değil toplumadır.

Karşılıklı bağıntı ve yükümlenmenin bir kolu veya birkaç kolu tavsamaya başladığında sistem çökmeğe başlar. Siz, sağlık hizmetini sunduğunuz kişilerin sağlığını karşılayamaz olursanız; bu size fırında ekmek üretilmeyişle ve diğer yandan kunduranızın sağlanamaz oluşuyla yansıyacaktır. Bilinç bu olmalıdır. Ve yine kendisine yabancılaşmayacağımız bağıntı bu olmalıdır. Sahibi yetiğimiz bu olmalıdır.

Demokrasilerde akan duyarlılık ve yurttaş olma diyalektiğinin süreç ekseninde, birileri bizlere; sağlık, eğitim vs. gibi ihtiyacımız olanları sunarlar. Bu demektir ki, onlar da aradıklarında mimarlık, bilgisayar mühendisliği, belediyecilik hizmetleri gibi türlü kullanımları yanı başlarında buluyor olmalarındandır. Bu zorunluluğu, bu kabil işlerin böyle yapılır olduğunun kural ve düzenletilme bilincini sizler, sürecin eksenine koyarsanız, süreç bambaşka bir kavrayış ve yararlanışla akar.

22.10.2013

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 24.10.2013 15:41:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bayram Kaya