Allah'ın Vaad'i, Vaad'in Allah'ı

Nihat Malkoç
1592

ŞİİR


30

TAKİPÇİ

Allah'ın Vaad'i, Vaad'in Allah'ı

(Henüz 10 Günlükken Öldürülen Lübnanlı Bir Yavrunun Gözüyle Dünya…)

Ey kanlı dünya, ben küçücük Vaad bebek…
Lübnan cehenneminde cennet kokan bir gülüm ben
Kimsesiz bir çocuk, Allah’ın Vaad’i…
Beyrut’un varoşlarında henüz on günlükken
Füzelerle tanıştım ana kucağında

Pimini çektiler yarınlarımın,
Karardı bir bebeğin gözbebekleri
Henüz anne demesini bile öğrenemeden kopardılar dalından
Kulaklarıma okunan ezanı topraklarımda duyamadan
Ananın ak sütüne aç,
Baba kokusuna muhtaç
Göçtüm sılama doyamadan

Gelişimle gidişim bir olduysa ne gam…
Ölümsüzlük üfürülmüş ruhumun her bir hücresine
Geldim, gördüm, beğenmedim ahvalinizi…
Ve döndüm…
On günlük kısa ömrümde sonsuzluğu sırtladım zayıf omuzlarıma
Ya siz! ...
Asırlık ömürlerinize yazık, on güne değmez.
Sizinle aynı sıfatı taşımaktan çok rahatsızdım zaten.
Öldüysem onurumla öldüm, onursuzun elinde
Başkalarının günahını yüklediler üstüme…
Ölmek taşımaktan daha ehven…

Bir serçe kuş kondu yumuk minik ellerime,
Aldı götürdü ruhumu göğün yedi kat mavisine
Seyrettim İslâm coğrafyasının bugünkü ahvalini,
Seyrettikçe ağladım; iki gözüm iki çeşme…
Görmeliydiniz dünya gözüyle, görmeliydiniz öylece
Çil yavrusu gibi dağılmış ümmet dört bir yere
Beni asıl bu öldürdü bin kere, yüz bin kere! ...

Ateşin koynunda eğlenenler gördüm her gece
Tankların altında güller boynunu bükerken
Beyrut, Gazze, Kudüs yanıyordu,
Yaşananlar muamma, sanki birer bilmece
Dinmeyen ahlarımız gökleri yarıyordu
Gününü gün ederken bir yığın sünepe
Duymaz efganımızı ümmet, sağır sultan duysa bile

Sarıl bana anne, sımsıkı sarıl, sakla yüreğinde
Kaybolsun barut kokusu o gül teninde
İçimi acıtıyor soğuk metal parçaları, kanıyor yaram
Lânetlinin toynakları geziyor bedenimde
Güneşimi çalıyorlar çocuk göğümden
Sevdam buruş buruş oldu zalimin kirli ellerinde

Umudu kaçırdılar gözbebeklerimden
Prangalar vurdular yitik hayallerime
Dünyanıza bahar gelmiş bana ne! ...
Yalancı ömrün yalancı baharıyla avunup durun gayri
Ben on günlükken ölümsüzlüğün badesini içtim
Gözünü kan bürümüş vicdansızın elinden

Gayri sevinsem mi, üzülsem mi bilemiyorum
Yurdumu ateşte gördükçe sevinemiyorum
Ağlayan bebelerin hıçkırıkları sol yanıma saplanıyor
Kıyametten evvel bir muştu bekliyorum
Sürgünde büyüyen yavruların nefesleri barut kokuyor
Analar kucaklarında yaralar sağaltıyor
Çilenin tarlalarında sabır ekip metanet biçiyorlar

Yaralarımız küllenmedi, küllenmez de…
Nasırlarımız canlı bir tarih gibi duruyor
Ya mezarlarımızdaki boynu bükük serviler…
Bir taşı bile olmayan garipler mezarlığı
Hepsi dünün acılarını haykırıyor koro halinde
Unutmak mı, acıyı, elemi, derdi…
Biz unutsak da zamana işlenmiş nasırlar unutmaz
Utanç duvarlarınız, barikatlarınız unutturmaz.

Ah sizi gidi baykuşlar, leş kargaları! …
Salıncaklarımızda uzun menzilli füzeler salladınız
Uyuttunuz, yıldırdınız onca ümmeti
Gülen yüzlerimizi geçmişin aynalarında unutturdunuz bize
Albümlerde kaldı her tebessüm…
Bizi yetim, öksüz, yurtsuz koydunuz
Hallac-ı Mansur misali ne varsa
Soydunuz, soydunuz, soydunuz! ...

Tanklarınız ezdi geçti ertelenmiş umutlarımızı
Ateşe verdiniz uzun menzilli füzelerle yarınlarımızı
Oyuncak sapanlar savunma silahımız oldu
Üşüttünüz bizi ağustos sıcağında
Kavurdunuz tenimizi şubatın soğuğunda
Karanlık ufuklardan görünmez oldu menzil
Vatanda gurbetin kurşundan ağır yükünü taşıttınız
Köpükten daha hafif yürek arabamızda

Kanlı şafaklarda bıraktık gölgemizi
Sürüdük içi boşalmış ruhlarla pörsüyen tenimizi
Mahkûm ettiniz sabah akşam demeden
Kan ve barut menüsüne midemizi
Ocağımız çöktü eğilen başımıza,
Tarumar oldu hanemiz, hem de virane
Olmayan insafınızla tarihe inat
Neron’a, Hitler’e rahmet okuttunuz
Allah’ın ahdini ne de çabuk unuttunuz

Oysa biz korkmadık metal saltanatınızdan
Peşin ölümle satın aldık ölümsüzlüğü
Sonsuzluğa doğmak için öldük bin kere
Ötelerde öksüz kalmayayım diye
Annemin buz tutmuş elleri ellerimde
Onunla kol kola atıldık güzel ölüme
Donmuş bakışları hâlâ cansız bedenimde

Ölüm bir büyük boşlukta kaybolup
Ufuktan boy verip doğmaktır ölümsüzlüğe
Güler yüzle çıkılır elbet böyle yamaçlardan düzlüğe
Perde kapandıysa bir gün açılmak için
Ağlamak, inlemek, hıçkırmak niçin?

Nihat Malkoç
Kayıt Tarihi : 26.10.2016 18:35:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Nihat Malkoç