Allah ne kadar büyüktür,
Ekinlere güneş verir çocuğum.
Beni mavi sabahlara devreder,
Mavi güller gibi uykum.
Allah ne kadar büyüktür,
Kuşlar gönderir dallarımıza.
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
ALLAAAH NE KADAR BÜYÜKDÜR YOL VERİR GEMİMİZE DENİZLER ÜSTÜNDE ŞAİR NE GÜZEEL ANLATMIŞ EVET HER ŞEYE ONUN GÜCÜ YETER
Türk şiirinin büyük şairi.. Fazıl Hüsnü Dağlarca..
ellerinden öpüyorum.
NUR ICINDE YAT Fazıl Hüsnü Dağlarca
şiirdende anlaşılacağı gibi kainattaki hiç bir olay tesadüf sayılamaz. şair Allah'ın Esmaül Hüsnasının bir takım cilvelerine değinmiştir.yani herşeyi belli bir kanun çerçevesinde yapmaktadir.kuşu uçuran gemiyi denizin üstünde yürüten her baharda ve yazda canlılıra depo depo taamlar veren Allah'a kulluk yapmamak ne kadar hilaf-ı akıldır. Bütün bu mahlukat insan hayvan bitki aciz ve fakirdir.mesela nasılki bir yavru bebek bir anaya muhtaçtır acıktıığı zaman hastalandığı zaman ağlarda annesini çağırır aynen öylede biz insanlar öyle aciz ve fakirizki her zaman için bizi yaratını isteriz.bizi yaratan Yüce Allah Rahmet Rezzak Rahim vb sıfatlarıyla şu aciz fakir biçare insanlığa şefkat gösterirde böyle yardımda bulunur.soruyorum kim böyle düşünüpte Allah'a şükür edip ona elinden geldiğince kulluk yapmaya çalışmıştır.Nasılki Fazıl Hüsnü Dağlarca Allah'ı böyle tanıtmaya çalışmıştır bunu 124 bin Enbiya Asfiya Müreddit Ashab-ı Kiram Ehl-i Takva ve kendini Allah'a adamış herkes böyle Allah'ı tanıtmıştır. kör gözlere. bende derimki O Allah Ezel ve Ebed olan Vacibul Vücudu zaruri olan yani Zatı hep olan yokluğu düşünülemeyen Yüce Kerimdir. El Evvel El Ahirdir.ASlında çok yazardım vakit yetmedi.
Yaradanın verdiklerini çoğaltarak bir kaç kitap yazılabilir elbet.. ama o şiir değil roman-öykü olurdu o zaman....Ve sayın Dağlarca, Yaradan'ın bu lütfunu sadece dört öğe ile anlatıyor bizlere cesaretle.. ..Güneş,ekin ,insan ve kuşlar....
'Allah ne kadar büyüktür /Kuşlar gönderir dallarımıza...' ..Ya Güneş doğmasa, ekinler olmasa,uyuyup uyanmasak-uyku olmasa ve kuşlar konmasa dallarımıza..hayat olur muydu..!..
..Şahane..!..Ellerinden öperim üstadım..
İşte üstad Fazıl Hüsnü Dağlarca , ne yazarsa güzeldir
Yaratılış itibariyle ALLAHA duyulan sevğiyi dile getiriyor.Hani bazen olurya insanın ilkbaharda yağmur sonrası açan güneşte ilahi huzur bulur.Aslında hayatın her tarafında bu ilahi ğüç kendini gösterir.Ama anlayabilene....................
Allah ne kadar büyüktür,
Ekinlere güneş verir çocuğum.
Beni mavi sabahlara devreder,
Mavi güller gibi uykum.
insanları yaratan allaha karşı duyulan sempati en güzel şekilde siirde kendini gösteriyor.sairimiz bunu çok iyi şekilde başarıyor
Bu şiir ile ilgili 10 tane yorum bulunmakta