Sığınırım Allah'a kokuşan düşünceden
Hükümde peşinceden Allah'a sığınırım
Yatıra mum yakandan burçlarla fal bakandan
Dala çaput takandan Allah'a sığınırım
Ebcetin hesabından muskanın fesadından
Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Devamını Oku
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Mesaj veren, duyuran, incelten, ağlatan! Tebrikler... 10 puan. Sevgiyle kalın...
Sayın ülkü şahin o ayet 'menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih(iznihî)' şeklindedir ve 'Onun izni olmadan, O'nun katında kim şefaat etme yetkisine sahiptir? ' der. Bu bir meydan okumadır, eklediğiniz 'İLA AHİRİL AYEH' kelimeleri ayet-el kürsi de geçmiyor. Buda şirk dininin bir parçasımı yoksa bilmiyorum... ŞEFAAT ETMEK İSTEYENLER ANCAK ONUN İZNİYLE ŞEFAAT EDEBİLİRLER!- demişsiniz, bu da şirk dininin bir parçasıdır ve bu dediğiniz şekliyle yanlış yoldasınız.
Bu şiirin içeriğine karşı çıkanlar, Ali Şeriati'den kısım kısım seçtiğim ve burada sizlere sunduğum yazıyı okusunlar lütfen. Cahit kardeşim şirk dinine karşı çıkmıştır. Şirk diniyle tevhid dininin farkını aşağıda Ali Şeriati çok güzel açıklamış. Yazı uzun oldu biraz ama ancak bu kadar kısaltabildim, öğrenmek isteyen okusun artık.
Küfür, kendi dışındaki dinleri, küfür hali olarak gören bir din olarak ortaya çıkmıştır. Öyleyse küfür, dinsizlik değil, dinli olmak demektir. Nitekim tarih boyunca Doğuda ya da Batıda, her nerede ve her ne şekilde olursa olsun bir peygamber zuhur ettiğinde veya dinî bir inkılâp gerçekleştiğinde şu durumlar söz konusu olmuştur:
1-Yeni din, mevcut bir dine karşı olarak ortaya çıkmıştır.
2-Yeni dine ilk karşı çıkan ve ona karşı mücadele başlatan, mevcut din olmuştur.
KÜFR
Küfr, bir şeyin üstünü örtmek demektir. Nitekim Arapça'da, çiftçinin, ektiği tohumun üstünü toprakla örtmesi işlemine küfr denir. Aynı şekilde, insanın kalbinde var olan bir dinî hakikatin üstünü çeşitli sebeplerle, cehalet, garaz ve çıkarcılıktan bir örtü kaplar ki, bu hale küfr denir. Buna göre küfr, dinin yok edilmesi ve dinsizlik demek değil, o dinî hakikatin yerine başka bir dinin ikame edilmesi demektir.
ŞİRK
Şirk, tanrısızlık demek değildir; zira müşriklerin bizden daha çok tanrıları vardır
Bildiğimiz gibi İsa, Musa ve İbrahim peygamberlerin karşısında tanrısızlar değil, müşrikler vardı. Peki, müşrikler kimlerdir? Müşrikler, tanrıya inanmayanlar değil, birden çok tanrıya inanan ve tapan kimselerdir. Demek oluyor ki şirk bir dindir; hatta insanlığın tanıdığı en eski din şekillerinden biridir. FERİSÎLER
Hz. İsa'ya bir bakın! Ölünceye- Hıristiyan inancına göre çarmıha gerilinceye- kadar çektiği acılar, gördüğü baskılar, duyduğu küfürler, kendisi ve annesi hakkında yapılan en bayağı iftira ve ithamların arkasında Ferisîler vardı. Hâlbuki o vakit, dini, müdafaa ve himaye etme iddiasında olanlar da onlardı ve onlar, materyalist, zındık ya da mulhid değillerdi. Zaten o dönemde materyalizm diye bir şey de yoktu. Onlar, Hz. İsa ve havarilerine karşı şirk dininin bayraktarlığını yapan kimselerdi.
Bu anlayış, Peygamber (s)'den sonra da farklı biçimlerde devam etmiştir. Hz. Ali'ye ve İslâm'ın özünü yaşatmak ve devam ettirmek isteyen harekete karşı çıkanlar, kâfir, inançsız ya da dinsiz kimseler miydi? Yoksa Allah mı inkâr edilmişti? Ya da Emevîlerle Ali taraftarları arasında ve Abbasîlerle Ehl-i Beyt arasında yine, dine karşı yeni bir dinin karşı çıkışı mı söz konusuydu? Şirk, bir taraftan insanı Allah'a kulluk yapmaktan alıkoyarken, diğer taraftan da, pek çok puta teslim olmaya, boyun eğmeye ve insanı köleliğe mecbur eder. Bunu yapan, kâinattaki yüce kudrete karşı gelen ve insanların, kendi elleriyle yontup ürettikleri putlar olan tağuttur. Her şey put olabilir; Lât, Uzzâ, araba, üstünlük taslama, sermaye, kan, soy… Her dönemde farklı bir tağut Allah'a karşı isyan etmiştir.
Tevhid dininin özelliklerinden biri, inkılabî olması; şirk dininin özelliklerinden biri de muhafazakâr ve saptırıcı olmasıdır.
MUHAFAZAKÂR DİN NE DEMEKTİR?
Şirk dini, tanrı, ölümden sonra dirilme ve gaybî güçler gibi metafizik bütün inanç ve din esaslarını olduğu gibi kabullenerek ya da onları tahrif edip saptırarak insanları, kendilerinin ve toplumlarının mevcut durumunun, olması gereken bir durumda olduğuna ve bu durumun, ilahî takdirin bir tecellisi olduğuna inandırmaya çalışır.
Mesela, bu günkü kaza-kader inancımız, Muaviye'nin oluşturduğu ve bize bıraktığı bir hediyedir. Tarih açıkça göstermektedir ki, kader ve cebr inancı, Emevîlerin oluşturdukları bir inançtır. Bu inanç sayesinde Müslümanları, her türlü sorumluluktan, teşebbüs ruhundan ve eleştiriden alıkoymuşlardır. Zira cebr, var olan ve sunulan her şeyi kabul etmek demektir. Oysa Hz. Peygamber'in ashabına baktığımızda, onların, her an için toplumsal sorumluluk duygusuna sahip olduklarını görürüz.
ŞİRK DİNİNİN TARİHTEKİ SEYİR BİÇİMİ
Şirk dini tarihte iki şekilde devam etmiştir. Daha önce değindiğim gibi şirk dininin amacı, statükoyu savunmak ve muhafaza etmektir. Tarih boyunca insanların asil olan–olmayan, efendi–köle, sömüren–sömürülen, yöneten–yönetilen ve özgür–tutsak şeklinde iki kısma ayrıldığını görüyoruz. Bunların bir kısmı, yiyecek, içecek, altın ve soy sop sahibi iken, diğerleri herhangi bir şeye sahip değildir. Daima bir millet diğer milletlere egemen olmuş, bir sınıf diğer sınıfa tercih edilmiş ve bir aile diğer ailelere üstün tutulmuştur. Bu durum, statükonun muhafaza edilmesi ve savunulması sonucunu doğurmuştur. Bunun için de her bölgeye ait bir tanrı olmalıdır ki, her ırk ve her hanedan varlığını sürdürebilsin, anlayışı ortaya çıkmıştır.
Şirk dini, sınıf ve ırk ayırımcılığı üzerine bina edilmiş olan bu yapıyı güçlendirme görevini üstlenir ve onu sürekli hale getirir. Bundan dolayıdır ki şirk dininin kurucu ve koroyucuları, toplumda her zaman üst tabakanın sırasında ve seviyesinde yer almışlardır; hatta kimi zaman üst tabakadan daha etkin, üstün ve zengin olmuşlardır.
Şirk dininin temeli, bir grup insanı zenginleştiren, diğerlerini ise fakir bırakan ekonomik anlayıştır. Bu ekonomik sistem, var olabilmek ve varlığını sürdürebilmek için dine ihtiyaç duymaktadır. Zira din kadar insanları kendiliklerinden boyun eğmeye sevk eden güçlü hiçbir etken yoktur. Bu görevi daima, şirk dini, statükoyu muhafaza ederek yerine getirmiştir. Şirk dini bu görevi iki şekilde yapmıştır:
1-İnsanlara, egemen güç ve aileler sayısınca tanrı inancını aşılayarak…
2-Kendine mensup olan egemen sınıfa, alt tabakadaki insanlara karşı imtiyazlar sağlamak ve bu imtiyazları tarih boyunca muhafaza etmek suretiyle…
UYUŞTURUCU DİN
Din karşıtlarının da söylediği gibi, şirk dininin ana unsurları, cehalet, korku, ayrımcılık, sermayedarlık ve bir sınıfın insanlarını diğer insanlara karşı üstün tutmaktır. Din karşıtlarının bu değerlendirmesi, hak din için değil, şirk dini için doğrudur. Doğru olan bir şey daha vardır ki, o da şirk dininin, zillet, sıkıntı, çaresizlik ve cehalet içinde yüzen halkları, içinde bulundukları durumun kendileri, ataları ve çocukları için ilahî bir takdir olduğuna inandıran ve buna teslim olmaya çağıran bir uyuşturucu görevini görmesidir.
İsa'yı (a.s) öldürmek isteyen, ona karşı çıkan ve putperest Rum Kayseri ile el ele, omuz omuza, tevhide karşı mücadele eden güruhun içinde, Musa'ya (a.s) inananların takipçisi olan kimseler de vardı. Bel'am-i Ba'ur ve Sâmirî, Musa'nın (a.s) getirdiği dinin kisvesi altında sahneye çıkmışlardır. Orta çağdaki Hıristiyan keşişlerin, sevgi, dostluk, vefa ve sabır dini olan Hıristiyanlık ve barış ve affın timsali olan İsa (a.s) adına işledikleri cinayetleri, Moğollar rüyalarında bile işlememişlerdir. Peki, bunlar İsa'nın (a.s) izleyicileri ve havarîleri miydiler, yoksa şirk dininin mensupları mıydılar? Aynı Ferisiler, bu sefer keşişler kılığında sahnedeydiler, Musa'nın dinini şirk ile öldürmek istediler ve bunu başardılar da.
Hal böyle olunca 19. yüzyılda din hakkında söylenen şu sözün doğruluğunda hiçbir şüphe yoktur: “Din, insanların, ölümden sonraki hayat ümidiyle bu dünyadaki fakirlik ve mahrumiyete karşı tahammül edebilmeleri ve yaşadıkları her sıkıntının ve kendilerine sunulan her durumun tanrının iradesi ile olduğuna, dolayısıyla da bu durumu değiştirmelerinin mümkün olmadığına inanmaları için bir afyondur.” Yine 18 ve 19. yüzyıldaki bilginlerin söylediği şu sözler de doğrudur:
“Din, insanların, bilimsel gerçekler konusundaki cehaletlerinden doğmuştur.”
“Din, insanların mevhum korkularının ürünüdür.”
“Din, feodal yapıdaki ayrımcılık, sermayedarlık ve fakirlik sonucu ortaya çıkmıştır.”
Peki, bu hangi dindir? Bu din, gizli kalmayan hemen tümüyle tarihe geçmiş olan şirk dinidir.
Kur'an'ı mızrağının ucuna takıp sokağa çıkanlar, Lât ve Uzzâ için Hz. Peygambere karşı çıkan Kureyşliler değildi. Zira onlar, durumlarını o dönemde açıkça ortaya koyamıyorlardı. Bunun için mızraklarının ucuna Kur'an'ı takarak dâhilde Ali, dolayısıyla da Allah ve Muhammed (s) ile savaşıyorlardı. Halife, cihada ve hacca gidip Peygamber (s) ve onun ailesi adına Kur'an esasına dayalı İslâm devletini yönetirken aslında şirk dinini yönetiyordu.
Oysa üç bin yıl önceki dinler dâhil, İbrahimî dinlerin isimlerinin manaları şu iki mana ile bir şekilde bağlantılıdır:
1-Aşk, güzellik, celal ve cemalin yegâne sahibine kulluk
2-Koruma, dayanak noktası, baba şefkati, lider ve sığınak
Öyleyse tarih boyunca dünyada hüküm süren şirk dininin, cehaletten ve insanların doğa olaylarından kaynaklanan korkularından doğduğu düşüncesi doğrudur. Hâlbuki İbrahimî dinler aşktan, insanın, tek hedefe ve kâinattaki tek rabbe kendisini adamasından, varlıktaki tek kıbleye yönelmesinden, ruhî, fikrî ve sosyal her tür ihtiyacına cevap veren mutlak cemal, kemal ve celal sahibine olan bağlılığından doğmuştur.
La ilahe illahlah.....ALLAHA sıgınmak! O bi[i yaradandır elbette her an O'na sığınmalıyız çünkü O'ndan başka kuddetli hiçbir varlık yoktur ve herşeyi, yaradandır....
mükemmel yüreği kutluyorum....selam ve saygımla efendim.....
yüreğinize sağlık...tebrikler...teşekkürler....
İlahi mesajlarla dolu dolu bir şiir, dini kendi çıkarlarına alet edenlere güzel bir cevap. Siiri en kalbi duygularımla ve tam puanımla kutlar listeme alıyor selam ve saygılarımı sunuyorum.
Sayın kök; Yine bir genelleme yapmış ve toptancılığa soyunmuşsunuz!Şiiriniz de Allah (cc)a sığındığınız bazı şeylerin sanırım mahiyet-i hakikisini bilmiyorsunuz? Dolayısıyla kulaktan dolma şayialardan hareketle bu toptancılığı yapmışsınız? Keşke biraz hadis külliyatı tetkik etseydiniz ve Resul-ü kibriya (sav)nın hayatını geniş manada anlatan bir İslam tarihi okusaydınız ki; (Peygamber Külliyatı isimli 13 ciltlik eser) sizi gereğince aydınlatır dı! Sizin karşı çıktığınız bazı şeylerin karşı çıkılacak şeyler olmadıklarını size kısaca beyan edeyim.
1) Ebced; Ebced bir hesap çeşididir ki ona cifir de denilir ve Bizzat Hz. Peygamber tarafından istimal edilmiştir!Yahudiler Kur'andaki bazı harf-i mukattaları (kesik harfler) duydukları zaman Peygamber (sav) efendimize gelip senin ümmetinin ömrü çok kısa olacak demişler! Resul-i Kibriya (sav) '-Hayır siz öteki harf-i mukattaalardan haberiniz yok daha onlardan çok var ve onların rakam değerleini de hesaplarsanız onların ömrünün uzun olacağını görürsünüz buyurmuştur!
2)Resulullahın zamanında Muska (Rukya)Yapan bir sürü insan vardı ve onlar bu hususları Peygamber (sav) efendimize sordular . Soranlara okuduklarını kendisine arz etmesini istedi ve okunları dinledi. Okunan dualardan bazı kelimelerin şirk manası ifade ettiği için çıkarılmasını istedi ve geri kalan kısmının Hz. Süleyman (as) dualarından olduğunu ifade etti. Artı Bizzat kendisi Hz. Aişe validemize bazı duaları öğretip hangi rahatsılıklarda nasıl okunacağını ve ne şekilde istimal edileceğini öğretti!
3)Sarık ve cübbe; Hz. Peygamberin mühim sünnetlerindendir!
4)Molla; Alimlik yolunda say eden ve belli bir merahale kat eden ilim talebelerine denir!
5)Mürşid;Dini konularda Aydınlatan vesile demektir ki; Başta Kur'an-ı Hakim olmak üzere bir kısım mürşit çeşitleri vardır!Bunlar arasında Sünnet, ilim, irfan, alim, arif, gibi bazılarını der-hatır ettirmekte fayda vardır!
6)Şefaat; 'MENZELLEZİ YEŞFEU İLLA Bİ İZNİH..İLA AHİRİL AYEH'- SURE-İ BAKARA-
- ALLAH (CC)IN İZNİ OLMADAN ONUN İNDİNDE HİÇ KİMSE ŞEFAAT EDEMEZ! ŞEFAAT ETMEK İSTEYENLER ANCAK ONUN İZNİYLE ŞEFAAT EDEBİLİRLER!-
Ayetü-l kürsi duasında (ayettir) şefaat işinin kesin olduğu ama Allahın izin verdikleriyle sınırlı olduğu çok açık şekilde beyan edilmektedir!
Efendim; netice olarak şu hususa vurgu yapmak istiyorum! Dini konularda ulu orta konuşmanın ve bunu ilmi bir beyanmış gibi avama arz etmenin vebali çok büyüktür!İnsanın cahili fetva vermekte acele eder ve cehaletinden dolayı bu konuda epeyce de cesur davranıp kendinin helaketini hazırlar!'İNSAN ÇOK CAHİL VE ÇOK ZALİMDİR..' ayeti bu hususa da parmak basar! Onun için insan yeni fetvalar üretmek ve ehl-i sünnet olmayan sapık fırkaların hocalarının yanlış fetvalarını neşretmek yerine, ulemaca daha önce verilmiş ve cumhur-u ulemanın kabulüne şayeste olmuş fetvaları neşretseler daha hayırlı olur diyorum.
Hayırlı çalışmalar.
Öncelikle teşekkür ederim. tam puanla kutlarım.Duygu ve düşüncelerin hakimiyeti farklı davranışlara yol açar. Şiirinizin konusu: senelerce mücadele ettiğimiz yanlışların düzeltilmesi için elden ne geliyorsa yapılmalıdır.Hala anlamayanlara diyeceğim yok.Ellerine ve yüreğine sağlık. Kainatın sahibi ALLAH.Diğer yazılanlar bilgi ve üstünlük kurma sevdaları dır.Dört Kitap. var.Savaşlar hiç bitmedi. Tapınak yerleri var kargaşalar tükenmedi.ALLAH,örnek alınsa idi. İnsanlık onuru daha fazla artardı kanaatindeyim. Kutluyorum.Madde ve manayı yoğuran şiir olmuş.Düşündürüyor. Saygılarımla.
Yürek Titreten Bu Yüce Duygunun Heybetinde; Allaha sıgınmak bir kul olarak görevimiz itikatımız Soluksuz Okudum cahit bey Şiirinizi sizi kutluyorum listemde. Saygılarılarımla...
İnanç insanın kendi vicdani duygularını ötelemeden iç dünyasında yaşadıklarıdır..
Bir inanç başkalarına dayatılıyor ise, yada başkalarının dayattığı bir inanç doğrultusunda zorlanoyor ise buna inanç denemez..
Ve vatan sevgisini öteleyen bütün toplumsallaşmış dinler emperyalizme hzmet eder..
EMEĞİNİZİ VE O GÜZEL ŞAİR YÜREĞİNİZİ KUTLUYORUM DEĞERLİ DOST..
Tam puanımla..
Saygı ve Selamlarımla..
Bu şiir ile ilgili 43 tane yorum bulunmakta