Allahaısmarladık Şiiri - Bünyamin Özdemir 2

Bünyamin Özdemir 2
84

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Allahaısmarladık

gidiyoruz babacığım
güneşin aya uzattığı bir ışık altında
çubuğumun ucunda bulutlu şekerim
rüzgar yeleli atlarım karanlığın içinde
yanıbaşımızda nefes nefese bir yarış
daima hatırımda senin yazların

ey babacığım
ellerimin gelecekteki titrekliği
kekemeliğim aynaları kırık dili
işte duyuluyor geçmişin hışırtısı:
uzak bir ışık gibi titriyor kabasakız mevkii
kaynağı kalbin olan göksu akıyor ellerime
ayşe hatunun çiçekleri büyüyor
söğüt yaprağı soluyor usul usul
ömür defterimin arasındaki sessizlik konuşuyor
çıkarıp bakıyorsun kösteğindeki akşama
kavaklarla başlıyor göç kamyonları
harıl harıl çalışıyor hısım akraba
işte bu karanlık otobüsle gidiyoruz hatıralara
bir rengişafak bir rengigurup olan sözlerin
duman olup yükseliyor gök katına
kim bilir nerde ne zaman durduracak beni yağmur
kuru yaprak fotoğrafları şip-şak hayatımız
sükutun nihayeti bir şimşek gibi
birgün ellerin sarkacak gök yorganından
yıldızları kayacak buz dağlarının
birden geniş ovalara uçacak kuşlar
gagalarında mavi sözler taşıyan kuşlar
ve hatırlamak yine cankuşunu-
pırrr! sesini

ey babacığım
rençberliğim tabiatım
irkildim ve uyandım virajlarda
kalb en hızlı vasıtadır
varlık ağacım tutkundur parmaklarına
olgun meyveler ve terkedişleri:
bu dağ bu vadi ağaçlar sular
kök budak yaprak denklenir
küçük öz ve büyük öz
bazlama ayran sevincimiz
içimizin dağları yürür
kertenkele kımıldar kayada
gidişine kurban olduğum
heheydaa!

uykuda büyük rüyanın kapısı aralanır
yüzünün yarısı karanlık dünya
benim efsane yüzüm yarısı
yalnız insanlar kalabalığı
adım adım çoğalıyor varlığım
bir canlı çağla düşüyor gözbebeğinden:
her mevsim tüten ocak: ... uzaklar
mavi alev yeşil kıvılcım sarı ışık
süzülen gözyaşları damla damla sabır
heybe heybe yanan kozalak
karlı dağları ürperten inat - -
öyleyse sen bir cengaversin babacığım
dişlerinin arasında hep bir susku
görüyorum ışıtıyorsun bir fener gibi
tutuyor ellerim geçmiş ve geleceği

fitili geleceğim olan
kısılmış bir lamba
bir köprü aya ulaştıran
kalbimde taze ayak sesleri
cebrail kanadı ve sonsuz karanlık
çaylarımızın rengi ve çınlaması
ebemin erken akşamı
derde deva toprak elleri
uyandırır suları eşiğe getirir pınarı
uyanın! der kelimesiz
toprak yataklarınızdan kalkın!

diriliriz işte o haşyetten
çimenli yorganı kaldırıp toprak yataklarımızdan
diriliriz inatçı bir fidan gibi
diriliriz ve bakarız uzaklara
herbirimiz dimdik bir ağaç gibi
gün yüzü görmüş böcekler gibi
dağılırız sonra

dedem ise bağdaş kurardı
bir çay içimlik düşünürdü
bıldırki bereketi
derelerin söyleviyle arınırdı
yolda ilerleyen meçhule açılırdı
karasineği gösterirdi kısık lamba
imsak, bir müddet dururdu duvarda
vururdu gizli bir el sürgülü kapının tokmağını
dedem... yürüyüş direniş üsadı dedem
karanlık yerlere üfürerek
uçup giderdi çoktan

ardı sıra babacığım sen telaşlıydın
hem yürür hem çekerdin soğukkuyunu
kaçırabilirdin çünkü günün ağarmasını
çünkü pınarın altındaki parlak taş
yunduğun suyun mücessem hali
kanına karışan serinlik babacığım
günboyu uzaklarda bekleyen keklik

tekrar fitili ekle babacığım
dedemin sabahları ışısın yine
davarların keçilerin kuzuların
çıngıraklı sesleri karışsın gökteki sürüye
için için yansın kaval
yol alsın sular
yol versin adımlarına dağlar taşlar
bırak aralık kalsın yine kapılar
nüksetsin yine gıcırdayan ağrılar

ey babacığım
yetişemediklerim kaybettiklerim
işte bu karanlık otobüsle gidiyoruz hatıralara
sayısız insan orada burada şurada
taşıyorlar geçmişlerini geleceğe
tıp tıp yüreğim atıyor babacığım
bir bilmece gibi herşey sanki
bırakıldağı yerde durmuyor hiç birşey

ey babacığım
sebebi varlığım velinimetim nesebim ve şerefim
bir mektup göndermek istiyorum sana
artık telefonu kapat!
kalbe inen medivenleri göstermek istiyorum sana
yad edeceksin yeniden o eski günleri:
geçmişi değil geleceği belki
şu an, iki anı yaşıyormuş gibi
içindedir Huttaf bu dönüşsüz otobüsün
alıp getirir önümüze gayp ufuklarını
hazırladım kendimi kanatlarına
duyuldu anansu AL(İ)DEDE dağının

bu otobüs beklemiyor vadesi yok
ışıklar saçıyor karanlığın ortasında
hatıra-kartpostal bir terminal duruyor
konuşmalar bakışmalar ayrılıktan yana
üzerimizde geziniyor pürmelal gözler
mırıl mırıl yakıcı sözler gönüllerde
bak! DEVSES kavrıyor ve sıkıyor terminali
havada eli kaldı, bekliyor öylece karagün dostu
kucaklayıp sarsıyorum onula tüm terminali
ki işte babacığım bunları yazıyorum sana
anlamak istşyorum başımızdan geçenleri;
sonra ellerin geliyor aklıma titriyor yüreğim
hayretle bakıyorum (elveda) diyenlere
sahi ne oluyor babacığım ellerimize
gözyaşlarından doğmuş ırmaklar gibi
hıçkırılan kırılan burkulan çağlayan akan ve titriyen
bu ellerimize ne oluyor sahi?

işte babacığım selamdan öte yazmak istiyorum sana:
harekete hazırken bütün kapıları kapalıyken hayatımızın
gökte bir kapı açılıyor, ona derin bir nazarla baksana:
beyaz bir kelebek gibi
yükseliyor sevinçten ruhum
naif bir çiçek gibi koparılıyor dalından
sevgili kokluyor gökuçurumlara bırakıyor sonra

rüzgarda zikzaklar çizen bir melodidir ki
ruhum, neşeden ve hüzünden bir şarkıdır
katar katar tüm dünyayı taşıyor kanatlarında-
göğsümde kazandığın nişaneleri yansıtarak
sonsuza devingen damarlarıma
yengi ve yenilgilerin tarihini
ağlayan gülen alyuvarları
ve kan sıçratan gözlerini
tüm kılcallarımla
çekiyorum
çekiyorum
çekiyorum ki
otobüsümüz ışıklarıyla yaşasın
bu yabancı karanlıkta
yarıyolda kalmasın.

babacığım
otobüsün tüm camlarında senin hayalin
asyalardan afrikalardan avrupalardan ışıklarla
çok yakın
ne ki uzatsam elimi tutamam uzaklardasın
aksam tunalarla köpürsem meriçlerle
sakaryalarla masal olsam bin yıldır
kızılırmak gibi çekilsem kendi içime
ne ki uzaklardasın

babacığım
BÜYÜK EL sürüklese beni
kapansam ayaklarına
tutsam ellerimle titreyen göğsümdeki gülü
kırmızı bir haykırışla atılsam ufuklara
içerek o an şehitlik şerbetini
yükselsem ötelerin ötesine
düşse elimden kalem kendin yazsa
bir inşirak olsa kalbimde
hortum dönse dönse dönse
silse süpürse yeryüzünü

ne var bu otobüste bu karanlıkta
hatırlatıyor büyük kentleri
ankara - - istanbul
istanbul - - ankara
ve mola ...
dönüyor bitmeyen yolları hayatımın
ve gidiyor kanatsız otobüsü ruhumun
gözlerimi açıyorum: doğduğum yerdeyim
nerede gözlerimi kapatacağım, bilmiyorum
toz duman içinde dönen
yolları yolları ulayan
negatifler bırakan
bir hortumdur ruhum

babacığım!
vatanım toprağım elini öptüğüm
coğrafyamdan çizikler çektin alnıma
bırakarak yolboyu hatıra direkleri
diyar diyar düştüm yollara

ya şimdi babacığım
yeni bir dönemin hizasına geldik işte
kalem defter silginin ne anlamı var
ne anlamı var tozun toprağın
hata ve hatıralar yok artık
mükemmel olcaksın ve dahi dakik
yolları süratle geçeceksin babalık(!)
eller ve mendiller yok artık
yok artık ağaç kabuğu ve nakşıyâr
bizi maveraya götüren YOL, yok artık.

Nihayet babacığım
hızlanmaya ramak kaldı
son kez deniyorum nasibimi;
yollardan yollara atılırken bakışlar
hatırlıyorum tekrar doğduğum yeri:

üstüm başım toztoprak acılar yurdu anadolu
gözlerim kısık - - kanım kızılırmak
şafakla sökün eden kızıllığı taze günün
vuruyor camlardan camlara:

çeyrek saat mola
sabah namazı vakti
mes'ediyorsun yetmişli yılları
harman yerinde ötüyor ibibikler
dedem ebem emmim bibim kapı önlerindeler
birini savıyorlara birini bekliyorlar
düşe kalka yolarına dönüp bakıyorsun
dolu gözlerinle yakaran ellerinle
avuçlarında süzdüğün kara toprağa
dönüp bakıyorsun:

hani alla'smarladıkelleri ekmiştin
hani seni karşılayacak hoş geldinli mahsül
kuru başaklara dönmüş çiçekli köyünün canları
büyüdükçe büyüyen bozkır olmuş yozgat
yatak yorgan yastık hep toprak hep toprak
son durak ilk durak ve ara durak:

alla'smarladık kutsal bekçiler
alla'smarladık mee sesi
alla'smarladık çekirge
alla'smarladık sessiz duranlar
sükut kozası ipek uçaklar alla'smarladık
alla'smarladık gök yağmuru yer bereketi
ölmeyen diriler dirilip ölmeyenler alla'smarladık
alla'smarladık babacığım / memleketim
bu yol başka bir yol
bu dünya başka bir dünya
ALLAH'A ISMARLADIK.

ve sana Alla'smarladık! sana uğurlar olsun
aloo'larla nasılsın'larla yıkıldı ruhun
kaderin kudretin sembolü sana uğurlar olsun
hüznün gurbetin hasretin adı
yitirdik anlamını ve hatırlattıklarını
UĞURLAR OLSUN

bir son serenatla bağlandım
seni kutsal bezlere sardım
gidip gelmeyen bir otobüste
gidip gelmeyen bir babanın
bıraktığı hayallerle
canlı tedirgin şiirlere sardım seni
gün gelir ağlayan bir evlat
çıt çıt yanan bir geçmişle
uğuldayan geleceğin ortasında
yüreği ocak ateşi gözleri cihan
gün gelir bu kutsal bezleri dualarla açan
titreyen bir evlat bulunur diye
seni şanlı bezlere sardım.

ey karanlıkta titreyen ışık
istemiyoruz seni ve ürpermelerini
yağmur yağmur yıldırımlar yağıyor
cevap veriyor otobüsün silecekleri:

karanlık
karanlık
karanlık...

Bünyamin Özdemir 2
Kayıt Tarihi : 29.11.2020 02:14:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


(1996 senesinde Almanya Duisburg'da çıkan Kafdağı dergisinin 34. sayı yayımlanmıştır.)

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bünyamin Özdemir 2