vakit geldi artık atlamak zorundayız
imkan yok daha fazla alçalmaya
yoksa kanatlarımızdan dağılacağız…
deniz nasıl anlayabilir ki ıslandığını, yağarken yağmur
hadi kurtar beni bu aklımdan, susma!
sen boyuna anlat, ben boynunca dinlerim
iki kulaklık gibi takınalım birbirimizi
renkleri bir bir ayıralım, konuları da
boş verelim gürültülü caddeleri ve sonsuz mağazaları
sözü ellerinden açalım, sonra hiç kapatmayız nasıl olsa
kaçırıp camların uzunca sabahlarından kendimi
şu ebruli desenli halıya
evet o halının çizgilerine, eğip şapkamı,
düşünür dururum dalıp gitmenin gizemini
gizemini ve erdemini…
parlak sarı tüylerin başladığı sıcak bir yaz akşamı
ben şeftali soyuyorum ekseriyetle… hoş!
bu şeftali de az değil, onun da niyeti var gibi soyunmaya
yani belki de şeftali ellerimde soyunuyordur, bilemiyorum
her şey biraz sararıyor, sarı bir gize bürünüyor hava
havada bir martı deniz çiziyor tırnaklarıyla
bilirdin, ben en çok seni anlatmayı severdim
kırdığım pottun, kırıp döktüğün çocuktum
doğmamışlara vasiyet bıraktım,
ölmüşlerin hayrına okudum
öyle ya seninim…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!