anlayamadım,
belki anlamak istemedim seni anne.
tuhaf geldi bana inançların,
inanarak yaptıkların.
eskide kaldı, geçip gitmiş.
gün bu gün, yarınındır olacaklar yarında.
insanlar geliştikçe, gelişir bilimsel düşünce.
yakışan budur aklı selime.
dünden yarar yok, bu güne
derdim hep, sana anne.
sen de anlamadın, anlayamadın beni.
benim seni anlamadığım gibi.
inandığım ters düştü inancına,
üzdüm seni anne.
çoktu çocukların,
beni ne kadar sevdin bilmem ama,
ben seni ölesiye sevdim, anne.
boğuşarak geçirdin ömrünün yarısını
olmaz olasıca hastalıkla.
nereden gelip buldu bu illet seni,
iliğine dek kuruttu bedenini.
sık sık gelemedim sana.
hasretin içimde, oldu kanayan yara.
ilgilenemedim derdinle yeterince diye,
belki kızdın bana.
ama öyle değil anne!
dayanamıyordu hassas yüreğim,
acılar içinde kıvranışına,
ve erişilmez tahammülüne.
kaldırmıyordu bedenim -beynim.
yaptığım, yapabildiğim,
gücüm, buydu elimden gelenim.
acıların, acım oldu hep anne!
sancıların sancım.
sen teninle yaşadın, ben yüreğime akıttım.
kaç gündüzü, kaç geceyi hasretinle,
kıyısında geçirdim akdenizin.
denizle dertleştim sessizce.
onda dalga coştu, vurdu sahile.
bende acıların coştu, vurdu göze.
döküldü damla damla,
buluştular uçtaki kayalıkta.
durulduk, ağladıkça anne.
.....
haberin geldi, kardeşlerimden
seni sordum Enverden.
yoğun bakımdayken, aramışlar hastaneden.
koşup geldim, nasıl geldiğimi bilemeden.
bitkisele dönüşmüştü hayatın,
ve... ve son nefesin, ayrılışındı bizden.
biliyorum, dönmeyeceksin gittiğin yerden.
yok ki anne! oraya gidipte gelen.
saygısızlık etmedim, inanmasamda.
inançlara, inancına.
defin için götürdük seni, İstanbul’a.
sevenlerin toplandılar cemevine.
kılındı namazın, okundu dua.
dondururcasına soğuktu hava.
bedenleri ısıtan, samimi yürekli insanlardı orda.
içten insanlardı anne, yürüyenler yanında
ve mezarına taşıyanlar seni sırtlarında.
koyduk cansız bedenini arzın koynuna
karla yağan yağmurla anne,
ve örttük üstünü rahmetle ıslanmış toprakla.
'peygamber, eşi Hatice öldüğünde
eliyle koymuş mezara.
sonra uzanmış yanına
kelimeler fısıldamış kulağına.
sormuş arkadaşları yastan çıkınca:
ne söylemiştin o anda
ya resulallah? diye.
ölen kabre konulduğunda,
münker ile nekir gelir yanına.
bir bir başlarlar sormaya:
rabbin kim, dinin ne?
peygamberin kim? kitabın ne?
ve kime dedin mevla?
sordular haticeye de
duyuyordum ben de.
'rabbim Allah' dedi, Hatice.
cevapladı her bir soruyu, gereğince.
lakin tıkandı, mevlaya gelince.
fısıldadığım kelimeyi söyleyince,
rahatladı, boğuldu sevince.
nedir, biliyor msusunuz o kelime?
'hayır' dediler, hep birlikte.
'ALİ, ALİ, ALİ 'dedi, üç kere.'
bunları arkadaşım anlattı anne.
inanmasamda dinledim, can kulağıyla.
acılarının dayanılmaz olduğu anlarda:
'Ali nerede, neden gelmiyor yanıma?
gelipte almıyor beni de yanına? '
diyordun ya, anne.
işte kavuştun Ali’ ye.
huzurlu musun şimdi yerinde.
'rahatlamıştır artık annen, üzülme.
bu şiir mektup olsun annene,
selam söylesin benden Aliye.'
diyor arkadaşım anne.
o da sen gibi sevdalı Ali’ye.
Muhammed Salih GedikKayıt Tarihi : 4.4.2009 20:15:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Muhammed Salih Gedik](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/04/04/ali-ye-sevdali-annem.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!