Vicdan deryasına kapılsa her yürek
Renk cümbüşüne boğulsa insan
Ne renkte ne dilde
Ezilenden yana olsa insan
Aşk bahçesinde yetişse her yürek
Masal bilirdim Ferhat ile Şirini
Nerden bilebilirdim aşkın kudretini
Taki sen karşıma çıkana kadar
Benim için sıradan akıyordu hayat
Yeni güne doğan güneş aynı
Yediğim yemek
Benim önceleri mısralarım vardı
Filiz filiz sarardı dört bir yanımızı
İçimize akardı damla damla mutluluk
Ölümüne aşk çığlıkları
Birde hüzün vardır
Aşkın vazgeçilmezi
Kim derdi ki
Kafese kıstırılan
Bir güvercinin kanatlarında
Çırpınışlarım haykıracak
Güne şavkıyan geceye
Kim derdi ki
Batan güneş ile toprakta bezenir gözlerin
İçime dolar kahve kahve gözlerin
Güneşte sevgi
Toprakta bereket
Nicelerden nice kahve gözlerin
Seher yelinde gördüm tenini
Karalar çalmış gökyüzne
Ne güneşten eser
Ne de tadı kalmış yaşantının
Sessiz bir o kadar tedirgin
Vicdana kelepçe atan hukuk
Can canan çoktan ulaştı meçhule
Yatağında akan ırmaklar boyudur;
Cesur yüreklerde dalgalanan sevdam
Ahmet'in sesinde,
Yılmazın yüreğinde,
Mazlum'un bedeninde saklı hürriyetim
Sokakta inleyen ses
Ömrümün baharı dört duvar arası
Ne gökkubbede uçan güvercini
Ne de çekebilmek içime bir yudum doğayı
Bunları yaşayabilme ihtimali varsa da
Volta atarken tel örgülerin koynunda
İçimde ki hasretlik boğuyor be usta
Ne hülyalara gebeydi kocaman yüreğin
Cane'nin sevgisi kamaşıyordu gözlerinde
Bir umut olmuştu sevgi bedeninde
Umutsuz gecelerde bile;
Sabaha bir tutam gülümsemeyle uyanır
Öyle başlardın yeni güne
Bir nehir ki;
Gönlümün sandalı sen
Bir sevda ki;
Sebebi sen
Ve bir düşünüştür ki;
Her kelimesinde sen
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!