anlatabilecegimin en çekici noktalarını anlatmayı beceremedim. Kuyuda kaldım yediremedim kendime kuyuyu güzel gösterdim, kuyudan iğrenerek. Sonra sizler düştünüz isteyerek kuyuya. kuyuyu çekici buldunuz. Ama ben artık hem kendimden hem de kuyudan nefret ediyordum. Sonra sizin sayenizde kuyuya ben de tutuldum. Ve sizden farkım kuyudaki kalıcı kişi bendim. Siz beğeni sonucu geldiğiniz kuyudan sıkılınca çıkabilecektiniz. Kuyu içimde hapiste. Sonra
hayatı tanımak vardı. Ve sizin hep aynı kuyuda köreleceginizi biliyordum. Birgün kuyuya küçük ve güzelcık bir kızın düşeceğini duymuştum. Kibirliydim. Kuyunun sahibiydim. Küçük bir kızı sadece yetiştirebilirdim. Ondan alacağım tek şey eksikliklerine bakarak fazlalıkları görmekti. Öyle düşünüyordum. Ama kuyu
böyle küçük düşünülmeyecegini söylüyordu. Dinliyordum kuyuyu. Içimdeki ses idi. Kuyuya düşenlerin hepsine bir tek acidan haz almayı, görünmeyenı görmeyi, kelimelerle sevişmeyi, düşünceleri yoğurmayi yaşayacağimizi
fısıldıyordum. Seninle de tanıştım. Kuyumda ağırladım. Ne kadar kibirım olsa da seninle en çılgın sevişmeleri kıskandıracak zevkler yaşadım.seni kuyumdan çıkarıp artık senin kuyunu yaratmaya
başladığımda birgün ayrılık geldiğinde bir tek senin üzüleceğini ve senin yetinebileceğini düşünmüştüm. Bugün artık sen kendi kuyuna gitmelisin ve ben yanlış düşündüğümü iyi anladım. Bir şeyler eksiliyor sanki. Işte kuyu bu ey kuyunun çocuk görünen edithi. Şimdi ben gidiyorum artık. Sen kendi kuyundan sorumlusun artık. Artık artık...
Yağmurlar vuruyor pencereme. Gitmelerin çağrısı bu. Usulca kayıp gidiyor istekler. Haz yaratılmalı ve istenmeyen hazzı istenen mutluluğu veriyordu. Yağmurlar yağıyor ve ben gidiyorum. Abarttığımi düşünmek acıtiyor beni. Ama volkan babasını kaybetti ışte. Sağlıcakla...
Kırmızı hırkası artık yoktu
Yaz gelmişti ve o çoktan kışlıkların arasına konulmuştu.
Asıl koyan kazakla girendi kışlıkların arasına: koku ve azim, inanç ve güç, sıcaklık ve tanrı.
Merdivenden düşmüş bir ilah gibiydi artık
Bazen kim olduğunu iyi hatırlatıyordu
Ama kanını emenler vardı ve o kanını koruyamıyord
Içinde koskoca babaca sevilmeyi anaca öpülmeyi ve sevdiğince sarılmayı bekleyen bir çocuk taşıyordu.
Çocuğu görmüyorlardı daha kötüsü artık o da görmüyordu
-Lütfen, bütün salon seni dinlemek için heyecanla bekliyor Sesa, yapman gereken tek şey sahneye çıkıp kitabından bir bölüm okumak, hem sen de biliyorsun ki bütün salon merakla bekliyor yeni kitabını, ama sen, sen ne yapıyorsun Sesa, çekip gitmek istiyorsun hem de şimdi, bunu düşünmek bile delilik..
- Bak Penh, şu kalabalığa bak, benden istediğin şey kitabı cilalamak. Niye buraya kadar geldim ki diye kendime öyle kızıyorum ki, kendimi tanıyamıyorum artık, ben bunun için yazmadım, bu insanlara bir şeyler anlatmak için yazmadım, kimseye bir şey anlatmak için yazmadım bu kitabı.
-Ah Sesa, neden böyle yalnızlığa sürüklüyorsun kendini, dışarıdaki yavan insanlar değil bunlar, seni incitmek için değil, yazılarında kendilerini yaşayanlar bunlar, senin yazılarında Sesa, senin.
Hayatın merkezine dik durmayı koyuyordunuz ve olaylarla insanlar onun yörüngesinde hareket eden, olması veya değişmesi sorun olmayan parçacıklar oluyordu.
Her yapılan işte biraz eksikti, her cümlede bir anlatım bozukluğu ya da virgül hatası, noksanlığı hep olan bir çizgiydi hayat.
O büyük şair yaşadığını yazmıyordu, çünkü yazdığını ona yaşatacak kadar büyülü değildi hayat, eğer öyle olsaydı yazmazdı yaşardı değil mi?
Eğer hayat o kadar derin olsaydı, derinlik hayatta var olsaydı yaşardı, ama değildi, derinlik insandaydı,
Tanrı tek bir dünya yarattı ve birden çok insan.
Uykunuz vardı uyudunuz.
Gitmek istemezdiniz ama gitmek zorundaydınız,
bunu iki de bir kullanma oyununa gelmemeliydiniz.
Gideceksiniz.
Gidin, huzura ulaşacağınızı umuyorum, benim eskisi gibi acıları ya da gidenleri bekleme hüzünlerini taşıyacak kadar takatım kalmadı.
Bana sonsuzsuzluk buyurunuz bayım.
Kimse beni anlamadı, en çok anlıyorum diyenler anlamadı, siz de beni anlamadınız, anladığınız sadece bendeki sizdi, yani siz kendinizi anladınız belki, belki de kazandınız da.
Ama biliyorsunuz kendini, öldürmeye kaptıran Hitlerin bir daha dönüş şansı kalmayabilir, beni affetmeyi başarın,
size ihanetlerimi affedin.
Bilin ki bu bedeni ayakta tutmak lazım.
Ve başlattığım yolu hızla bitirip o nevrotik yalnızlıktan tanrısal yalnızlığa geçebileyim.
Siz bunları yaşamayın.
Siz özgürce uçmasını bilin.
Birileri sizi gitmekle tehdit etmesin, değerlinizi öldürmek zorunda kalmayın.
Siz sevin, sevginiz sizi yüceltecektir.
Güneş doğduğunda güzel kokular ile uyanın güne, ter kokusuna tutkun hasta olmayın.
Sizi ileriye götürecek adımları biliyorsunuz.
İlerleyin ilerleyin.
Her zaman biraz daha aydınlık deyin.
Gücünüz var buna.
Sevişin.
Sevdiklerinizle sevişin,
sevişmekten tiksindiğinizi söylemiştiniz.
O olayı aşın.
Sevişin.
Dudaklarını sahiplenin.
Doğurmasını bilin.
Gücünüz yeter, güneşi yatağınizda doğurmayı bilin.
Picassonun sevgilisine neden Picasso diye sorduklarında kadın şu unutulmaz cevabı vermişti: Picassodan öte kim var ki, Tanrı mi
Picasso olun.
Yaşamasını bilin.
Ölümü sunanlara yaşamayı öğretin.
Kimsenin kalbinde sertlikle yer kazanamazsınız.
Güllerle geçin muaviyelerin, hızır paşaların konaklarına.
Onları yenemeseniz de kudurtursunuz onları.
Şimdi gidiyorum ben.
Size kitap sözüm vardı, ve izin verirseniz gözlerinizdeki dostumla da biraz konuşma fırsatı istiyorum kitabı verirken.
Sonrası yok. Gitmekle tehdit etmekti sizin ki ve sizin yolunuza bakarak bekleyemem.
Yolunuz açık olsun.
Ve eğer değerim hala sıcaksa beni unutmayın...
sağlıcakla...
Ben en çok saatlere kırıldım.
Eksik yönlerinde kelimelerimin, hep bir baba aradım.
Çoğu aynı demde kayboluyordu avuçlarımdan.
Çok koştum, çok tutamadım. Herkesin düşüne, nisan yağmurları yağmayınca herkese ayrı susadım.
Ben biraz mayıstım biraz eylül, sürgüne yakın kekremsi gecelerde.
Rüzgarların ortak gamında bulduğum acılara, uygun ağıtlar buldum, uygun merasimler pazarında.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!