Ali Altınok Şiirleri - Şair Ali Altınok

0

TAKİPÇİ

Ali Altınok

Küçükken bizim köylerde çocuklar hep patik denen ayakkabı, iskarpin karışımı karışımı yazlık naylonlar giyerlerdi.Bu patik çarığa benzer ama çarıktan farklı olarak ayağın üzerinden geçip bileğinin alt tarafına doğru tam aşık kemiğinin altına gelen bir naylon parçası vardı, bu naylon kısmı Kilte denen demirle patige birleşirdi.
Bu demir o kadar uyduruktu ki patigi giydiğinin 3. Günü paslanır ve bu pas ayağının o kısmında pas rengi lekeler yapardı.Bu leke öyle çabuk geçecek gibi bir şeyde değil di hani.Mesela; patiği giymeyi bıraksan bile birkaç hafta o pas çıkmazdı.Patiğin özellikleri sadece bunla da sınırlı değildi.Çarığa benzedigi için üzerinde her hangi bir hava deligi bulunmuyordu.Tabii ki Çukurova’da yaz günü naylon ve kapalı bir ayakkabı varii olan bu nesnede ayakların durumunu tahmin edersiniz.Ben o sıcak yaz günlerinde ayakkabımı her çıkarışta aklıma Babaannemin çamaşır yıkadığında ellerinin aldığı o şekile benzetirdim ayağımı.Elleri de benim ayağım gibi buruş buruş ve bembeyaz olurdu babaannemin.Aarmızda bir fark vardı sadece benim ayağımın patigin içindeki kısmı bembeyaz diger tarafı kısmen güneşten ve çoğunlukla toz ve kirden simsiyah olurdu.
Kadirli’den tatil için köye geldiğimde ilk işim Büyükbabam’a bana bir patik aldırmak için baskı yapmak olmuştu.Çünki biliyordum ki Büyükbabam beni kırmazdı, nede olsa onun ismini taşıyordum.Bunu hep kullandım çocukluğum boyunca, belki şimdi bile kullanıyorumdur, kısıtlı zamanlarda bile olsa görüştüğümüzde.
Ve nihayet köyümüzün müdavim çerçisi Mahmut emmi yürümeye bile mecali kalmamış atıyla köyümüze geldi.Koşarak Büyükbabamı çağırdım birlikte çerçiye(çerçici derdik) gittik.Bana beyaz bir patik aldık.Tam o sırada köydeki arkadaşlarımın beni alel acele çağırdıklarını duydum, koş diyorlardı bana koş.
Ben de koşarak yanlarına vardığımda hep bir ağızdan gökyüzündeki leyleklere”LEYLEK YUVANA YILAN GİRMİŞ”diye bağırdıklarını duydum.Ne olduğunu anlayamamıştım, Mustafa bana sende bağırsana diyordu.Bende bağırınca ne olucak ki dedim.-Böyle bağırınca leylekler hemen hızla uçup evine giderler dedi.Ben de onlara katıldım, hep bir ağızdan bağırıyorduk”LEYLEK YUVANA YILAN GİRMİŞ”diye.Gerçekten de bizim duyan leylekler bir tek daire çizdikten sonra kararlı ve çok daha hızlı bir şekilde bir yöne doğru uçarak uzaklaşıyorlardı.Belki sesimizden ürküyorlardı? Kimbilir belki de dediğimizi anlıyorlardı.
Bu nerden mi aklıma geldi? Arkadaşlarla Sapanca Gölü’nün kıyısında hafta sonunu geçirmeye gittik.Orda, gökyüzünde göç eden leylekleri gördüm.Bir grup leylek nasılda beni alıp nerelere ve hangi zamanlara götürmüştü.Bağırmak istedim aslında yine”LEYLEK YUVANA YILAN GİRMİŞ”diye, ama bağıramadım, bağırsam kimse beni anlamayacaktı, anlasa bile acaba bu cümle çocukluğumdaki kadar güzel gelirmiydi ki bana?

Devamını Oku
Ali Altınok

Kişiliksiz yaşanan şeylerin ömrü ne kadar kısa oluyor yaşamda.Belkide yaşanan o anla sınırlı kalıyor, oysa yaşanan şeylere kişilik katarak anlam katmak o kadar kolay ki! ! !
Sevdiğine sarılıp sımsıkı öpeceksin, biraz daha derin düşününce aynı şeyi bir çok kıza(erkeğe) de yaptığını da farkedeceksin, işte orda dur; sımsıkı sarılıp öperken onu koklamayı dene saçını tenini kokla.
Oturmuş bir yerde şarap içiyorsun, burası salaş bir meyhane lüx bir restoran, ayak üstü bir bar ve hatta bekar evi olsun, şarabının rengi kırmızı, yada beyaz oda farketmezyapacağın tek şey; Şarabın yanında mum olmazsa olmaz deyip, uzakdogu tütsüsü, bilmem ne aromalı, kamasutralı, binbir renkli veya bakkalda satılan amiyane beyaz mum olsun, ne olursa olsun ama masanda bir mum yak.
Sevgilinle soğuk kış günlerinde sokakta, caddede, parkta, sinema yolunda, tiyatro çıkışında kolkola yürü, soğuk biraz daha yakınlaştırsın sizi.Ama yürürken elini montunun, ceketinin yada paltonun cebine soktuğunda; onun en sevdigi ciklet yada o güzel çukulatadan küçük bir parça olsun.
Birlikteyken hayatının insanıyla, ağaçlara isminizin baş harflerini kazıma, kafeteryanın duvarına isiminizi yazma, yada masanın üzerini kaşık, anahtarlıkla isminizi çiziktirme, otur ona şiir oku, buram buram aşk kokan bir kısa öykü oku.
Karşında ağlarken o, öyle donup kalma.önce sımsıkı sarıl ona, vargücünle gögsüne bastır, başını hafiften yukarı kaldır, göz temasını sagla, parmaklarınla gözyaşlarını sil. Ve gözlerinden öpmüyorum”insan sevdiğinin nemli gözünden öperse yaşı hiç kurumamış”de.

Devamını Oku
Ali Altınok

Guzel olmayan seyleri bile sevdiginde kisi, kendi disinda gelisen olaylar dahilinde, kendince ona anlamlar katiyor yada kendisinin de tam olarak anlayamadigi bir rollle karsi karsiya kalip; o rolun geregi karsisindaki kisilere replikler yaziyor.Bu repliklerle kendisinin haricinde bir cok insan da yuz yuze kaliyor.
Kirmizi baslikli kiz tarafindaysak: zalim acimasiz, ac gozlu, kana susamis kurt diyoruz.
Kurdun tarafinda oluncada: gunlerdir aclik ceken ve ormanda yapayalniz olan, acliktan ne yapacagini bilmeyen oluyor kurt.Bu durum tarafimiza gore degisiyor.Bize gore kurban olan baskalarinca zalim olarak nitelendirilebiliyor. Yada bizce zalim baskalarinca asil kurban olabiliyor.
Sevgi ve sevgili de boyle aslinda.Bugune kadar gordugum yada konustugum herkes sevgisinin yada sevgilisinin digerlerinden ve diger iliskilerden cok daha farkli, cok daha ozel oldugunu iddia ediyor.
Hicbir sey siradan degil, ayrintilari cok olan ve hatta cevredeki tum iliskilerden ve sevgililerden farkli oldugu iddiasi bile cok guclu.
Peki sokakta rastladigimiz on ciftten 6 neden mutsuz yada kavga ediyor?

Devamını Oku
Ali Altınok

MERİH’e
Bana ne kadar sevdiğimi soruyorsun, bak işte bu kadar seviyorum seni;
Ben seni Çukurovanın çinko bir dam evinde, yağan yağmurun çıkardığı seste battaniye sarılarak uyumaya çalışır gibi seviyorum,
Ben seni saatlerdir içemediğim sigarayı yaktığımda, dumanın tamamını ciğerlerime doldurmaya çalışırken, ellerim titreyerek içime çekerken, ardından gelen baş dönmesi gibi seviyorum.
Ben seni yeni doğmuş; gözü açılmamış kedi yavrusunun uzattığın parmağı anne memesi sanıp minicik seler çıkararak saldırması gibi seviyorum.
Ben seni sağ gözüm diğerinden kıskanırcasına seviyorum.

Devamını Oku
Ali Altınok

Sana en kızgın olduğum anda da bir şey söyleyememiştim ki ”HAYATTA BAŞARILAR” lafından başka.
Sense o şımarık ve lakayıt tavrınla yine bu sözün ağırlığını ve içerdigi hem o kadar derin hem de bir o kadar sığ(ince) temayı anlamaktan yine çok uzaktın.
Bir vedaydı bu; ben sana artık senle görüşmeyeceğiz, ayrılık vakti, bundan sonra ben yokum, yalnız ve bensizsin diyordum.
Şimdilerde düşündüğümde bu lafın bu kadar ağır ve yaralayıcılığını daha iyi anlıyorum. O zaman da anlamıştım belki ama bu kadar değil. Binlerce sitem cümlesi binlerce küfürler etsem de yine içimdekileri bu bir tek cümleden güzel ifade edecek bir başka kelime daha yoktu.
S. Shipilberg’in “Er Rayn’ı Kurtarmak” filmini izlerken beynimden bu cümle fırladı. Filmin o asla unutmayacağım 2 sahnesinden birisinde,3 oğlunu da savaşa gönderen anneye 2 çocuğunun ölüm haberini getiren araç tozlar çıkarırken, kadın bulaşıkları yıkıyordu. Adamlar devletin o yaraları sarıcı protokolünden gelen kişilerdi oğullarının ölüm haberini verirken sanki acısını, içindeki kanamayı durdurmak istercesine” Hanfendi diger oğlunuzu savaştan alıp getireceğiz” diyorlardı. Peki Anne ne yaptı ne dedi onlara biliyor musunuz?
Hiç bir şey demedİ! ! !

Devamını Oku
Ali Altınok

Hayat hep devinim arzediyor bize, yaşanılan şeyler tekrar vuku bulmak zorunda sanki.Hatta felsefeciler buna” de-ja-vu” demişler.Tam olarak anlamı ise; şu anda, bulunduğun zamanda yaşadığımız fiili yani “ben bunu daha önce yaşadım demekmiş”.
Hayatta aslolan savaştı, bense onun en büyük asıloğlanı.Fiziksel şiddet alehtarı oldum herzaman ama duygular bir o kadar da şiddetli yaşanmalıydı.
Tarık BİN ZİYAD gibi olmalıydı insan, İspanya çıkarmasında”yakın donanmaları; ya burayı alacağız, yada öleceğiz”deyivermeliydi, sevgisinin en zor sınavında.Gerekirse yakacaksın donanmanı, üzerine filikalarını da katarak(de-ja-vu) .
Ya da Spartaküs kadar asi olmalıydın birilerine birşeylere karşın, o birileri, birşeyler hep vardır hayatta, baş kaldırmalıydın, başkaldırdıkça, savaştıkça varoluyordu çünki insan(de-ja-vu) .
Promete gibi her gün cigerini yetirtebilmiliydin kartallara, gece tekrar düzelecekti nasıl olsa.Günahıyla/sevabıyla bu benim; başkalarına gazel okumak düşer diyebilmeli insan, Kartallar gece pençelemez avını; bilmeliyiz bunu.(de-ja-vu)
Churchill olmalı insan”ben size kan, göz yaşı, ter vaadeedebilirm ancak”diyebilmeliydi kendi kendine.Yalan söyleyip güç durumda kalmaktan sa yalan söylemeyip güç durmda kalmalıyım diyecek kadar da yürek taşımalıydı, aynı zamanda(de-ja-vu)

Devamını Oku
Ali Altınok

Yoğun yalnızlık yine odada yüzüme çarpmaya başlamıştı, bu evde bilmediğim bir enerji olmalıydı; yoksa durduk yerde sürekli bu ruh hali aklıma ve içime başka türlü çöreklenemezdi.Eskitilmiş boyalı mobilyalar, yerdeki kırmızı ve mavinin değiş tonundaki kilim,120watt çıkışlı hopörlörler ve içinde oldukları küp, panjurların tam olarak pembe olmasada yakın tondaki rengi, ışık kapatıldıktan sonra tavanda yanmaya devam eden sunii yıldızlar, ince belli bardaklar, meksika’lıların şapkalarını andıran lamba, herşey benim zevk ve isteğim doğrultusunda edinilmiş eşyalardı.Eşyanın tabiatına aykırı lafı benim evim için çok abes bir tabir olurdu.Müzik setindeki çalan müzik bile bir aşk ve ayrılığı ifade ediyordu ve delirircesine efkarlanıyordum.İyi ama ben böyle büyük bir aşk yada ayrılık yaşamamıştım ki! ! Eee bu üzüntüde nerden çıkmıştı, niye böyle tipik bir şarkı beni efkarlandırıyordu.Kendimi bilmesem arabeskçi diyen ilk ben olurdum kendime.
Birşeyler yapmalıydım, kalktım pencereyi açtım.Derin bir nefes temiz hava doldurmalıydım bronşlarıma.Bunda bile çelişkiye düştüğümü pencereyi açtığımda gördüm.Elimde canımın istemediğini bildiğim halde bir alışkanlık olan sigaranın yandığını farkettim.
Olsun ne zararı var sadece bitene kadar durur dedim kendime.Kafamı pervazdan çıkarıp agzımı sıkıca kapatıp burun deliklerimin içini yakarcasına bir nefes aldım.
Olamaz böyle şey bu gece herşey kötü olmak mı zorunda? Aldığım nefese alt kattan gelen anason kokusuda eklenmişti.Bu meret içki bazen ne kadar çekici kokabiliyordu.Resmen agzım sulandı.Terliklerimi yerde sürüyerek hızlı adımlarla mutfaga gittim.Rakı içmenin bile felsefesini yapan uyuzlara inat kadehe ilk önce iki buz attım ardından su ekleyip en sona da rakıyı koydum bardağa.Yaptığım hinlik hoşuma gitti.Arasıra böyle marjinal tutumlar sergilemeliyim diye düşündüm.Dolabı açıp aliminiyum folyo ile kapatılmış içinde kaşar peynir oldugunu bildiğim tabağı da ekledim bardağın yanına.folyoyu tek hamlede buruşturdum, buruşturma anında bu peyniri bitirmem gerektiğinide düşündüm.Çüşşş dedim aklımdan geçenleri o kısa çizgi olarak adlandırılan”an” da yakalayabiliyordum.Rakı kadehi ve bardakla açık olan pervazın önüne gelmiştim bile.DIŞARIDA CANLILIK BELİRTİSİ OLARAK HİÇBİR ŞEYYOKTU.Köşede yanan feri sönmüş sokak lambasından başka.”içimde sokak lambası yalnızlığı”diyen hasta ruhlu şair de gelmese düşüce kıvrımlarıma çok ayıp olurdu.Ve o da ayıp etmeyiverdi.

Bu duruma bir son vermeli ve birine aşık olmalıydım.Ve olmayan bir sevgiye duyulan hüzünden de kurtulmuş olacaktım.Bu durum bir şekilde vücut bulmuş olurdu.

Devamını Oku
Ali Altınok

Metamorfoz canlinin dogumundan ergenligini tamamlayana kadar gecirdigi evrimlesme sureci ve bu surecin birbirinden kesin cizgilerle ayrilmasidir.
Bu surece bir kac ozel canli cok ciddi ornek teskil eder. Bu canlilarin yasam surecinde kendi yapilarindaki degisiklikler insani dehsete dusurecek boyuttadir.
.Ipekbocegini ele alalim; bir tirtil formunda olan bu canli zamanla kendi besininden, kendisine koza olusturp bu koza icerisinde form degistirerek bir kelebege donusur. Ilk bakista tirtil ic bulandirici ve estetik olmayan bir canlidir, kimse tarafindan da guzellik konusunda favori gosterilmez ama bir sure sonra kelebek formuna burunecektir, ve kelebekler hakkinda yazilmis bir yigin naaat mevcuttur. Peki tirtilla kelebek ayni canli degilmi? gormesini bilen dikkatlice baktiginda kelebei tirtil, tirtili kelebek goremez mi
Metamorfoz olayina en ciddi ornek aslinda kurbagalardir.Kurbagalar yumurtadan ciktiklarnda bildigimiz balik seklindedirler, kuyrugu ve solungaclari olan ve kucuk akvaryum baliklarina benzerler.Dogumuyla baslayan surecte zamanla cok ciddi degisiklige ugramaya baslarlar aradan gececek belli bir sure sonra kuyrugu kisalirken her iki yanindan sonra adina ayak denecek uzantilar cikmaya baslayacaktir, ayaklarin uzamasi, kuyrugun kisalmasi sirasinda da hem oksijenli(akciger) hem de oksijensiz(solungac) solunumu da yapmaya baslamistir.Ve nihayetinde ergenlige ulastiginda kuyrugu yok olmus, solungac solunumunu yitirmis ve sadece oksijenli(akciger) solunumu yapan bir canli halini almistir.
Peki bu uc ayri evrede uc ayri gorsel boyutta olan canli ayni canli degil mi? Peki neden kurbaga dendiginde siluet olarak karsimiza diger iki boyutu degilde cirkin ses cikaran bogazini sisiren bir canli belirir? Ustelik gozumuzun onunde beliren siluet ergin ve islak derili bir kurbagadir.
O kadar da talihsiz degildir aslinda kurbaga, opunce prens yapacak kudrete sahip prensesle karsilastigi bile soylenir.

Devamını Oku
Ali Altınok

Kıstırılmıştı duygularım gene
Çıkan yangın;
Tahminlerin hepsini boşa çıkarıyordu,
İçim değil avuçlarım yanıyordu,
Yoklugunda parmak uçlarının
Dağ ne kadar büyük olsa da sığar demiştim penceremize

Devamını Oku