Her gün batımında, gecenin solgun aydınlığı geldiği anda, ben mahkum muyum seni sensiz yaşamanın verdiği yoğunluğun ıstırabını bin kat daha fazla çekmeye, daha fazla yadetmeye imgelerini...
Tarifi mümkün olmayan kederler içindeyim. Dün akşam yaptığım gibi, eylemin her zaman ki tekdüzeliği ile bu akşam da akasya kokan sokakta gezerken, tepemde yıldızlar, küçük bir fener gibi pır pır aydınlatıyordu sanki sanat adına, sana inat yüzümü. Dumanlı başım, parça parça, her parçasında sen olan yüreğimle, sahilleri dolaşıyorum bir bir, seni arıyorum Sarayburnu' nda o ilk buluşulan yerde, yüreğimde olduğunu bildiğim halde...
Evet, doğruydu! Karanlığa mahkum ettin sevdamı! Sevdama çektiğin kendi elinle tuttuğun silahındı. Ama tetiğe dokunamıyorsun, çekemiyorsun bir türlü tetiği, bitirmeye kıyamıyorsun biliyorum sekiz bahardır senin için çarpan, kalbi senin için atan gelinciğin varlığını.
Yok edemiyorsun, kimse edemeyecek sevdamı bir yok. Seni sensiz yaşayan, seni sen gibi yaşayan, kalbinin damarlarında hareket eden kanın dolaşımını sağlayan sen, hiçbir zaman arzu veda etmeyeceksin.
Körkütük bir aşktan da öte bir tapma eylemiydi sana dair olanlar Tanrı' mdan sonra.
Oysa sevgi ve hoşgörünün bütün gönül gümrüklerinde geçerli pasaport olduğunu bilirdim, fakat şimdi düşsel bir avuntuyla gelen iç tepiydi yeni yeri. Bütün dünyada varlıkları sayılamayacak kadar, sayılırsa da, sayılma süresi on sekiz ay süren insan kimliğine bürünmüşlerin hiçbirine söyleyemezdim sana söylediklerimi, sana hissettiklerimi...
Varlığın bütününe, varlığın özüne varana değin alaimisemaların yedi renginden birini sen seçeceğim ve senede bir defa dahi olsa, seni görebilme arzusuyla, semada belireceğin bir bekleyişle yaşamıma devam edeceğim.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...