-Ceviz ağacının üst dallarındaki cevizler güzel olur.
-Güneşe yakın tabii…
-Evet, o yüzden sincaplar, hep üst dallara çıkar. Ben de sincabı yukarda görünce ağacın altında bekler, onun yere attığı cevizleri yerdim.
-Yerdim?
-Sincap akıllandı tabii, ben varsam ağaca çıkmaz oldu. Boş durur muyum hiç, ben de o ağaçtayken cevizin birisini yiyorsam, diğerini onun görebileceği şekilde ayırmaya başladım.
-N’oldu peki sonuç?
-Ben oralarda olsam da, ağaca çıkar oldu yeniden …
Bu hikâyeyi dinlediğimde içimden kızmıştım insanın doğaya müdahil olan hâline. Ama bir hikâye daha dinledim aynı adamdan; kafam karıştı.
-Ben bitkileri sularken, kuşlar elimde tuttuğum hortumun fıskiyesinden su içerlerdi. Havada döne döne su içer, giderlerdi.
-Niye peki?
-Çünkü, ben onlara yemek verirdim. Kırıntıları onların görebileceği yerlere koyardım hep.
-Bir nevi borç ödeme mi yoksa sincaba?
-Belki de. Komşu bir albay vardı. Kuşlar ondan su içmedikleri için hayıflanırdı hep.
-Niye ondan içmezlerdi ki?
-Çünkü o yiyecek vermezdi.
Ne diyebilirim. Ben çözmeye uğraşıyorum ama belli ki; kuşlar işi biliyor.
Aynur UluçKayıt Tarihi : 27.4.2009 22:31:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bir şey vermeden de sevginizi sezip size yönlenirler ve gelip hiç ummadığınız bir yabancı ortamda dahi kolunuza, omuzunuza konararak sizi şaşırtıp sevindirebilirler.
Mutluluğunu hiç unutamam. Bodrum' da bir şafak vakti , ben ona hiç bir şey uzatmadan balkonuma kadar gelen bir kumru, avucuma konup kendisini sevmeme izin vermişti...
Şevkât;çağdaş insanın es geçtiği 'mendilci çocuk'.. İçimizdeki tüm çocuklar, ya yetim ya öksüz..
hazerfen hazerfen olalı ne öyle su gördü ne öyle kırıntı
ne verirsen elinle o da gelir seninle
çocuklar da sincaptır aslında...dalında kızaran elmaları,kirazları,erikleri yemek için tırmanırlar ağaçlara...en uç noktalara bile giderler düşme korkularını yenerek...çünkü hayat öğretecektir onlara 'düşme'nin ne olduğunu asıl...
ve bir gerçek olay;
tam dört çocuktuk...içimizden birinin elma bahçeleri vardı; toplanıp oraya gittik. şöyle bir baktık ağaçlara,üstünde en kırmızı,en iri neyvelisine tırmandık...kuşlar gibi konduk dal aralarına ve erişebildiğimiz elmaları koparıp koparıp yemeye başladık...saatlerce ama...afedersin, çişimiz geldikçe de işedik...:))))))aynen kuşlar gibi...
bu an' ımı hiç unutmam yeminle...aklıma geldikçe de gülerim...ne hoştu beh!..
kutluyorum,sevgiyle...geçmişi bana yaşattığın için...
yana yana kül oldum
bir esmere kul oldum
kuş dilini bilmezdim
yar ey yar ey yar ey
Şakıdım bülbül oldum
Kuş dilini bilmekle başlar şiir..
Süleyman kuş dilün bilür dediler
Derken Yunus içinde içine giden yolun , şiirin yolunun hangi seslerden geçtiğini söylemiyor muydu..
Mantık ut Tayr
Tayyare deriz ya -tayr- yani uçanlar..uçanların kuşların dilinden anlatmıştı insanüstü öğütlerini Feriddüni Attar
Hasılı kuşlar ah kuşlar ve onların dilleri...
TÜM YORUMLAR (5)