Aktoprakta gün ağarırken (Anı)

Ali Orkaç
19

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Aktoprakta gün ağarırken (Anı)

Toprakla özdeşleşen her canlı, canlı yaşar.

Fırtınalı bir kış gününde misafirliğe gidiyoruz,içinde olduğumuz şubat ayında yolumuz Tepebaşı mezrasına düşüyor,mezra Aktoprak’tan uzak kayalık yere kurulmuş dizili evlerle bir kaleyi andırıyor. Hakkari’nin yolunu uzaktan seyredilebilecek bir yerde kurulmuş bir köy. Köyün aşağısındaki uçurumda küçük bir orman var,burası adeta servilerin boy ölçüştüğü mekan. İnsan seyre daldıkça gözlerini uçurumun diğer tarafındaki manzaradan almak istemiyor. Böyle bir manzaradan sonra davetli olduğumuz eve girdik.

Ev sahibi bizi hoş karşılayarak içeri aldı. Şimdi de dışarıdan farklı bir manzarayla karşılaşıyorum. Akşamları köy ahalinin bir eve toplandığı, o günün dertlerini, sevinçlerini bir arada paylaştığı iki odalı bir ev burası. Odanın her tarafında fare yavruları gibi yuvalanmış çocuklar hanede dolup taşıyor. Ne gariptir ki televizyon ekranlarında ağalığı, toplumu, siyaseti ve ailevi sorunların eleştirildiği bir sinema şölenini hep birlikte seyre dalmışız; ama zıtlık bu ya! Aile reisi bunu sadece bir dramatik doğu koşullarının anlatıldığı bir film olarak görüyor. Kendi payına düşen o ailevi çokluğu gözünden kaçırıyor, ya da bunun bilincinde değil, çünkü her tarafında fare yavruları gibi dizinin dibine çömelen, çocuklarına hiç mi hiç aldırış etmiyor. Aslında ekranlarda ona yönelik bir eleştiri var; fakat kime anlatacaksın bunu. Sadece olumsuzlukları görmek yetmez. İnsan, kendi payına düşeni almalı, bu uğurda somut bir adım atmalı.
Ve diğer yandan misafirleriyle ilgilenme telaşı içinde olan ev hanımı… insanın acınası gelir bu küçük Tepebaşı evinde yaşananlara tabi ki yaşantı deniliyorsa! Bizlerde koyu bir sohbete dalmışız, köylü günlük işlerden konuşurken söz köyün içinde bulunduğu durumdan açıldı. Herkesten farklı bir ses çıkıyordu. Oda adeta ses kavgasına dönüşmüş. Uzun bir sohbetten sonra ev ahalisiyle vedalaşarak yavaş yavaş köyden ayrılıyoruz.

Her taraf zifiri karanlık, karlı patika yoldan yürüyoruz köyümüze doğru. Gökyüzü de yarı açık, gökyüzünde de tek tük yıldızlar gözüküyor, ama hafif kar taneleri yağıyor. Yolun kenarında bulunan söğüt ağaçları kar örtüsüyle kaplanmış. Bu puslu havada yürürken Aktoprak’ın ışıkları göründü. Bu ışıklar uzaktan adeta yalnızlığa terk edilmiş bir köy portresini çiziyor. Yolda biraz önce bir tavşanın gittiğini gösteren ayak izleri görünüyor. Arkadaşımız el feneriyle tavşanın izlerini takibe alıyor, ama nafile! Çünkü tavşan el fenerinin ışığıyla son sürat hızla dağın yamacına doğru kaçıyor. Gecenin bu karanlığında yabani tavşan kovalamacasına koyulduk. Bir taraftan arkadaşım Kazım diğer taraftan ben,fakat tavşan tırmandıkça biz yoruluyoruz, en sonunda pes ettik. Yolumuz koyun sürüsünün gittiği bir patika yola çıkıyor. Yol çok dardı. Bir o yana bir bu yana sallanıp duruyoruz yürürken. Nihayetinde Tepebaşı serüveniyle Aktoprak’a. yanımızdaki diğer arkadaşlarla birlikte daldık evlerimize. Kimimiz ders telaşında kimimiz kitap okuma derdinde kimimiz de televizyonda izleyecek film peşinde…
Gece tüm çıplaklığıyla üzerimize çöküverdi. Odama çekildim. Biraz üşümüştüm. Odamda bulunan elektrik sobasıyla ısınmaya çalışıyorum. Isınmaya çalıştıktan sonra kendimi kitaplarımın kucağına attım ta gecenin geç vakitlerine kadar. Nebi arkadaşımız başını kuma sokan ördek misali o da başını sokmuş sobaya. Halsiz ve çok hastaydı. Ben Nebi’nin yatağını kurup Nebi de yatağına girdi. Şimdi kim bilir acıları ona dert mi yanacak yoksa sevinç ürpertilerini mi unutturacak. Her gece konuştuğumuz aşkları, düşünce düşlerini ve yaşlı köy çınarlarını galiba bu gece konuşmayacağız. Her gece ki dertli dolap görünümlü Nebi kendini koyuverdi. Ne yazık aşkı perçinlemediğimiz, sorunları anlatamadığımız, gelecek ve geçmişten planların birbirini tutmadığı geceleri bu gece ölümüne gömmeceğiz…
Yine gölgeli kalemim Osman’ın kırıldığına isyan ediyor. Sen narinsin, kul germelisin, nazlı nazlı bir gülümsemenin peşinde koşmalısın, rotan gün doğusudur, günü ve günleri yükseltmek sevdasına tırmanmışsın. Şu biçare yurtsuz ve topraksız insanlara tarafınca kul kanat germelisin. Böyle yazılmalı defterine. Sana öğretilen doğruların davetçiliğiydi. Yıkılanı yapma, ahdini koruma idi. Ve uyuşukluğu değil dinamizmi sofralara sermendi. İlerliyoruz geceye, köyü ve köylüyü arkamıza bırakarak. Herkesin adeta ölüm uykusuna daldığı geceye, yorgunluktan elimdeki kitabı okuyamıyorum.

Gözlerimde uyku sersemliği belirivermiş, ne okuduğumu bilmeden, anlamadan kitabın sayfalarını evirip çeviriyorum, galiba uykuya dalsam bundan çok daha iyi, çünkü bir şeyi anlamadan okumak, karga gibi boş yere cıyaklamaktan başka bir şey değil. Bu günde tepe taklak Tepebaşı’nın günlük sofrasına gül koyduk bakalım daha ne kadar dikenleri bertaraf edeceğiz. Ben bunları yaşadıkça beynimde ki sorularıma güzel bir yanıt beliriyor:

Yaşadığın yerler yaşamaya layık değilse bile orada yaşadığın sürece kendin layık olmaya çalış, çünkü yaşadığın yerler ne kadar imkansızlığı önüne serse de bil ki oralarda sana yaşamayı vazgeçilmez
kılacak hayatları öğretecektir. Yaşamaya bu pencereden baktıkça kendimi yaşamın baharında hissediyorum ve yaşam görev yaptığım nazlı Aktoprak’ın karlı ve karanlık gecelerine devamlı ışığını yansıtacaktır. Ve toprakla özdeşleşen her canlı, canlı yaşar tıpkı Aktoprak gecelerine teslim olanlar gibi…

04.01.2005
Ali orkaç

Ali Orkaç
Kayıt Tarihi : 9.8.2005 14:52:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ali Orkaç