Akşamlarıma;
Bozuk Türkçelerle giriliyor artık.
Yabancı bir ranzanın bilinen yataklarında darmadağınık
Bir gün ışıması karşılar gözlerimi.
Gün, sabahların ve insanların sayımıyla başlıyor.
Benim sabahlarım 52.
Ardından koyu yeşil bir bunaltı, bıkkınlık ve şaşmalık.
Ve ben kendimle çok fazla kalabalık;
Elimde anlamsız bir insan öldürücü,
Dudaklarımda delikanlı erkek türküleri,
Kulaklarımda o hep aynı cızırtılı telefon sesleri.
Akşamları ararım, kendimde korunmak için.
Oysa sen dökülmelisin şimdi yüreğime.
Sadece bir telefon sesi değilsin, biliyorum.
Ama yüreğimin her milimetrekaresine yerleştirmeliyim sesini.
Ah!
Yine o ihtiyar kambur kadın sırtı gibiyim;
Duyarsız ve çirkin.
Tuhaf düşünceler çarşısında; küçük bir dükkanda,
Vazgeçişmiş bir resim.
Renkler unutmuş gözleri; sen morlarım olmalısın! ...
Hayatım;
Bir insan pazarında beğeniyorum sanki dostlarımı.
Seçenekler az, insanlar zavallı, bezgin ve umutsuz.
Dağların eteklerine yağmıyor bir türlü öğle güneşi.
Karşıda bir kola satıcısı mı var? Bilmiyorum.
Değişik bir tadı var yalnızlığın.
Şimdi demli bir çay olmalıydın sen,
Sıcak sohbetlere çağrılı...
Öğlen isteksizce çöküyor her zaman bu dağa
Bir trompet sesi duyuluyor ama hiç romenest değil.
Sandalyeler senfonisi altında
Kendi yazmadıkları kaderlerini öğütüyor insanlar.
Hepsi hazımsız, hepsi isteksiz.
Bir düdük sesi ile akşama yolculuğa çıkılyor topluca.
Mideler bitkin, insanlar uykulu,
Ben hiçbir şey düşünemiyorum.
Güneş solgunluğa süzülürken,
Akşamlarda, içtimada hergün.
Yine midelere yüklenilmeli, yorulmadan beyinler.
Benim bir tek yolum var.
Onu seyrediyorum araba ışıklarında.
Bir tek yola asırlarca bakıyorum.
Sanki sen hiç yoksun, sanki tanyelin hiç yok.
Kimliğimi sorsalar, kim olduğumu bile bilmiyorum.
Sanki ben yokum.
Kendimi yaşamayacağım, kendimi konuşmayacağım
Kendimi yazmayacağım biliyorum.
Ama yine de zorluyorum kendimi;
Yaşamak, konuşmak ve yazmak için.
Seninde bir dağın var biliyorum.
Gözlerini beyazlara sarmalayıp bana bakıyorsun, biliyorum.
Ve işte sizi görüyorum o pencerelerin arkasında.
Yaşamınızın günlük temposunda tanyelini kucaklıyorsun,
Görüyorum.
Oysa onlar benim kollarım,
O dudaklar benim dudaklarım minicik yanağına konan...
Ve sürekli özlüyorum ve sürekli seviyorum.
Seviyorum, seviyorum...
Çapkın bir telefon sesi içinde,
Gecelerde bir rahatlık hissediyorum.
Sokaklar benim firarımı bekliyor gizlice.
Ve ben bir firar sessizliğinde soluklanıyorum.
Kendimle yaptığım bir anlaşmayı yineliyorum her defasında.
Çılgın bir beynin gece işçiliğini yapıyorum.
Hep böyle kalsa diyorum yaşam, hep böyle;
Sessiz, karanlık, çapkın ve çılgın.
Düşünülmedik ezgileri deniyorum,
Karanlık bir gözyaşı arıyorum insanlarda.
Gece sessizce sinmiş içime.
Ben mi geceyim?
Gece mi benim? Karıştırıyorum.
İşte anılar başlıyor bu çalışma saatlerinde.
Ah! İşte o balıkçı meyhanesindeyiz.
Ama rakı kadehimi yine döküyorum manasızlığıma.
Kalkıp bir masa daha arıyorum.
Gece aç bir kurt sürüsü gibi saldırıyor.
Eski güzelliklerime koşuyorum çaresiz.
Ama beceremiyorum.
Aklıma geliyor eski sevda şiirlerim.
Haykırarak söylüyorum
Ama bir tek ben duyuyorum.
Kayıt Tarihi : 12.3.2003 16:31:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)