akşamları suya iniyoruz güneşle
hiç şüphe yok iki güzel ceylanız
boynumuz ne kadar ince
biz göle eğildiğimiz zaman
biz göle eğildiğimiz zaman
düşündürüyoruz
Hayatta ben en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Devamını Oku
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Tarz çok fazla muhabbet duyduğum türden değil. Ama iki şeyi birden başarabilmiş bir şiire beğenmedim deyip kestirip atmak da mümkün değil.
Şiirin zahirinde (açık, görünen yüzünde) gözlerimin önünde (elbette herkesinki farklı olabilir ama) gölün büyüklüğünden tutun etraftaki ağaçların sıklık ve büyüklüklerine, ağaç gölgelerinde saklı tehlikelere, aniden tiz çığlıklarla başlayabilecek bir kaçışmaya kadar sahnenin tamamı şu an o kadar net duruyor ki, neredeyse tamamını bir tuvale dökebilecek haldeyim.
Şiir bununla bitmiyor. Şiirin bir batını var (iç dünyası, perdenin arka yüzü) orada da benim Barbar Çağ adını verdiğim 21. YY kepazeliklerinin (vahşetten yersiz -gerekli olduğuna inandıklarım da vardır- sansüre kadar) bütün bir sosyal hayat özetlenmiş gibi.
Yani şimdi ne olmuş oldu? Ben bu şiiri beğendim mi?
Hayır. (Durun ya, köpürmeyin hemen. Bitmedi.)
Çünkü şair işini daha bitirmemiş.
Yukarıda bir şaheserin çekirdeği duruyor. Batınındaki gerilim sahnesi ne kadar şiddetli olursa olsun, iki güzel ceylanın su başındaki korkuları bile bu şiirde biraz daha müzikalite, daha tatlı esintiler istiyor.
Son çok yaklaşmış.
Bir nefes kadar.
Ve ben onu istiyorum.
O şaheseri...
Değerli şair ve yazar Nilgün Aras'ın bu şiiri günün şiiri makamına onur katıyor. Bazı şiirler taşındıkları yerin değerini artırırlar.
Bazıları da azaltırlar.
Günün Şiiri Makamı sevindi, gururlandı.
akşamları suya iniyoruz güneşle
kimse şüphe edemez iki güzel ceylandan
nasıl da yüksek sesle konuşuyor gölgeler
ne derin iç çekişi var ağaçların
biz göle eğildiğimiz zaman
düşündürüyoruz
ne ince bir titreyiştir yaşam buğusu
her yer ne kadar orman
ne kadar vahşi gözleri var ufkumuzun
bu şiiri daha önce okumuştum
ancak şiir buraya asılınca yani görücüye çıkınca bakış acımız biraz daha farklı oluyor
anlatımı ve benzetmeleri güzel bulmakla beraber
sanki biraz fazlalıkları var gibi geldi bana
yani:aynı duruş ve davranışı anlatan dizelerin fazlalılığı dikkatimi çekti...zaten beğendiğim ve şiirin özünü anafikrini temsil eden kısmı yukarıya aldım..!
saygılar
ah toprak uyar bizi
özgürlük hangi yönde
hangi kaçış
diğer fikrin doğrusu
mükemmel bir şiir yabancı olduğum bir baskış açısı farklı bir anlatım ama anlamak isteğimi çok iyi anladım.
BİR DUYMA DA GÖR
Bir duyma da gürültüsünü
Dallarda çıtırdayarak açılan fıstıkların,
Gör bak ne oluyorsun.
Bir duyma da gör şu yağan yağmuru;
Çalan çanı, konuşan insanı.
Bir duyma da kokusunu yosunların,
İstakozun, karidesin,
Denizden esen rüzgarın...
bu Orhan Veli şiirirni anımsattı şiiriniz öteleri duyabilen bir analayışa incaliğe sahipsiniz tebrikler.
kutlarım duygu dolu dizelerinizi....
ekrem bozkurt
Bu kadar güzel mi olur bir şiir..
Eskiden kimi otelllerin hemen girişinde -reception desem değil- müşteri karşılama yerlerinin arkasına bir pano gibi asılan ceylan resimli halılar vardı..
Evlerin beyaz badanalı duvarlarına da asılırdı, hacdan gelenlerce getirilen seccademsi bir dokumayı andıran bu resimden.. (Antep işi derler diye ir ses geldi şu anda kulağıma)
Hep bir şiir harekete geçecekmiş gibi gelirdi o üzeri tüylü dokuma tabloya baktığımda..
Evren insana doğal akışı içinde statik durağan bir his veriyor çoğu zaman..
Evrensel işleyişe, yüreğimizle odaklandığımızda, ta içimizde duyduğumuzda evrensel nesneleri, inanılmaz şeyler başlıyor:
Ağaçlar iç çekiyor, gölgeler konuşmaya başlıyor, toprak fısıldıyor, evren; gizil anlamını konuşur ve hareket eder,görünür hale getiriyor.
Beş duyumuzun üzerinde bir duyum haline dönüşüyoruz böyle zamanlarda..
Bu şiir hakkında sözlerimi toparlayamayacağımı biliyordum aylardır..
Sözleri böyle savrulur hale getirmesi, anlamın kendisini yakalamak yerine kenarlarında gezinmeye zorlaması, şiirin oluşturduğu metaforun gücünden desem...
Nitekim diyorum da, çünkü böyle bir şey var işte bu şiirde
muhteşem
Bütün giz'ler yeryüzüne bir saklı dil'le gelirler... Akşam ya da sabah, öğlen ya da ikindi farketmez ; durup bir 'açık alanda ' durdukları yeri işaretleyip giderler... Bu, genelde bir defter yaprağı olur. Bizler de onları şiir diye okuruz.
'....
nasıl da yüksek sesle konuşuyor gölgeler
ne derin iç çekişi var ağaçların
Harikulade!
...'
ne ince bir titreyiştir yaşam buğusu
titriYORUM......
muhalifx............
Bu şiir ile ilgili 48 tane yorum bulunmakta