Akardı akşamın nehri bizim vadiden
Dağların ardına vururdu uğultusu
Bir çoban
Çalardı, biten akşamlara kavalını
Bir çiçek açardı.
Kokusu dağlarca, dağlarcaydı.
Akardı akşamın nehri
Çatılarda uzardı
Sabahları kıskanırken akşam
Sabahlar ona yanardı.
Bir tüten baca, bir kısık ışık
Sesler uzardı akşamları
Mor gölgelerle yarışarak.
Çoban,
Sevdasına çalardı kavalını
Bin çiçek açardı
Kokusu
Dağlarca, dağlarcaydı
Kayıt Tarihi : 4.9.2005 01:34:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Irmak o bizim ırmak, çoban o bizim çoban; *Bir tüten baca, bir kısık ışık* bir zamanlar saadetle tüttürülen o Anam'ın tüten bacası ile *karanlık*'ta *kısık*'lıktan kurtularak bu gün dahi içimizi ısıtmaya, ışıltmaya devam eden Anamın ve de Babamın o her darlanışımın tıkdığı karanlıklardan beni çekip çıkaran o kısık ışık!
İnsanların gönül rabıtasına vesile, eserleriyle buluşma ve yazışmalarının mahsulü olan ve sizin bir tevâfukla bu kabil tanışmalar, yazışmalar olmasaydı bu şiir siteleri *bir dipsiz kuyu olurdu* ifadenizdeki feraset güzelliğiyle temas ettiğiniz ve *bir hayır olduğu*'nu düşündüğünüzün isbatı olarak
bu şiiriniz vesilesiyle eserin müessiri olarak sizi tanımış olmamdan *Rabbime şükrüm*'e vardıran gönül tanışması, gönül dostluklarının güzelliğini de gösteren bir delil; ne güzel bir tevâfuk bu!...
Bu gibi güzellikler benim açılan ufkumda büyük geniş tedaîlere vesile oluyor... Sırf içimdekileri deşifre için sütununuzu işgal ve okuyacak olanları da sıkıp okuyacaklarına pişman etme kastim yok biline ve bu cümleden olarak bu Şiir Site'mizi ben gönül notlarının kayıt altına alınıp muhafaza edildiği nadide bir arşiv hüviyetinde görüyorum... Hiç bir hacim sınırlaması yok; edebî ve edep dahilinde hiç bir kayıt için! Buna da şükrânlarımı ifade ile, müsaadelerinize sığınarak, şiirinizin bir başka tedâi ettirdiği ve hafızamdan yazılı vesikaya nakli ve başkalarıyla da paylaşmayı hatrıma getiren çocukluğumun saklı hatıralarından, bir ilk mektep öğretmenime dair hatıramı kaydedeyim...
Erzincan'da okuduğum ilk mektepte 1944-45 seneleri olmalı, çiçeği burnunda bir genç kız ve bize o ilk gördüğümüzdeki içli, güzel ruh ve güzel yüzüyle hem öğretmen, hem, abla olan ve hep abla kalan, ilk öğretmenliğini bize 4.sınıfımızda yapıp yaz tatiliyle araya giren ayrılıktan sonra bir daha ele geçiremediğimiz ve artık sadece hatıramızda bizimle olan hayali hiç sönmeyecek bir abla öğretmen...
İzmirli; gurbete ilk çıkışı... O zamanki şartlarda İzmir nere, Erzincan nere? İçinin özlem ve hasretini bize dökerek ferahlanan, hatırasını birlikte yaşadığımız derdiyle dertlenilip, hazzıyla hazlanılmayı bize öğreten Allah'ın lütfu bir sihrî varlık...
O zamanki İzmir'in Kordon'unda bir akşam; güneşin gurup vakti, denize bakan bir sahil kraathanesi, henüz pek müşteri yok, tretuardaki masalarda tek tük oturanlar var... Bir garson ufkta akseden guruba dalmış, bir ağaca yaslanmış olarak bir şeyler mırıldanmakta, yanına sokulup, ağacın dibindeki oturduğu masadan; dudaklarından dökülenleri o anki haliyle zaptettiği gibi taptaze hafızasında sakladığını ifade ettiği garsonun adetâ, o anda hafif, hafif esen bir meltem yelinin dalgalandırdığı saçlarının ritmine karışmış ritimde bir şarkı'nın bu güne kadar hiç bir yerde, ve hiçbir kitapta ne söylendiğini, ne kaydını gördüğüm, melodisi hâlâ beynimde ve buraya kayıt imkânında olmadığım, ama sözlerini kayıt imkânına sahip olduğum şu anki haletimle sizlerle de paylaşmak üzere o sözleri kaydediyorum:
*Ufukta bir gizli yangın her an azalıp söner
Mor dağlar sararır kuşlar yuvalarına döner
Deniz esmerleşir yavaş yavaş
.....................sessiz bir uykuya dalar sema
Gizli bir dudaktan rüzgâr üfler serin bir dua*
Ve benim bu ahir ömrümde nehre dair gönlüme düşen bir dörtlüğü, merak edecek olsanız, sizi şiir sayfamda arama külfetinden kurtarmak için buraya geçerek noktalayayım efendim:
*İçimde hep aynı nehir
Akışı mânâlı tehir
Semâdan vasıl gözledim
Bilsen ki nasıl özledim...*
Sevgiyle ve saygıyla kalın efendim; Allah'a emanet olun...
cenk aksal
TÜM YORUMLAR (7)