22 Şubat 2007 Perşembe 11:42:34
bütün telaşımız onca kadın ve erkekten bir insan yaratmak
bez bebekler ölü doğar, canlısını yapmak yaşamak...
artık akşam karanlığı daha geç geliyor
hep severim dediğim günlerde
ne güzel
çok yakında saat yediden evvelde hava kararmayacak
gecelerin insana en çok ne hatırlattığını düşürüm
cevapları da o kadar çoktur ki
ve akşama bağlıdır
akşamın ılık karanlığına
hüznün gelip oturma vakti derim ben buna
işte o saatlerde gelir
oturursun baş köşeye
güzel bir huzurla
sonra ellerin gelir aklıma
gözlerin yüzün her şeyin
oturup kıpırdamadan düşünürüm
ne güzeldir bilirsin o saatleri
adını hüzün saymaktayım
gözlerimdeki çatlaklar
gözlerinin dolu dolu olmasından
bakma sen bana kırılmaz dallarım
akşam karanlığının
ılık hüznünü hiç yaşadın mı
bilmiyorum
yaşamak lazım
sana türkü söylemek geldi içimden
gidenlere hatıradır gırtlağımın bozukluğu
bir gün bakarsın telefon açar
türkümü söyler kapatırım
konuşmamı duyamazsın
bilirsin ki yaparım
konuşmadım diye gücenme
ılık akşam karanlığında
sadece sana türkü söylemek istemiştim
hüzünlü türküler söylemeyi severim
kederde değilim
sadece hüzündeyim
kederle hüznü karıştırıyorlar
müptelası olanlar harmanlıyor
güzel duvarlar örüyorlar çevrelerine
daralan, boğan, tutuşturan, kaçılamayan...
sana sadece hüznün duvarlarını örerim
huzursuz edersem
söylemem türkülerimi
keserim...
kaç gündür güncelere düşmüyorum
insan yazınca kendini koyuyor yazıların ortasına
seriliyorsun oraya
bazen ellerin boynunun altında
uzanmışsın yere
yıldızlara yer değiştirir buluyorsun kendini
bazen bende ülker takım yıldızıyla
orionun yerlerini değiştiriyorum
biliyorum ki onlar
başka yönlere giderek değişiyorlar
oysa onların zamanı o kadar çok ki
değiştiklerini anlamıyor
anlatamıyorlar
belki de böyle bir kaygıları yok
fakat ben değişiyorum
kaygılıyım da üstelik
insan sürekli değişiyor
geçişler aniden olmadığı için algılayamıyor
insanlar algıladıkça yeni şeyleri görüyor
eskisini unutuyorlar
aslında çoğu zamanı
unutmaktan yanalar
yaptıklarıyla unuttuklarını sanıyorlar
oysa nasılda yansıyor
ciltlerine, saçlarına, organlarına ve duruşlarına
bükülmeye başladık farkındaysan
artık otururken öne doğru fazla eğik duruyorum
artık yaşlanmaya hazırlamalıyım
insan bunu günü gelene kadar çok düşünmüyor
olay başlayınca anlıyor neler olduğunu
kendini geç kalmış sayıyor
insanlar ölünce
en çok aynı zamanı yaşayamayacağından korkuyor
sevdiklerini kaybetmekten
yalnız kalma korkusundan
belki de ölenin yerinde olmadığı için
hani gülmek ağlamaya benzer aslında diyorlar ya
ölmediği için gülüyorlar da
düşünmek ne tuhaf şey
keşfetmek ne güzel şey
sen ne düşünürsün şimdi merak ettim
kesin katılmazsın bana
çünkü genel mantığa ters
sevdiklerine ve kaybettiklerinin hatırasına
hakaret ediliyormuş gibi geliyordur
anlayabilirim
bu duruma dertte etmem
nasılsa ben düşünmesem de
o düşünce vardı
ben sadece keşfettim
acıyı söylerdim
türküleşmesini bekledim
bak türkülerde acıyı söyler
bunuda keşfettim
gülüm derdim dikenlerin
yoksa rengin remgimdir
aynı sudan al döker
gözlerimden yürüyenlerim
sana benzerim
ha taş ha toprak
camdanız kırılacak
ebruli sarı mor siyah
akşam hüznüne sarılacak
şa yılı /
Zafer Zengin EtnikaKayıt Tarihi : 15.3.2007 12:05:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
saygılarımla kutlarım...
TÜM YORUMLAR (1)