Toplumda yaşamaya çalışırken
Oyunlar oynanıyor üstümüze
Parlak nutuklar işitiriz, yalansı
Liberal hümanizm erki üstüne
Umutsuz çocuklar bakarken
Mideleri aç, burunları sümüklü
Derilerinde yaralar, çıplak üstü
tozlu bir şemsiye durur
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
Devamını Oku
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
İslamı ve onun aydınlığını temsil edecek varis bir ümmet teşekkül ettirenediğimiz için insanlık bir batıldan başka bir batıla yuvarlanıp gidiyor mehmet abi rabbim kaleminize ve ömrünüze bereket katsın fabrika gibisiniz maşallah Kavramların kayması..
KAVRAMLARIN KAYMASI ANLAMLARIN KAYBOLMASI
Kavramlar, bir toplumun yada medeniyetin kültür kodlarıdır.Bu kavramlarla ortak düşünce ve inancı paylaşır ortak hisler duyarlar.Bir medeniyeti yahut felsefeyi yozlaştırmanın en kolay yöntemi onun müntesiplerinin kavramsal hafızasını ifsat etmekten geçer. ‘hayvanlar koklaşa koklaşa,insanlar konuşa konuşa anlaşır.’atasözü sosyal barışın dil ve müşterek kavramlarla mümkün olduğunun bir ifadesi olsa gerektir.Bu aynı dili konuşan uluslar için böyle olunca dolayısı ile ortak kültür ve inanç sahibi farklı milletlerin kaynaşması ve anlaşabilmesi anlamında daha köklü ve uzun paylaşım gerektiren bir meseledir.Bu gün Avrupa toplumu bunun farkında olduğu için ortak dil ve kavram zemini oluşturmaya devam etmektedir, yine alfabeleri çok zor olan toplumlar bu kültür birliktelikleri ve kodlarını muhafaza için direnmektedirler.Kendi dilini kullanabilmek için uzun süren savaşlar veren toplumlar var olmuştur,yine bu gün batı toplumu dili kültürel ve ekonomik sömürünün aracı yapmaya devam etmektedir, İngilizce bunun en iyi örneğidir,yıllarca Fransızca ve Latince bu işlevi devam ettirmiştir ve henüz tıp dili Latince’dir.bir çok İslam ülkesinde maalesef eğitim ve ticaret dili bazılarında ise genel kullanım dili İngilizce ve diğer batı dilleridir. bu gün Müslüman ülkelerin caddelerini gezip ticarethanelerinin tabelalarına baktığımız zaman hep bu bahsettiğimiz batılı ülkelerin dillerinde isimler görürüz,Müslümanların konuşma dili de bilinçsiz kullanılan batılı sözcük ve kavramlarla doludur.
Bu girişten sonara bizim işleyeceğimiz esas konu İslam-i kavramlardaki kayma ve bunun neticesi olarak ta İslam-i algılama biçimimizdeki kargaşa olacaktır.Kuran korunmuş bir biçimde aramızda bulunduğu halde anlayışımız ve yaşantımızın Kuran ve Sünnetten fersah fersah uzakta olmasının ve de bölük pörçük oluşumuzun en bariz sebebi kavramlara yüklenilen manaların ifsat edilmesinden kaynaklanmaktadır.Bu bozulma ve kayma bazen siyasi bazen sosyal bazen da kültürel sebeplerle olmuştur.Siyasi olarak Emeviler veAbbasiler le başlayan baskıcı ve saltanatçı tarihi süreç hem bir çok kavramın asli hüviyetini kaybetmesine hem de olmayan bir çok yeni kavramın türemesine sebebiyet vermiştir.Fetihlerle beraber İslam’a yeni giren toplumların kendi kültürlerinden taşıdıkları kavramların zamanla İslam’a sokulması ve İslam’dan zannedilmesi siyasi baskılara verilen tepkiler v e yeni hizipleşmelerle de bir çok kavramın ya farklı anlamlara kayması yada bir takım yeni kavramların literatüre girmesi bir de felsefe ve yabancı kültür unsurlarının yoğun biçimde devlet ve saray eliyle tercüme ettirilmesi ve kültüre sokulması bu kültürler etkisiyle Kuran’ı ve Sünneti yorumlama çabaları bu kavram kargaşasını artıran sebeplerdir.Daha önceki ümmetlerinde dinlerinin temel mesajından sapmaları bu kavram yozlaşması sebebiyle olmuştur.Kuran İsrail oğullarından ve Yahudilerden bahsederken ‘onlar kelimelerin yerini değiştirdiler.’Bkz Nisa 46 Maide 13., ‘Dillerini eğip bükmek,yoluyla şuna helal buna haram demek suretiyle Allah’a iftira ederler.’Bkz Ali İmran78der Hıristiyanlar içinde ‘Dinde Ruhbaniyet ihdas ettiler Hadid 27…’….şeklinde ifadesini bulur.Kuran bütün bu ifade ve örneklerle Yahudi ve Hıristiyanların dinlerindeki yozlaşma ve sapmanın sebebini kavramsal kayma ve gerçek anlamlarından uzaklaşmaya bağlamaktadır.Allah yine Yahudileri uyararak peygambere’ Raina demeyin Unzurna deyin.’Bkz. Bakara 104diyerek kavramların yerinde ve iyi niyetle kullanılmasını emretmektedir.
H.z peygamberin vefatıyla –özelliklede mihne (fitne) döneminde-meydana çıkan siyasi çatışma ve çalkantılar neticesinde yönetimin saltanata dönüşmesi ile beraber bir çok temel kavramın asli hüviyetini ve kimliğini kaybetmesi ve bir çok yeni kavramın literatüre girmesi söz konusu olmuştur. Biz burada konuyla ilgili bazı temel kavramları örnek olarak paylaşmaya çalışacağız.Esasen bu konu çok geniş bir araştırma konusudur ve bu konularda parça parçada olsa bir takım çalışmalar yapılmıştır.Biz bu konuda konun bir boyutunu teşkil edecek bazı kavramları ortaya koymaya çalışalım.Mesele burada bahsedeceğimiz kavramlardan ibaret olmayıp bu kavramlar sadece örnek teşkil etmesi anlamında zikredilmiştir.
İman:Kavram olarak kelimey’i Tevhit ön şartıyla başlayan –ki diğer iman şartları bu kavramdan mülhem açılımlarıdır-ve ilk kelimesi nefiy ‘la’sı yani ret ve inkar olan bu kavramın tarihi süreç içerisinde inkar edilecekler bölümü yani sahte İlahlar ve ilahlaştırılanlar(Tağut- ki bu kavramda daha sonra anlamı daraltılıp sadece şeytan olarak anlaşılır olmuştur.) kısmı unutularak kelamik tartışmalar içerisinde kavramsal anlam kaymasına uğramış ve iman sadece kabul yani tasdik boyutuna indirgenmiştir tabi ki bu netice itibariyle imanı bozan durumların(şirk) kavram kapsamının dışında kalmasına sebebiyet vermiştir müstekbir ve Tağut yöneticiler ümmeti diledikleri gibi yönetmeyi becerebilmiştir artık bu zevatın ben Müslümanım demesi ümmet için iman tanımı içerisinde doğrulanabilir bir hal almıştır.O sebepledir ki İslam hukuku kamusal alana müdahil olmaz diyen Tauti rejim ve zevatı ümmet iman dairesinde değerlendirebilmektedir.Bu meseleye esasen sebebiyet veren islamın siyasi çalkantılar dönemlerindeki oluşan siyasi mezhep hizipleşmeleridir.sırf belli hizip tanımına girmemek adına yapılan bazı yanlışlardan biride Sünni kelam ekolünün Mutezile mezhebindeki Tevhit ilkesini görmezlikten gelmesi dolayısı ile sağlıklı bir iman tanımı oluşturamayışıdır.Bu anlamda Tevhit kavramı da Allah’ın zatı itibari ile birlenmesi olarak algılanmış sıfatları anlamsal olarak daraltıldığı için bu anlamdaki tevhit kavramı içi boş bırakılmıştır.Misalen Rab kavramı terbiye eden ve rızıklandıran olarak tercüme edilip yönetme yetkisi sadece kendisine ait olan yegane kanun koyucu anlamı geçilince tevhidin siyasal boyutu ortadan kaybolmuştur bu iktidarını hiç kimseyle paylaşmak istemeyen saltanat anlayışının İslam dünyasına hakim olmasını sağlamıştır..Bu konudaki örnekler için Mevdudi nin Kuranda Dört Terim kitabına bakmak yeterli olacaktır.
İbadet: Tazim,itaat,boyun eğme,emrine uyma,hükmünü kabullenme gibi anlamlarda Kuranda sıkça kullanılan bu kavram süreç içerisinde sadece şekli lüterallerden ibaret algılanmaya başlanmış dolayısı ile bir anlam kaymasına uğramıştır. Böyle olunca da kulluğun alanı daralmış ve Allah dışında farklı varlıklara yapılan tazimlerin şirk olduğu anlaşılmadığından iman ile şirk alanları birbirine karışmıştır.
Hilafet ve İmamet:Hilafet Kuranda İnsan cinsi için kullanılan dünyayı imar ve ihya vazifesi ile alakalı genel bir kavram iken sonradan İmamet le eş anlamlı siyasal bir içerik kazandı bunda da sultanların seçim ve liyakat esasına dayalı ve bütün Müslümanlara has olan yönetme hakkını kendi uhdelerine almaları ve ümmetin kendisini seçecekleri belirleme hakkını gasbetmeleri neticesinde kavramsal sapmaya uğrayan bir kavram olması rol oynadı.İmamet ise ümmetin bu hilafet vazifesini kullanma hakkını verdiği kurumsal makamın adıdır.Bu kavramda siyasete ve mezhepsel hizipleşmeye kurban edilmiş Şiada imani bir kavram iken ve belli bir zümreye (Ehli beyt) Sünni kelam içerisinde gücü elinde bulunduran ve her hangi bir şekilde gücü eline geçiren sultanlara daha sonrada seküler hukukun hakim olmasıyla cami görevlilerine isim olmuştur. Bu kavram kapsamında anlamını kaybeden ve İslam yönetim biçiminin temel felsefesini oluşturması gereken ve maalesef saltanatla birlikte asrı saadete anı olarak terk edilen iki kavram Ehliyet ve liyakat kavramlarıdır.Asrı sadette yönetici olmanın yegane ölçüsü bu kavramlar idi ve bir köle bu ilkeler çerçevesinde efendilerine yönetici olabiliyor idi.Daha sonra kelam ve siyaset kitaplarında da yönetici olmanın şartları belirlenirken Kureyşli olmadan hanımı güzel olmaya kadar ve de burada bahsedilmesi abes olacak olan şartlara çevrildi dolayısı ile bu kavramlar anlamını ve uygulanma şansını yitirdi.
Şura:Kuranda imani bir ilke olarak zikredilen ve ümmetin işlerini halletmesi gereken yegane bağlayıcı karar mekanizması iken saltanat rejimiyle sultanların kendi fikirlerinin meşruiyetini onaylattığı bir mekanizma haline getirilen bir kavram halini almıştı.H.z peygamber bu müesseseyi bir karar ve devlet idare biçimi olarak örnekleriyle işletmiş yönetici belirlenmesinden savaş kararlarına ve diğer ümmeti ilgilendiren her tür hadiseye bu yöntemi tatbik etmiş ve ümmete bu müesseseyi örnek bir yönetim modeli olarak sunmuş ve de onun vefatından sonrada Raşit imamlar döneminde sağlıklı bir şekilde işletilmiştir,fakat maalesef Muaviye’nin saltanat rejimini hakim kılmasıyla model kesilmiş ve maalesef bu tarihten sonra ya mevcut rejime uyarlanmış yada askıya alınıp hiç uygulanmamış bu menfi uygulama kavramın daha sonra siyaset ve kelam kitaplarında tanımında da değişim ve kaymaya sebebiyet vermiştir.Eğer bu kavram bir yönetim modeli olarak işletilebilseydi İslam toplumu bütün dünyaya örnek bir model sunabilecekti.O zaman insanlar demokrasiyi ve demokratik model alışkanlığını batıda değil İslam yönetim modelinde arayacaklardı.Şimdi Müslümanlara düşen bu kavramı yenide asıl manasına uygun olarak yeniden gündeme taşımaktır.
Emri bil Maruf Nehy’i Anil Münker: Kuranda Müminlerin Hilafet vazifelerinden doğan iman’i vazifeleri olan bu kavram esasen sivil siyaset ve muhalefet zemini oluştururken daha sonra siyaset ve kelam kitaplarında saltanata karşı oluşabilecek sivil itaatsizliği engellemek maksadıyla bu vazife kamilen devlete ve siyasete ait bir vazifedir kişi sadece nasihat ve buğuz eder güç kullanmak devlet ve otoritenin işidir bireyin bunu kullanması fitne uyandırır denilerek yukarda bahsettiğimiz sivil siyaset ve muhalefetin önü kesildi ve esasen Mutezile mezhebi literatüründe imani bir ilke olan bu kavram bu mezhep dairesine girmeme bahanesiyle Sünni literatür kitaplarında kavramsal zeminini kaybetti.bu şekilde siyaset devlet merkezli ceberut otorite haline geldi ve maslahaten Müslümanlar idam edildi maksat kutsal devleti korumak idi ve bu kutsa varlığa karşı muhalefetin ismi fitne cezası da ölüm oldu.
Veli:Dost,sırdaş,taraftar anlamına gelen bu kavaram Kuranda müminlere verilen bir ad iken zamanla anlam kaymasına uğramış ve ayrıcalıklı özel bir tabakayı ifade eder vaziyete gelmiştir.Bu yeni anlama göre veli olabilmek için mümin olmak yeterli değildir belli nefis eğitimleri neticesinde bu özel sınıfa girilebilir.Bu kavramın türevi olan Velayet ise Kuranda yönetim hakkı anlamında kullanılmaktadır ve ümmet bu hakkı Şura vasıtası ile kullanır.Yeni kazandığı anlama göre ise bu kavram yukarda bahsettiğimiz özel sınıfın ulaştığı manevi derecedir velayeti ümmet değil Allah belirler.Bu birazda Şii imamet anlayışının sivil Sünnileşmesi süreci olarak algılanabilir.
Ehli Sünnet:Bu kavram Sünnete tabi olanlar anlamına gelmekte olup İtikadi ve siyasi mezheplerin zuhuruyla İslam literatürüne girmiştir.Başlangıçta Emevilerin oluşturduğu siyasi anlayışı temsil eden bu kavram sonraları Sünni kelam ekolünün yorumsal disiplininin adı halini aldı.Esasen Müslüman olan her birey aynı zamanda Ehli Sünnettir.Fakat tarihi süreç içerisin de bu kavram daha ziyade bir siyasi tercihi ve Kelam görüşünü ifade etmiştir.İslam dünyasında bir fikri muhafazakarlık ve ayrışmaya sebebiyet veren bu kavram olumlu olduğu kadar olumsuz sonuçların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.
Cemaat:Kinetize olmuş,aynı amaca yönelik planlı hareket eden ve bir hedefi gerçekleştirmek amacıyla bir araya gelmiş topluluk anlamına gelen bu kavram Kurani anlamı itibari ile bir sivil siyaseti,Emri bil Maruf Ve Nehyi Anil Münker vazifesi ifa etmek üzere organize olmayı ifade etmekte iken anlam daralması neticesinde özelliklede sultanların halkı siyasetten men etmeleri neticesinde cemaat ya kuru kalabalıklara yada ibadet etmek üzere bir araya gelen kalabalıklara verilen bir isim olmuştur.Son zamanlarda bu kavram belli tarikat ve kanaat topluluklarına da isim olarak verilmeye başlanmıştır bu kavramın başlangıçtaki hüviyetine yakın bir kullanımdır.
Siyaset:kavram olarak dünya ve ahret mutluluğunu sağlayacak yol,insanları hak ve adalet ölçülerine riayet ederek yönetmek olarak tanımlanabilecek olan bu kavram sonradan uygulamada bir şekilde iktidara gelmeyi becerme şeklinde ancak tanımlanabilecek Politika ile tercüme edilir hale gelmiştir-nasıl ki eskiden sivil kavramı da asker olmayan başı boş serseri olarak algılanıyor- idi.
Dünya:Kavram olarak üzerinde yaşanılan alanı ve hayat sürecindeki her türlü değeri ifade eden bu kavrama özellikle züht ve münzevi hayatı tercih edenler tarafından kelimenin sözlük anlamı baz alınarak Edna düşük alçak değersiz manası yüklenmiş bu anlam Kurandan da desteklenmek suretiyle kamil müminin kurtuluşa ulaşabilmesi ve yükselebilmesi için dünya ve ona ait olandan kaçınması gerektiği felsefesi-Bir lokma bir hırka- topluma ideal İslam anlayışı olarak sunulmuştur.Oysa mümin dünyayı imar için gönderilmiş bir halifedir onun imar edeceği hayata yüz çevirmesi mümkün olamaz ve dünya kavramı kelime kökeni olarak alçalmadan mülhem kozmik ayrışmayı ve alçalmayı ifade eder, bu değer bakımından değil yön bakımından bir alçalmadır.Fakat daha sonra hint kültürü etkisiyle bu kavramın içeriği bu anlamla doldurulmuştur.
Yukarıda bir kısmını sadece örnek olarak verdiğimiz ve bir çok alanda özelliklede İslam’i literatür alanında örneklerini artırabileceğimiz bir çok kavram tarihi süreç içerisinde ya anlam kaymasına yada anlam daralmasına uğradığından sağlıklı bir İslam anlayışımıza engel teşkil edecek duruma gelmiştir.Bu sebepledir ki yeniden Kuran ve Sünnet çerçevesinde bütün kavramlarımızın anlamsal inceleme ve sağlamasının yapılması zaruridir,bunu yapmadan bir birimizi anlamamız ve fikri vahdeti sağlamamız mümkün olmayacaktır.
YUSUF AYGÜN/İLAHİYATÇI
Yusuf Aygun
Dibe mi vurdu insanlığın hayalleri?
İyi düşün, iyi söyle, insanlık aşkına
Benim payım var. Sor, senin var mı?
El âlem giderken yalan ve riyakârca
Görevi uyandırmak olan kaleminize minnettarım.....
Saygılar sevgiler
Tebrikler sayın çaban, gönülden tebrikler kardeşim.
Gerek şiir için, gerekse eklediğiniz bilgi notları için yapılabilecek tek olumsuz eleştiri söz konusu değil. Tersine, anlayabilecek toplum ve bireyleri için harika
bir uyarı, Türk halkı ve aydını içi,' biz neredeyiz???? ne yapıyoruz???' diyerek her gün kendilerini sorgulamaya yardım edecek bir kılavuz, beyinlerinde şimşek gibi çakması gereken bir şiir ve yazı bu. Ama anlayacaklarını sanmıyorum. Beyinlerine şimşek hızıyla inen uyarıcı derin darbeleri onlar hiç üzerlerine almayacaklar.
Şu an saat 1.15 3 ve 12 yaşındaki bende misafir olan torunlarım uykularından korku içinde , ' Ne oluyor dede, 'diyerek uyandılar.
İşte bizler , her şeyin açlığını, tatminsizliğini yaşayan bir toplumuz. Bir futbol maçında Türkiye galip gelmiş. Gecenin bu saatinde acı ve sürekli çalan araba klaksonları , Sokaklarda güçleri yettiğince gruplar halinde bağrışan bir insan seli. Elbette bu normal bir ruh hali değildir. Normal düşünen insanlar gecenin bu saatinde bu gereksiz ve olumsuz şamatayı yapmazlar.
Bu, aydın ve akıllıca düşünen toplum insanlarının da yapabileceği bir şey değildir. Olsa, olsa, cahil, dengesiz, ruh sağlığı bozulmuş, gülmesini ve eğlenmesini, yada sevinmesini bilmeyen insanların kontrolsüz, bilinçsiz, hareketleridir.
Acaba, bu anarşiyi yaratanlar, benim kadar, sizin kadar, yada diğer şair ve aydın arkadaşlarımızdan daha mı milliyetçi ve Türk onurunu daha fazla mı düşünürler. Hiç sanmıyorum, bu bir Türklük onur gösterisi olamaz. Bu olsa, olsa, başarıya susamışlığın, onu hazmedemeyişin, tatminsizliğin, boşalmanın dışa vurumudur.
Sevgili can kardeşim, bu toplum maalesef bir lider toplumudur. Daima kollanmaya, gözetilmeye, ciddi bir şekilde izlenip tüm davranış biçimleri kaydedilmeye, bunun içinde muhkem yasalarla yönetilmeye ihtiyacı olan bir toplum haline gelmiştir.
Bedeninin yarısını Asyalı, yarısını da Avrupalı gören insanlarımız ve de bir toplum yapımız var. Türkiye’nin coğrafi yapısı da böyle. Yani bu coğrafyada sanırım, dünyanın en enteresan en gözü kara, en iddialı, ve de, en tatminsiz insan tipi yaşıyor. Böyle bir toplum da, her an, her şey, en çarpıcı biçimde meydana gelebilir.
Böyle toplumların çok ciddi eğitimlerden geçmesi lazım. İşte bizde de yapılmayan, yapılmamış olan budur. Bunun için Sayın Çoban gibi değerlerin ve önderlerin emekleri, yol göstericilikleri boşa gitmektedir. Demokrasi diye, insan hakları diye, İnsanlarımızı hiçte hakları olmayan, hatta suçlanmaları, cezalandırılmaları gereken korkunç bir otoritesizliğe alıştırmışlar. Otorite den kastettiğimiz, düzendir, medeni olmaktır, kuralsız yaşamayı düşünmemektir.
Onlarca insanı gözünü kırpmadan öldüren, bir ülkenin ciğerleri olan Ormanlarını acımazsızca yakan, insanları domuz topu yapıp, çıkar ve sapık ideolojileri için bina temellerine, bahçe ve parklara gömen, sabi sübyan çocukları her türlü çirkin cinsel objeleri olarak kullananlara demokratik haklar savunması yapıyorsanız, çok yanlış yapıyorsunuz demektir. Ya söylediğimiz biçimde telef olanların demokratik hakları nerede? Onların yok oluşu açık bir gerçekken, aklı başında, ALLAH’ ın hiçbir müteddein kulunu bu demokrasi safsatasına inandıramazsınız.
Bu toplum, bu coğrafya da, adam gibi, hak ve hukuk gözetilerek,insancıl kuralları ve otoritesi olan bir rejim sistemiyle yönetilebilecek bir evreye gelmiştir. Bunu söylerken, kastımız Hitler, Musolini, anlayışındaki faşist yönetim tarzı değildir. Buradaki kastımız ATATÜRK ün başarıyla uyguladığı yönetim tarzıdır. Eğitimsiz ve cahil halk, serbest seçim, demokrasi, halk oyu gibi safsatalarla oyalanıp, istismar edilmektedir. Böylesi bir insan topluluğu, bundan böyle asla dürüst, vicdanlı, ülke çıkarını gözeten, kendi çıkarlarını, en sonunda düşünen insanları seçme imkanından kesinlikle mahrumdur.
Saat gecenin iki buçuğu, hala silahlar atılıyor, hala sokaklarda bağırışlar, klakson sesleri, gürültülü patlangaçların patlaması.
Böylesine sorumsuz, böylesine yolunu şaşırmış bir insan topluluğu barındıran ülke var mı?
Sayın Çoban'ın bu değerli ve gerçekten kurtuluş yolunu gösteren düşüncelerinden herkesin, hepimizin yararlanmasını diliyorum
Kemal Polat
İnsan, ben varım dediğinde, o an eşittir
Rızasını koymadığında haksızlıklara
İnsanlar arasında açılan uçurumlara
Rüzgâr olur, özgürlüğe doğru estirir
Tek başına bile şiir bütünlüğünde. Tebrikler 10p
İndirir insanı yanlış hesaplar tahtından
Nasıl çıktığı bilinmez, doğan fırtınadan
Düzenler yıkılır, tepedekiler yerle bir
İnsan, ben varım dediğinde, o an eşittir
Rızasını koymadığında haksızlıklara
İnsanlar arasında açılan uçurumlara
Rüzgâr olur, özgürlüğe doğru estirir
yine her zamanki tadında eğitici ve bir o kadardsa öğretici bir şiir meydana gelmiş şiiri özüne uygun olarak yazan yüreğe selam olsun tebrikler ağa can
selamlarınla
Loş ışıklı odalarda, koyun koyuna
Aç, sefil insanlar varken toplumda
Şairin bu dizeleri alıp götürdü beni mehmet akifin SEYFİ BABA isimli şiirine...
Son kısmını aldım ki buraya ne demek sitediğim anlaşılsın..
saygılarımla..
SEYFİ BABA
Geçen akşam eve geldim. Dediler:
- Seyfi Baba
Hastalanmış, yatıyormuş.
- Nesi varmış acaba?
...
.....
İhtiyar terliyedursun gömülüp yorganına...
Atarak ben de geniş bir kebe mangal yanına,
Başladım uyku teharrîsine, lâkin ne gezer!
Sızmışım bir aralık neyse yorulmuş da meğer.
Ortalık açmış, uyandım. Dedim, artık gideyim,
Önce amma şu fakîr âdemi memnûn edeyim.
Bir de baktım ki: Tek onluk bile yokmuş kesede;
Mühürüm boynunu bükmüş duruyormuş sâde!
O zaman koptu içimden şu tehassür ebedî:
Ya hamiyyetsiz olaydım, ya param olsa idi!
Devirler baki olmamıştır hiç bir zaman. Merkezine insanı aldığını söyleyen çağdaş ideolojiler, sistemler; insanlığın zamanla ürettiği değerleri tüketerek kendi sonlarını hazırlamışlardır.Tepede çöreklenenler ile dipte sürünenlerin alması gereken dersleri özetlemişsiniz. Kısaca devirlerin devrilmesi meselesini sebep-sonuç ilişkisi açıısından irdelemeniz gerçekten çok güzel. Tebrikler, Mehmet Abi
Üstadım çalışmanın öne çıkardığı konu gerçekten çok önemli.
Bir toplum karıştığında her şey birbirine girer. Bundan zarar görmeyen kimse olmaz.
Elbette böyle bir durumda en büyük zararı çıkarcılar görecektir.
Ne yazık ki, ülkemizin geçmişi, ülke insanlarına ders olmamıştır.
Başarılı çalışmanızı kutlar sevgilerimi yollarım.
Sevgiler Sn. Mehmet Çoban,
Selamlar Sn. mehmet Çoban,
Yurtsever, insansever yüreğiniz yurdyum, ulusum adına sakın susmasın.. Bir ülke düşünün, aydınları susturulmuş.. Bir ülke düşünün, aydınları haince vurulmuşi bir ülke düşünün cehalletten insanlarının çoğu kudurmuş!.. Madımak Oteli'ni ateşe veriyorlar... İşte biz!.. İşte halimiz!.. Pompalar bilinçsizlik pompalıyor.. nice bebeler var bu ülkede ' Anne ekmek!..' diye ağlıyor. İnsanlar var bu ülkede ' Devletin malı deniz, yemeyen domuz!..' diyebilecek kadar bayağılaşmış, alçalmış sefil yaratıklar.. Kan emicileri, sülükleri başımızdan uzaklaştırmak için TÜRK YENİDEN BAĞIMSIZLIK SAVAŞINA GİRMEK ZORUNDADIR.. Osmanlı'da borç, sağ iktidarlarda bor.. Borç milletin oluyor!.. oğulcuklar gemicik sahibi oluyor!.. Atma paşam atama !.. Askere de gideceğiz.. Şapka da giyeceğiz.. diyenlerin iktidarı bizleri can evimizden vuramayacak.. Amerika'dan bu ülkeye gelemeyen ancak burnunu cumhuriyetin temellerine sokarak karışıklık yaratanlar, kızıl sultan yanlıları er geç yargılanacaktır
Saygılar.. sevgiler.. başarılar..
Renkler ve Yaşam
HOCAM BEN GELECEĞİMDEN BU YAŞTA BİLE ENDİŞELİYİM.BİZDEN SONRAKİ NESİLLER İÇİN BU DÜNYA DAHA DA ZOR OLACAK.AMA BU DÜZEN YILLARDIR ZATEN HİÇ DEĞİŞMİYOR MEHMET HOCAM.BÜYÜK BALIK KÜÇÜK BALIĞI YER DEMİŞLER.TAM PUAN SELAM VE SAYGILAR.
Bu şiir ile ilgili 30 tane yorum bulunmakta