Akrostiş = Tutkularımıza yenilmek...

Mehmet Çoban
1967

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Akrostiş = Tutkularımıza yenilmek...

Bir dokunsam gerçeklere
İçim yanar, söyleyemem
Laf çok iyilikler üzerine
Gönlüm acılara yelkende
El sallar tüm güzelliklere

Yalan beni yakarken
Alıp başımı gidemem
Niçin sorularım varsa
Islık çalıp, gülemem
Mantığım bu diyemem

Sorgularım vardır
Onura yollar açar
Rutin yaşamımdan
Güzele çağrısı var
Unutulan değerlere
Layık olabilmek için
Akıl et, haydi gel der
Ram olmak akıllara
Kendini emanettir
Enikonu cehalettir
Nedensizliktir der

Kendimi sorgularken
Oyunbozanlık ederim
Ruhum sıkılır bazen
Ufuklarımı karartırım
Muhafazakârlaşırım
Aklıma karşı çıkarım

İçgüdüm güven ister
Çaresizlikle diretir
Gelen sorgularıma
Ürküntüyle bakar
Dayatır olanı aklıma
Ütülercesine kafamı
Mizansız kılar aklımı

Direnen korumacılığım
Akıl etmek isteyen aklım
Yalanda, riyada bocalar
Aydınlık bana gülerken
Tutuklar beni tutkular
Işık bana gel derken
Rahatlıklar bana batar

25.05.2008 İzmir

Mehmet Çoban
Kayıt Tarihi : 25.5.2008 00:31:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


(Bilge yanım sorgularken koruma içgüdüm dayatır.) Tutkularımıza yenilmek…. Bir gün düşünürken sayfama şöyle bir başlık attım. “Bilge yanım sorgularken koruma içgüdüm dayatır. ” Bilge yanımdan söz ederken, akıl etmeyi, bilgiyi, bilgiyle ulaşılan gerçekleri kastediyorum. Yaşadığımız hayat içinde, öğrendiğimiz bilgiler bize bir çok konuyu sorgulatır. Aklımız karar aşamasında bir çok konuyu elden geçirir. Çeşitli konularda sonuçlara ulaşır. Ulaşılan sonuçlar genel bilinenlere ters olduğu zamanlarda olur.. İşte o zaman işler altüst olur. Çünkü kendimizi koruma içgüdümüz devreye gider. Bize içimizden sinyaller verir. - Eğer ulaştığın gerçekleri söylersen seni dışlarlar - Eğer öğrendiğin bilgilerden giderek aklın bu sonuçlara varıyorsa, hele bir düşün, bunları söylediğinde durumun ne olur? O zaman bugüne kadar öğrendiğin her şeyi çöpe atacaksın. Buna razı mısın? - Bak, yaşın gelmiş geçmiş. Yıllarca doğru bildiklerinle insanlar seni tanımışlar. Eğer şimdi yeni bilgilerine göre görüş değiştirirsen, bütün dostların değişebilir. Yeni dostluklar oluşturmak zorunda kalabilirsin. Buna razı mısın? - İyi düşün, toplumda “tükürdüğünü yalamak” sözü çok önemlidir. Sözünde, özünde, dürüst kararlı olmak sürekli öne çıkarılır. Önceki bilgilerine göre sözler sarf ediyordun. Ona göre konuşuyordun. Şimdi bütün söylediklerini yutacak mısın? Geriye mi alacaksın? Yeni bulgularla yeni fikirlere ulaştığında yeni şeyler söyleyeceksin. Hatta eskiden tartıştığın kişilerden bazılarına hakaretler bile yağdırmıştın. Eski düşüncelerinde onları suçlamıştın. Bak gördün mü, yeni bilgilerle aynı noktaya geldin. Ne yapacaksın şimdi? Onların yüzüne nasıl bakacaksın? - Sonra adam dediğin söylediği sözlerin arkasında olur. Şimdi sen, yeni bilgiler edindim diye, eski söylediğin sözlerden dönecek misin? Sen dönek misin? Gibi sorgular, yeni bilgilerin, akıl üretmelerimizin, iradi kararlarımızın önünde engel olmaya başlar. Kendi içimizde bu tür sinyallerden etkileşim varsa, o zaman bilge yanımızla koruma içgüdümüz çarpışıyor demektir. İçimizde büyük bir kavga var demektir. Bu kavga kendimizi bulma, hangi tarafta olacağımızı belirleme kavgasıdır. Yeni bilgilerle ulaştığımız sonuçlardan yana mı olacağız? Yoksa koruma içgüdümüzün sinyallerine uyarak, toplumdaki yerimizi mi koruyacağız? Birinciyi seçersek, kendimizi sürekli değiştiren, bulduğumuz gerçeklere, ulaştığımız sonuçlara göre kimliğimizi değiştiren, pekiştiren bir yapıya ulaşırız. Her gelişim sürecinde ise yeni bir kimliğe sahip oluruz. Eğer ulaştığımız sonuçlar düşüncelerimizde temel bir değişiklik yapmıyorsa, kimliğimiz her yenilikte güçlenecektir. Yok eğer ulaştığımız sonuçlar düşüncelerimizi temelden değiştiriyorsa, o zaman yeni bir insan oluruz. Eski ben, yeni ben diyebileceğimiz keskin bir ayrım olur. Bu durum toplumda yadırganabilir. Hatta karşı çıkılabilir. Zira toplum, düşünceleri, inançları, dini, ideolojileri, siyasi düşünceleri, takım tutar gibi tutmaya alışkındır. İnsanların görüş değiştirmeleri toplumda döneklik olarak algılanır. Toplum ister ki, bir insan neye inanmışsa, ölünceye kadar öyle kalsın. İki de bir görüşlerini değiştirmesin. Bilgileri arttıkça, okumuş, bilgili insan olsun. Ama asla görüşlerini temelden değiştirmesin. Yani ilk seçimin bilgesi, bilim / fikir adamı, eski deyimi ile alimi olsun. Ama asla değişmesin. Toplumun temel yargısı böyledir. Eğer kişi köklü değişim yaparsa, eski toplumu onu rahatça cahil olarak ilan edebilir. Hâlbuki o değişimini yeni öğrendiği bilgiler doğrultusunda, yani eski bilgisine göre daha çok bildiği için yapmıştır. Bunun nedeni toplumun genelinin kolaycı olmasıdır. Toplum; okumaya, düşünmeye, akıl etmeye, gerçeklere ulaşmaya gayret göstermez. Hasbelkader bir görüşe sahip olmuştur. O görüşün taraflıları vardır. Orada bulunur. Kendini garantiye almış olur. Bulunduğu yere göre, arkadaşlıkları, dostlukları, kavgaları oluşmaya başlar. Topluma göre, topluma ters düşen fikirler edinmek sapkınlıktır. Hainliktir. Toplumu arkadan vurmaktır. Ön kabuller böyledir. Diyeceksiniz ki, peki gerçekler ne olacak? Böyle bir yapılanma da gerçeklerin işi yoktur. Böyle bir yapılanma da bilgilerin önemi yoktur. Böyle bir yapılanma da akıl üretimlerinin önemi yoktur. İnsanlar böyle bir yapılanma içine girdiklerinde, yapıları bir daire oluşturur. Edinilen bilgiler dairenin içinde kalır. Akıl üretimleri dairenin içinde kalır. Geçmişte dine karşıt olanların dine inananlar için verdikleri fanus örneği vardır. Fanusun içindeki sineğin zıplama mesafesinin nasıl oluştuğunu anlatırlar. Bununla dinler bir fanus gibidir. Dine giren insanlar sanki fanusun içindedirler. Fanusun içinden çıkamaz diyerek örnekler verirlerdi. Bunu söylerken, güya kendilerini fanusu kıranlar olarak ifade ederlerdi. Hâlbuki fanus örneği, yani düşüncelerin dairesel mantığı bütün düşüncelerde mevcuttur. Ateizm kendi dairesinden çıkamaz. Dine inananlar kendi dairesinden çıkamaz. Laikler kendi dairesinden çıkamaz. Sosyalistler kendi dairesinden çıkamaz. Kapitalistler kendi dairesinden çıkamaz.. Kemalistler kendi dairesinden çıkamaz. Milliyetçiler kendi dairesinden çıkamaz. Muhafazakârlar kendi dairesinden çıkamaz. Aynı düşünce içinde bulunanların bilgileri, gerçekleri, akıl üretmeleri aynı usulde devam eder. Her düşünce kendi fanusunu oluşturarak, dışını yanlış görür. Her düşüncenin fanusu, dairesi, insanın, toplumların, düşüncelerin kendini koruma içgüdüsünden kaynaklanır. İnsanların, toplumların, düşüncelerin kendini koruma içgüdüleri, gerçekler, akıl, mantık üzerine dayatmalarda bulunur. Dolayısıyla, fanusu, dairesi olanlar, yani kendini koruma içgüdüsüne tabi olanlar, içlerinden ayrılanları sapıtmış, dönek olarak suçlarlar. Eğer fanusu, daireyi devletler oluşturmuşsa, kendileri gibi düşünmeyenleri, farklı düşünenleri cezalandırma yoluna giderler. Mesela bu gün ülkemizde, Kemalizm dışında düşünmek zordur. Kemalizm sınırları çizer, sınırlar dayatılır. Laik düşünce dışında düşünmek zordur. Laiklik sınırları çizer, sınırlar dayatılır. Onun için, her düşünce sahibi özde farklı olsa da, bir taraftan Kemalistliğini, diğer taraftan laikliliğini vurgulamak zorundadır. Farklı düşünse de… Mesela Marksizm’in Kemalizm’in bir ilgisi yoktur. Bugün ülkemizde uygulanan laiklikle de bir ilgisi yoktur. Ama ülkemizdeki Marksistler, kendilerini Kemalist ve Laik ilan etmek zorunda kalırlar. Zira ülkemin yasal dairesi, fanusu, Kemalizm ve Laiklik üzerine kuruludur. Her ülkenin kırmızıçizgileri o ülkenin fanusunu, dairesini belirler. Ülkemizin dairesi, kırmızıçizgileri anayasanın başlangıç ilkelerinde bellidir. Mesela, Kemalizm İslam’dan farklı bir din anlayışını çizer. Kur’an-da anlatılan İslam dininin Laik anlayışla bağdaşmadığını hepimiz biliriz. Ama Müslüman olduğunu söyleyenler, aynı zamanda Kemalist olmak, Laik olmak gibi bir ikilem içinde, birbirinden farklı düşünceleri birbirine yaklaştırarak, hem Müslüman, hem de laik olduklarını söyleyebilirler. Zira ülkemin yasal dairesi, fanusu, Kemalizm ve Laiklik üzerine kuruludur. Aksine düşünmek olmaz. Aksi düşünüşlerin hepsi koruma içgüdüsünün hareketiyle, yasal düşünceyle uzlaşmak zorunda kalır. Verdiğim bu örnekler ülkemin gerçekleri içindedir. Yasal yapılanması içindedir. Ülkemin yasal yapısı kendine göre taşıdığı özel şartlarla Cumhuriyet kurulurken oluşturulmuştur. O günden bu yana değişen bilgiler, akıl yürütmeler, bizi daireden çıkaracak nitelikte ise, o zaman, - Kendi içimizde kendimizi koruma içgüdüsü dur bir dakika der. Hemen uyarır. Toplumun gerçeklerinden, yasalardan söz eder. Toplumda dışlanmaktan, yasalara ters düşmekten söz eder. Böyle bir durumda bilge yanımız, edindiğimiz bilgiler ve akıl yürütmeler ışığında mevcuttan farklı yeni fikirler elde ediyorsa, koruma içgüdümüz engel olmaya çalışır. Artık hangisi egemen olacaktır belli olmaz. Günümüzde daha çok koruma içgüdüsünün egemen olduğu ortaya çıkar. Çünkü hiçbir insan, toplumla, yasalarla ters düşmek istemez. Bulunduğu konumdan, kariyerinden olmak istemez. Hayatını tehlikelere atmak istemez. Böyle olunca, yeni edindiği bilgiler ve akıl yürütmeler ile ulaştığı sonuçları, koruma içgüdüsünün önerdiği doğrultuda uzlaştırır. Bastırır. Yok eder. Veya gizler. - Toplumun, içinde yaşadığımız devletin yasaları uyarmaya başlar. İnsanın edindiği bilgilerin, akıl yürütmelerin ülke gerçeklerine, yasalara uymadığı yönünde sinyaller vermeye başlar. Böyle bir durumda insan ne yapacaktır. Ya kendisi olup, ulaştığı sonuçlara göre kendine yol çizecektir. Ya da ulaştığı düşünceleri, baskıyla değiştirecek, bastıracak veya gizleyecektir. Evet içinde yaşadığımız hayatın şartları bizi tutuklamak ister. Ancak, bizi tutuklayan asıl şey, yaşadığımız hayatı başımızı ağrıtmadan yaşamaktır. Yani “başımızı ağrıtmamak en büyük tutkudur.” Koruma içgüdümüz insana, başını ağrıtmaya gerek yok. Herkes nasıl davranıyorsa sende öyle davran. Herkes yaşamında, eğlencesinde iken, çelişkilerden, gerçeklerden sana ne der. Senden başka kalmadı mı sorgular peşinden giderek başını ağrıtacak. Sana mı kaldı memleketin sorunlarını düzeltmek der. Sinyalleri ile sürekli aklın, sorguların, edinilen bilgilerin önüne engel diker. Engel koymasının amacı, insanı koruma içgüdüsüdür. Koruma içgüdüsü, mevcudu yaşamayı dayatır. Mevcut bozukta, yanlışta, yalan dolan da olsa. Riyakarlık, ikiyüzlülük yaşama hakim de olsa. İnsanın koruma içgüdüsü mevcudu yaşamayı dayatır. Zira mevcudu yaşamak başın ağrıtılmamasından ibarettir. Güvenli kalmaktır. Evet! .. “Bilge yanım sorgularken, koruma içgüdüm dayatıyor.” Sizinde “başınızı ağrıtmamak en büyük tutkunuz mu? ” Sizinde “bilge yanınız sorgularken, koruma içgüdünüz dayatıyor mu? ”

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Alaaddin Uygun
    Alaaddin Uygun

    zor bir durum, kutlarım dost

    Cevap Yaz
  • Cengiz Çetik
    Cengiz Çetik

    Bir dokunsam gerçeklere
    İçim yanar, söyleyemem
    Laf çok iyilikler üzerine
    Gönlüm acılara yelkende
    El sallar tüm güzelliklere

    Yalan beni yakarken
    Alıp başımı gidemem
    Niçin sorularım varsa
    Islık çalıp, gülemem
    Mantığım bu diyemem
    COK GÜZEL BİR GİRİŞLE AKICI VE TUTKUNUN İZLERİNİ TAŞIYAN BİR YÜREĞİN SESİYLE YANKILANMIŞ BİR ŞİİR DOĞMUŞ. KUTLARIM. OKUNMASU GEREKEN BİR ŞİİR DAHA..

    Cevap Yaz
  • Ramazan Özütürk
    Ramazan Özütürk

    Direnen korumacılığım
    Akıl etmek isteyen aklım
    Yalanda, riyada bocalar
    Aydınlık bana gülerken
    Tutuklar beni tutkular
    Işık bana gel derken
    Rahatlıklar bana batar

    Her insanda var olan bir gerçek. Doğanın yasası mı, yoksa insanın kendi tasası mı....orasını okuyucuya bırakıyorum...

    Güzel anlamlı bir çalışma...

    Tebrikler...

    Cevap Yaz
  • Erkan Gümüşsoy
    Erkan Gümüşsoy

    Tebrikler yüreğinize sağlık

    Cevap Yaz
  • Ceren Kaya
    Ceren Kaya

    Selam gönül dostu,

    Gece olduğunda akla, kara farkedilmez
    Aklı ne kadar yorsak, çelişkiler hiç bitmez
    Küçücük bir ışıktaysa, gerçekler gizlenmez
    Belirlenen hedef oysa, ondan vazgeçilmez

    Gönüllere inciler bırakan değerli kaleminizi yürekten kutluyor, sarraf kantarlarında daima ağır gelmesi dileğiyle, saygılar sunuyorum. Tebrikler...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (23)

Mehmet Çoban