Sahilde bir ben kayıp, bir de akan giden kalmayan Akdeniz
Yüreğimle yürüyorum adeta adalara basıp adımlaya adımlaya
Akmış gitmiş balıkları susuz koyup boğarak; bağırarak kocaman deniz
Kalmamış sanki buhar olmuş uçmuş kalmamış damlaya damlaya...
..
gönlümüzde akar gibi manavgat şelalesi
dinlemek sesini Akdeniz iklimi altında
soğuk akar temmuz sıcağında velinimet
yanan gönüllere bir tas su
defne gülleri sırdaş nazlı bakar
kristal olur yılankavi giderek
Akdeniz akşam coşan dalgasıyla
..
Yurdumun sıcak bölgesi Akdeniz
Sen yürekleri yakansın oy, oy, oy
Bereketlerin simgesi Akdeniz
Tohumu kendin ekensin oy, oy, oy
Bin tohum çıkar bir avuç toprakta
Gözümüz kalmaz ağaçta yaprakta
..
Utanç duvarını yıktın
Gönül tahtına çıktın
Şehir yaptın viraneyi
Kötü niyet ise yedi naneyi.
Taraflı tarafsızca selam
Akdeniz ile seçime devam
..
Akdeniz güneşi altında doğmuş
Ondan, sıcak gelir güzel bakışı
Sevgi ateşine elini koymuş
Tutunca ısıtır candan yakışı
Gözü, kanat çırpar aşk yuvasından
Yüzü, çiçek açar gül arasından
..
gitmek isterdim
masmavi denizin kenarında
güneşin yaktığı
akdeniz kumsallarına
dalıp gökrengi suların derinliğine
çıkmak isterdim kıbrıs açıklarına
güneş kadar sıcak
..
Yıldızlar gece yarsısını gösterdiğinde,
Ve sen bana 'gel' dediğinde,
Bir Akdeniz akşamına asacağım,
Alev alev yanan bu uslanmaz yüreği...
..
Beyaz porselen kâsede yakut kırıntıları gibi ışıldayan nar tanelerini seyre daldığımda hiç görmediğim hâlde şefkatli kız kardeş kadar tanıdık olan bir kentte kaybolmak istedim. Battaniyenin altında titrerken ılık bir Akdeniz şehrinin hayaline düşmemin sebebi, sadece pencereden sızan lodosun yanık yanık bal kokan esintisi değildi. Günlerdir başucumda camii avlusundaki miskin güvercin sessizliğiyle duran İskenderiye’nin ilk cümleleriydi dost evinde hissettiren: “Benim hayalimde İskenderiye’ye giden tren yavaş bir trendi ve orada zamanın hiçbir önemi yoktu. Ben bu treni liman kentine doğru sakince salınan, açık pencerelerinden sıcağın ve güneşin nüfuz ettiği, koridorlarında sineklerin ve toz zerreciklerinin dolaştığı, yolcuların varış noktalarına ulaşıp ulaşmamayı neredeyse umursamadan uyuya kaldıkları bir sıra demiryolu vagonu olarak resmetmiştim.”
Akdeniz üçlemesinin yazarı gazeteci Nicholas Woodsworth, kayıp bir “zaman gezgini” gibi anlattığı gerçek hikâyesine böyle başlıyordu. Daha ilk cümlelerinde karşısındakinden etkilendiğini gizlemeyen cilveli bir kadın edasıyla “Ben bu adamla Akdeniz’i eğlenerek, öğrenerek, okuma hazzını yaşayarak dolaşırım” dedirten kışkırtıcı anlatımı oldu.
Yazar trendeki yol arkadaşına Akdeniz’in doğu kıyılarında dolaşmasının gerçek sebebinin izah edemiyordu. Kendisine ait gerçek bir tarihi olmadığı için Akdeniz’in ona bir tarih armağan etmesini istiyordu aslında. Woodsworth, yaşam stili dergilerindeki Provence yazılarının “lavanta, keçi peyniri” duygusallığıyla anlatmamıştı bu şehri gerçekten. Akdeniz’deki liman şehirlerinin kendilerine has duygusal yaşantısını, insanların etraflarındaki basit şeylerle kurduğu akrabalığı, asırlar boyunca itinayla korunan görünmez alışkınlıkları hissedebilmişti. Böylece derin vadimin kuytularında dinlenen çok tanıdık bir ürpertiyi merhametli sözcükleriyle uyandırdı: “Limandaki hayatın içinde esen o bozulma ve çöküş havasında karşı konulmaz bulduğum bir şeyler vardı beraberinde pişmanlık ve çoktan yok olup gitmiş ve artık geri gelmeyecek şeylerin esintisini getiriyordu.”
Bir bakıma benim de aradığım “kayıp hazine” buna benzer ifadelerin arasında gizleniyordu. Anlattıklarında, meltemlerle salınan palmiye ağaçlarından, seyyar satıcıların, gecenin soğuğunda battaniyelere sarıldığı kabalalık pazarlardan, eklektik bir oryantalizmle tekrar inşa edilmiş “yeni bir şehirden” fazlasını gördüm. Bir şehri keşfetmek, estetik ameliyatlar geçirdiği hâlde çökmüş bir kadına acıyarak bakmaya benzememeli, dedim kendime. Böyle acı turunç kokan bir yolculukta, asırlardır üst üste yığılmış farklı kültürlerin, rıhtım kahvelerinde dilden dile aktarılarak çoğalan hikâyelerin, efsanevi aşkların daha anlamlı bir karşılığı olmalıydı hayatımızda.
..
O kente yağmur yağar mı şimdi
Ilık bir Akdeniz sabahında
Sevgi yüklü gemiler gidiyor bu limandan…
..
Mersin'de bu gün, berrak bir deniz,
Sahilinde demirli yine o gemi.
Ama güvertesin de yok ki Deniz,
Denizinde rengi değişmiş,
Masmavi değil bu gün Akdeniz.
Mersin 23.03.2006
..
AKDENİZ KEDERİM(*)
Hasan VAROL’a
Irgatlar ve çıplaklar içinde
bir yanda deniz mavisi
ısırgan acısı bir yanda
sevda tutulmasıdır gün dolanımı
..
Akdeniz Çamları ve Karların Çığlığı
Bana yaz diyorsun
Eskisi gibi şiirler yaz.
Yazmak savaşmaktır diyorsun.
Acı yazar mutluluk okur diyorsun.
..
Serildi geceye mehtap körfezin sularında aks
Başlıyor en şehevi en hareketli nağmelerle raks
Gece sırlarla dolu neden bin inci tanesi ab
Bir başka bu gece Antalya Akdeniz körfez mehtap
..
Umursayan yok gözümdeki yaşı,
Ne de olsa çok uzaktasın.
Başka kollar,başka sarılmalar
Sıcak akdeniz aşkları...
Ne de olsa kanımızda var Akdeniz...
Gönlümün limanına demir atmaz oldu gemiler...
Yorgun düştü işçiler işsizlikten...
..
İMKANSIZ
Öyle uzak ki kurduğum kentler
Belki canlanır dönüşünde ölü düşler
Kayboldu bu kentte hayaller
İşte öyle imkansız yaşadığım sevgiler...
www.akdeniz.orgfree.com
..
BU GECE AKDENİZ SAKİN
Bu gece hoş lodos eser savurur.
Yakamozlar aya parıldar durur.
Dalga bitkin kumsallarda kaybolur
Sessiz sessiz duruyor bak Akdeniz
..
Pullu varan, galapagos, ve deniz soytarısı,
Akdeniz liman foku, urya, Afrika çitası…
Dağ gelinciği, büyük panda, kutup ayısı,
Deniz kaplumbağaları, bir tür gök balinası…
…
(2009)
..
Sıcak, kumlar, hava, deniz, insanlar
Aşklar hızlı, geceler uzun,
Tarih geçmişten günümüze
Tanrılara açılan kapı Akdeniz
Medeniyetlerden kalan bir dünya
İsimsiz şehirler gibi aşk
Tarifsiz yollar da sevda
..
Sen Akdeniz le kafayı yemişsin be tombulum
Biliyorum Bodrum’u benden çok seviyorsun
Sana söz veriyorum Akrebim tombulum
Akdeniz de bodrum katında güneşleneceğiz
Halikarnas neresi bilirmisin tombulum
Hiç balık şarap yaptın mı? Orada
..
ZEHRİN
Sığmıyor hiçbir kadehe sancın
Yoksa bir dikişte içerdim zehrini
18.03.2004
www.akdeniz.orgfree.com
..