Akdeniz Çiçek Çiçek... / Anı - Deneme /

Dinmez Er
1210

ŞİİR


10

TAKİPÇİ

Akdeniz Çiçek Çiçek... / Anı - Deneme /

Ilık bir nisan sabahı İzmir limanından demir aldık. Cebelitarık’ın İngiliz bölgesine gi-
decektik. Mürettebatın heyecanlı olduğunu biliyordum. Denizciler denize açılırken daima he-
yecanlanırlar. Günler boyu düşler kurulur. Planlar yapılır. Eski anılar tazelenir. Gözler özlem-
le, merakla inatla ufku tarar. Bunlar denizcilerin iç dünyasında kopan sessiz fırtınalardır.Yine-
de dikkatli bir hareketlilik, ahenkli, disiplinli bir çalışma temposunu başarıyla sürdürürler. De-
nizciler bugünü yaşarken daima yarını,yarınları düşünen, buna bir bakıma mecbur olan gönül-
lü mahkumlardır.
Mavi gökyüzü bir anda fırtına bulutlarıyla dolar. Süt liman olan deniz dev dalgalara
teslim olur. Tonlarca ağırlıkta ki koca çelik gövde ceviz kabuğu gibi sallanır, savrulur.
Denizciler için bu hal olağandır. Bunun için de paniklemez, korkmaz, ayaklarının üstün-
de ustalıkla durur. Ayrıldığı liman da kalmış bir nişanlıya, bir taze geline, varılacak liman da,
belki de hala bir umutla bekleyen, eski bir sevgiliye tekrar kavuşacak olmanın o, doyumsuz
anını kalbinin atışlarında duyarak, sabrederek yaşar.
İzmir körfezinden Ege’ye çıktık. Açık deniz de seyrediyoruz.Korint kanalına kadar kı-
pırtısız bir deniz de geceleri de bol yıldızlı, ışıl, ışıl gökyüzünün altında yol aldık. Kanala girer-
ken hız kestik. Kanala bizden önce girmiş bir geminin arayı açmasını bekledik. Kanalı geçip Kefalonya adasının açığına geldiğimizde, arkamızdan gelen hafif esintiyle deniz,küçük, küçük
dalgalanmağa başladı. Rotamız Sicilya adasını gösteriyordu.
Aradan çok geçmedi. Hava raporunda, İyonya denizinde, seyrettiğimiz sularda “fırtına
geliyor.” yazmaktaydı. Gün ortasında olmamıza rağmen gökyüzü gitgide kararıyordu. Deniz
kabarmağa başlamıştı. Daha gece olmadan gemimiz dalgalarla boğuşmağa başlamıştı. Bodosla
madan giren iri dalgalar güverteyi baştan sona yıkayarak geçiyor, küpeştelerden saçak, saçak tekrar denize dökülüyordu. Geminin gövdesinde gürültülerle çatlayan dalgaların, ıslık çalan fırtınanın seslerine arada hoparlörlerden kısa sert emirler karışıyordu. Her emir hemen yeri-
ne getiriliyordu.
Sicilya adasıyla çizmenin burnu arasında, Messina boğazına girdik.Hava yumuşamış,de-
niz oldukça sakinleşmişti. Yukarı Akdeniz’in sularında Napoli’ye kadar olan seyrimiz sakin ve
olaysız geçti. Hafif bir rüzgarın eşliğinde, güzel bir Akdeniz akşamının başladığı saatlerde
limanda ki askeri bölge de demir attık.
Napoli’de mutat karşılama töreninden, ziyaret ve temaslardan sonra kumanya alımı, içe-
cek su, yakıt dolumu da tamamlanınca, geldiğimiz gibi akşam saatlerinde Napoli limanından
süzülerek çıktık..
Napoli’yi pislik, gürültü, düzensizliğin içinde güzel bir Akdeniz liman kenti diye tanım-
lamak sanırım hiç yanlış olmaz.


* * *

Sabah yeşille mavi arası renklere bulanan deniz,şimdi koyu lacivert olmuştu.Bu Akdeniz’in
derin çukurları üzerinde olduğumuzun işaretiydi. Deniz dibi volkanik bir yapıya sahip olması ne-
deniyle zaman, zaman diplerde meydana gelen depremler derin çukurlar açıyordu.
Dizellerin, şaftın, pervanelerin birbirine karışan sesleri açık denizin bildik sakinliğini boza-
mıyordu. Bazen dümen suyumuza yiyecek için dalan, bazen de üstümüzde çığlık, çığlığa uçan
martılar kayboldular. Sancak tarafında sürpriz bir yunus sürüsü belirdi. Bir müddet gemiyle yarış-.
tılar. Daha sonra iskele tarafına geçip, taklalar atarak kısa bir gösteri sundular bize.
Sardunya ile Korsika adalarının arasından Bonifacio boğazından geçtik. Artık yolumuz yarı-
lanmıştı.Hava çok güzeldi.Güneş ışıklarının dik olarak geldiği saatler sıcaklık bunaltıyordu.Güver-
te de görev yapanlar için zor saatlerdi. Öğlen yemeğinden sonra mürettebata güverteye çıkma izni
verilmişti. Kimi güneşleniyor, kimi gölgeleri seçiyor. Hafiften türkü çağıranlar, şakalaşanlar, kü-
çük kahkahalar duyuluyordu.
Makine dairesinden köprü üstüne motorlar da arıza olduğu haberi ulaştı.Arızanın giderilmesi-
ne çalışılıyordu.Hız zorunlu olarak düşürüldü. Arıza mevcut imkanlarla giderilmezse yola yine de
devam etmek rizikolu olabilirdi.Gemi komutanı üsse, bakım-onarım gemisine durum mesajı çekil-
mesini emretti.Çok geçmedi.Telsizci üsten aldığı mesajı kaptan köşküne çıkardı.” En yakın limana demir atıp yardım gemisini bekleyin.Üst düzey de güvenlik sağlayın.”
Yıldızların üstümüze inercesine yakınlaştığı bir gece; Formentara, İbiza, Majorka, Cabrera ve
Menorka adalarından oluşan Balear takım adalarından bize en uygun olanı, Menorka adasının Ma-
hon koyuna girdik.Yardım gelene,onarım bitene dek burada kalacaktık.Emirler yağmur gibi geldi.
Görev bölümü yapıldı. Ben de görevimi tamamladıktan sonra kamarama çekilip kendimi uykunun
rahat kollarına bıraktım.

* * *

Lombozlardan içeri süzülüp gözüme giren günün ilk ışıklarıyla uyandım.Giyinip üst güverte-
ye çıktım.Ada henüz uyanmamıştı.Açıklardan birkaç tekne ada üstüne doğru geliyordu.Küçük tek-
neler olduğuna bakılırsa balıkçı veya gezi tekneleriydiler.Küçük liman da diğer adalara turist taşı-
yan iki küçük feribot vardı.Birkaç yat, motor ve sandallar nazlı, nazlı sallanıyorlardı.Küçük beton
rıhtımın gerisinde; hediyelik eşya satan dükkanlar, çiçekçi dükkanları, kafeler, restoranlar, gazete,
dergi standları, iki küçük otel ilk bakışta görebildiklerim oldu. Hava da belirgin bir iyot, değişik
çiçek kokuları vardı. Karaya çıkmak için sabırsızlanıyordum.
Gemiden rıhtıma uzatılmış iskeleden geçerek karaya ayak bastım. Güneş yükselmiş, sıcaklık
hissedilir olmuştu. Önümde koca bir gün, daha doğrusu günler vardı. Yardım gemisinin buraya
ulaşması, arızayı gidermesi, tekrar denize açılmamız için iki hafta gerekliydi.
Rıhtımın gerisinde sıralanan dükkanların başladığı tarafa, limanın sol yanına doğru yürüdüm.
Açılmayan dükkan kalmamıştı. Küçük bir yaşlı turist grubu çevreyi, vitrinleri, sergileri seyret-
meğe, alış veriş etmeğe çıkmışlardı.
Saksılarda, sepetlerde, vitrin dekorlarında egzotik renklerde taze çiçekler gözleri ok- şuyordu. Ne tarafa baksanız, hangi yöne dönseniz çiçek, çiçek ve yine çiçek. Her renkten,
türden hoş kokulu çiçeklerle doluydu.
Rıhtıma açılan sokaklardan birinin köşesinde durdum.İki yana sıralanmış duvarları beyaz ba-
danalı,kapıları çivit mavisi renge boyanmış evlere bakıyordum.Gösterişsiz fakat temiz görünümlü
ve güzeldiler.İnsan boyundan biraz daha yüksekçe bahçe duvarlarının üzerlerinde,kapı girişlerinin
her iki, yanlarında çiçekler açmıştı. Anadolu evlerinde ki gibi cumbalı, demir parmaklıklı pencere-
ler de, fesleğenler, reyhanlar, menekşeler, kaktüsler görüyordum.
Küçük koyu çevreleyen beton gezi yolunun ve rıhtımın sona erdiği buruna yaklaşırken etraf kalabalıklaşıyor, gürültüler artıyor, güneş de artık bütün canlılara hakim oluyordu.İrili ufaklı ba- lıkçı tekneleri, balık dolu kasalarını rıhtıma indiriyorlardı .Alıcılar, meraklılar çevrelerini sar-
mışlardı.. Çocuklar bu kalabalığın arasına başlarını sokup parıldayan, zıplayan balıkları görüp seyretmek savaşında itişip kakışıyorlardı. Burada çiçek kokularına, keskin bir balık kokusu
ve dizellerin kokuları karışıyordu.
Dikkatimi çeken, biraz da abartılı bulduğum şey; kadın, erkek, genç, yaşlı ada halkının ya saçında, ya yakasına iliştirilmiş, dudakları arasında, elinde bir çiçek olmasıydı.
Gezici çiçekçiler gelen geçenlere ellerindeki orkideleri, iri karanfilleri, tomurcuk gülleri
satabilmek uğraşındaydılar. Birkaç yaşlı adalı kadının dışında, satıcıların genç kızlar olduğu görü-
lüyordu.
Birden çocukluğum; İzmir’den kaçan Yunanlılardan alınma evimiz geliyor gözlerimin önüne.
Körfeze dörtyüz metre yukarıdan bakan,kartal yuvası gibi kayaların üzerine yapılmış,dört köşe bü-
yükçe bir iç avlusu,ortasında derin,buz gibi tatlı suyu, kuyulu evimiz. Zeminden avlu duvarlarının
üstüne kadar kat, kat yükselen raflarda boy, boy saksılarda, teneke kutularda,eski kovalarda,boyun-
ları kırılmış testilerde: begonyalar,ortancalar,kasımpatları,aslanağızları,şebboylar,mor siyah laleler,
avuç kadar iri, fes kırmızısı Cezayir karanfilleri, tek gonca üzerinde birkaç rengi birden barındıran
Bercis gülleri, narin ıtırlar, tül çiçeği, cam güzelleri, deve tabanları, kaktüsler ve daha birçokları,
film şeridinde ki, kareler gibi gözümün önünden hızla geçiyorlar.
Rahmetli büyük teyzem ince uzun parmaklı,sanatçı ellerindeki minik kürekler,çapalar,minya-
tür tırmıklarla saksıların toprağını kabartıp köklerini havalandırır, yabancı otları ayıklar, güvercin veya tavuk gübresi döker, sonra da bolca sulardı.
Bazı çiçekleri okşar, sever onlarla konuşurdu. Ara sıra kendisini, yaptıklarını meraklı gözlerle, ilgiyle izleyen bana döner: “Çiçekleri ve hayvanları sevmelisin.İnsan sevgisini çiçek ve hayvan sev-
gisi besler.” derdi. Dinleyip dinlemediğime, yanından uzaklaşıp uzaklaşmadığıma gözünün ucuyla
şöyle bir bakar: “ En iyi dostlarının çiçekler ve hayvanlar olduğunu,insanoğluna fazla güvenilemiye-
ceğini, bir gün görecek, öğreneceksin.” Diyerek, bana hayat dersi vermeği de ihmal etmezdi.

* * *

Limanı bir baştan bir başa yürümüştüm.Terlemiştim de üstelik.Oturacak bir yer bakındım.Ge-
zi yolunun iki adım gerisine konulmuş,denize bakan banklar ada yerlileriyle doluydu.Turistler plaj-
ları doldurmuş,teknelerle geziye çıkmışlarken onlar da burada vakit öldürüyorlardı.Şişman yaşlı bir kadın,yöre giysileri içinde yaşlı bir adam,birbirlerine tutunarak bankların birinden kalktılar. Ağır ak
sak yürüdüler.Ben de aceleyle boşalan banka yöneldim.Cılız bir okaliptüs ağacının gölgesinde biraz
dinlenecek,serinleyecektim.Mendilimi çıkardım.Terimi sildim.Katlayıp cebime koymak için yüzüm-
den çektiğimde,irkildim. Bana doğru uzanmış kuğu boynu kadar ince,narin bir el,o elde olağanüstü
irilikte ve kırmızılıkta bir karanfil vardı.Başımı şaşkınlıkla,hafifçe yukarı kaldırıp karanfili tutan elin
sahibine baktım.Çiçek satan çiçekçi kızlardan biriydi.

Onaltı, onyedi yaşlarında olmalıydı.Körpe bir dal kadar incecik, parlak siyah saçları omuzla-
rından aşağıya beline doğru serbestçe dökülmüştü.Korkusuz, dimdik gözlerime bakan çok iri siyah
gözleri,uzun kirpikleri,cımbız değmemiş yay gibi kaşları vardı. Bir portre ressamının elinden çık-
mış kadar güzel, yüzüyle uyumlu ucu hafif kalkık küçücük burnu,olgunlaşma evresinde düzgün
dudakları dikkat çekiyordu.Şaşılacak derece de güzel bu yüzde ki saf,çocuksu masum ifade insanı adeta çarpıyordu.
Eli hala öyle elinde ki çiçekle bana uzanmış,gözleri gözlerimin içinde,hiç konuşmadan,başka
bir hareket yapmadan duruyordu.Bir sessizlik halkasının içine mi girmiştim? Ne olmuştu da mar-
tıların çığlıklarını,dallarda ötüşen kuşların cıvıltılarını,çevrenin seslerini duyamaz olmuştum?
Geçen zaman ne kadardı bilmiyorum.Neden sonra elimi uzatıp o muhteşem elden karanfili aldım.Acemi hareketlerle cebimden çıkardığım bir Doları alması için uzattım.Çiçekçi kız almak
için hiçbir harekette bulunmadı.Bir elimde para,bir elimde karanfil, o ise çiçek demetini hafifçe
göğsüne bastırmış,konuşmadan duruyorduk.Sonra ne oldu? O harika dudaklarının bir kenarından
bir gülücük kalktı güzel yüzüne renk renk,dalga dalga yayıldı.Bir an gözbebeklerinde kıvılcımların uçuştuğunu gördüm.Elimde ki Doları çekti aldı aniden.Ve bir gazel kadar çevik uzaklaşıverdi.
Ardından şaşkın bakmaktan başka bir şey yapamadım.Kalabalığın,gürültülerin,renklerin,koku-
ların içinde kaybolup gitmişti.Lakin içimde bir ses bunun bir kaçış olmadığını fısıldıyordu.
Uzun saplı kırmızı karanfilin çok hoş ve keskin bir kokusu vardı.Bu kokuyu algılamak için ka-
ranfili burnuna götürmeğe gerek kalmıyordu.
Feribotlardan biri kalkmağa hazırlanıyordu.Birkaç araba çok sayıda turist feribota doluşmuş-
lardı.Fotoğraf makinelerini,film kameralarını ilginç gördükleri noktalara çeviriyorlardı.Hem susa-
mış, hem acıkmıştım.Terim soğumuş,dinlenmiştim.Elimdeki karanfilin kokusuna başka kokular
karışınca gemiye dönme zamanının gelmekte olduğunu fark ettim. İsteksizce oturduğum banktan
kalkmağa davrandım.Geminin olduğu yöne bir göz attım.Çiçekçi kız orada sessizce,yüzünde mu-
zip bir ifadeyle,büyüleyen güzelliğiyle durmakta,hareketlerimi takip etmekteydi.Ne zaman gelmiş-
ti,hangi taraftan gelmişti görememiştim.O’na doğru yürüdüm.Yaklaşınca adımlarımı yavaşlattım.
O,karşıma geçip durdu.Çiçek demetini tutan elinin parmakları arasına sıkıştırdığı Doların üstü bo-
zuk paraları diğer eline alıp bana uzattı.Almak için bir harekette bulunamadım.Kilitlenmiştim san-
ki.O,bileğimi tutup çevirdi,avucumu zarif parmaklarıyla açtı,bozukluk paraları koydu.Omuzlarını silkip döndü, uçar gibi gidip gözden kayboldu.


* * *

Yardım gemisi gelmiş,onarım ekibi arızanın giderilmesi için çalışmalara başlamıştı..Disiplin
ve ciddiyetle çalışılıyordu. Yoğun bir çalışma aralığına giren mürettebat karaya çıkamıyordu. Pek tabii bende. Arıza mahalli makine dairesindeki madeni yağ,dizel kokuları,buhar,yükselen ısı oksi-
jeni yiyip bitiriyor, nefes almak zorlaşıyordu. Bu şartlara dayanmak, çalışmak ağır olduğu gibi
yıpratıcıydı da.

Akşam yemeğinden sonra,yorgun bedenler güverteye, temiz havaya çıkınca, kızgın çöl de va-
haya ulaşmış bedevi sevinci yaşanıyordu.Çocuklar gibi coşkulu şakaların, konuşmaların ardından
oksijen sarhoşluğu ile uzun, zor günün yorgunluğu bir araya gelince uyku bedenleri sarıyor,yatağa
yatacak olmak mükafat gibi algılanıyordu.
Yardım gelene kadar geçen günler içinde, karaya her çıkışım da çiçekçi kızla karşılaşmıştım.


Her seferinde o narin, ince ve güzel elden nadide karanfiller almıştım.Karşılıklı bakışıyor,
fakat konuşmak için ne gariptir ki herhangi bir girişimde bulunamıyorduk.Etrafımızda ki sesleri
duymuyor,hareketliliği göremiyorduk.Geçici olarak dilsiz,sağır,kör olmuştuk. Zaman mı bizi, biz
mi zamanı unutuyorduk? Buna cevap bulmak çok zordu.
Ada ya çıkamadığım günler de O’nun daimi müşterisi,hayranı olan beni, arayıp aramadığını,
düşünüp düşünmediğini bilmek istiyordum.İki haftayı aşan zaman içinde ismini dahi sorup öğrene-
memiştim.
Ve nihayet arıza giderilmiş,ada da geçen güzel günlerin de sonu gelmişti.Gecenin bir saatinde
demir aldık, iskele çektik, halat topladık denize açıldık. Seferimiz kaldığı yerden başlıyordu.
Hayat sürprizlerle doluydu. Bundan ben de nasibimi düşünmediğim sonla bitse de almıştım so-
nuçta.
O güzel çiçekçi kıza,çok acıdır ki ismini öğrenemeden,veda bile edemeden ayrılıyordum.Saf,
masum bir güzellik abidesi, çiçekçi kız geçmişin tozlu raflarında isimlendiremediğim bir hatıra ola-
rak kalacaktı.

..........................................

Dinmez Er
Kayıt Tarihi : 14.11.2008 22:52:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Necla Argüz
    Necla Argüz

    DİNMEZ BEY...BU GEZİNTİYİ ŞU ANDA BENDE YAPTIM DİZELERİNİZDE...DENİZİN YÜKSELEN DALGALARI..BENİDE VURDU..ÇİÇEK KOKULARINI DUYDUM...DENİZ VE MÜKEMMEL BİR ANI...
    ÇİÇEKCİ KIZDA BİR İSİM BULDUM BU ARADA...
    ADA KARANFİLİ.:)..
    İYİKİ VARSINIZ VE İYİKİ YAZIYORSUNUZ..BÜYÜK BİR KEYİFLE OKUDUM...

    Cevap Yaz
  • Nilgün Öztürk
    Nilgün Öztürk

    Harika bir deneme olmuş...Ve hikaye ye ramak kalmış.

    Kutlarım efendim Saygılarımla.....

    Cevap Yaz
  • Mehmet Böke
    Mehmet Böke

    Bizimle paylaştığınız için teşekür ederim.Kaleminiz daim olsun

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

Dinmez Er