Tanrıların denizi
Akdenizle omuz omza
Mavzerleri ellerinde
Pusuya yatmış çeteler gibi
Kıyılar boyu
Üstüne eşkıya korkusu sinmiş
Uzun ve yorucu bir seferden dönen
Taşıdığı paha biçilmez
Nadide ipeklilerden de ipeksi yürüyen
Vakur görünen bir deve kervanı gibi
Uzanan Amanosların eteğinde
Haşmetle bakar körfeze
Akçay Askeri Cezaevi
Sarışın, şişman, orta boylu
Göbeği belirgin besili kadanalar gibi
Çıkıntıları şiş, geniş
Kolları boyuna göre uzun
Hiçbir şeyi dert etmemiş
Martabanı yüzlü, düşünce fukarası
Gök mavisi, küçük, çekik gözlü
Alnı açık, geniş, düz, çizgisiz
Kaşları belli belirsiz
Yüzüne uydurulmaya çalışılmış
Üzerine çökülmüş gibi burnu
Basık, yayvan “ C “ harfi gibi ağzı uzun
Dudaklar kağıttan ince
Kulakları büyükçe, hafiften kepçe
Boynu kalın, kısa
Elleri her zaman popolarında
Apış araları her zaman ıslak
Contalı pantolon giyen
“ Emretsinler
Benzin döker, yakarım.” diyen
Amanosları kendisi yaratmış
Toroslar dedesinden kalmış
Güvenli, rahat
Meydan savaşı kazanmış
Zafer sarhoşu, general edalı
Kıdemli astsubay müdürümüz
İnsanlığa dair bir duygunun esmediği
Yüzü, yüreği
Yarıkkaya’nın rüzgârı gibi
Soğuk, sert, cellat
Bin bir nazla açılır devasa demir kapılar
Mekanizma seslerine karışır
Süngü tak sesleri, çığlıklar
Nefesler tutulur
Sinirler gergin, soğuk ve sessiz
Düşer civan yüreklere kapı altı
Başlar ecel terleri
Dehşete, vahşete
Ve cehenneme dönüşür
En has uykular
Yaşanmamış güzelim düşler
Ve başlar
Sözcükler kavramlarını soyunmaya
Akçay, Akdeniz’e bitişik
Hırçın dalga sesleri
Akçay dağ başında
Sessiz, demir çerçeveli
Aç kalmış, kan kokusu almış
Ürperten kurt ulumaları
Çakal sesleri
Can pazarına dönüşür
Burası akşamları
Akçay’da geceler uzun
Suskun, karanlık
Ürkütücü ve soğuk
Voltalarım gibi derin
Gökyüzünde gözlerim
Bir güvercin ararım
Kanadı yaralı, kandı kınalı
Süt beyazı
Zamanlar gibi geçmez
Bu gece
Koğuşumun nöbetçiyim sevgili!
Mehmetçik dışarıda
Elinde silah, süngü
Ben içerideyim
Elimde kitap
O benim kardeşim
Konuşmak, göz göze gelmek
Bana güvenmesi yasak
Elleri tetikte, telaşlı
Yürekler isyana tutsak
Her görüşte soğuk, suratsız
O çelik tellerde
Donan duygularımız
Kırağı düşmüş yüreğimi ısıtan sesin
Sıcacık nefesin
Ellerinde yüreğin
Zorlamaklı gülüşün
Yiğitçe duruşun
Baş eğmez inancın
Takatımı yiyen, bitiren
Saklamaya çalıştığın
Yaşamımın sebebi
Dayanılmaz o buğulu gözlerin
Ağlayası sana sarılası
Hiç ayrılmayası düşlerim
Her gecesi bin asra bedel
Metanet öğüten Akçay akşamlarında
Belleğim berraklaştı dediğim anda
Düşersin yüreğime nar çiçeği renginde
Kaygısız, tasasız uykularda sevişmek
Hiç bitmeyesi düşlerde
Sabahı olmayan gecelerde
Erimek teninin sıcaklığında
Nabız atışlarında
Hani bir dünya kuracaktık
Herkes hakkına razı
Karakollar boş
Mahkemeler avare kalacak
Köyler, kasabalar şehir olacaktı
Çocuklar hastalıktan
Açlıktan ölmeyecekti
Kanadımızı kırdılar, demirle bağladılar
Halkımın geleceği karanlık gülüm
Yol vermez geçitler koyu, kuytu
Toroslar’ın başları puslu
Sokaklar sisli, namert kaynıyor
Mahsulü bol ovalar
Tutulmuş soğuk subaşları
Yürekler tutsak karanlık beyinlerde
Sam yelleri değesi, kırılası ellerde
Kayıt Tarihi : 29.2.2012 16:24:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!