Bir zamanlar, bende yoktum dünyada.
Annem, babam, ebem dedem de bile.
Sonra birer birer yarattı Huda.
Akıl, kafa, kol, el ile bile.
1313 te baba Osman, anne Eşe’den NEBİ doğmuş.
Osman ile Eşe’nin, Nebi ilk çocukları olmuş.
Babam köy işleri ile gelişmiş büyümüş.
Zaman geçmiş onsekizinde bir delikanlı olmuş.
1313 te baba Veli, anne Teslime’nin bir kızı olmuş.
Veli ile Teslime bu kızın adını, Havva koymuş.
Havva da oynamış, oğlak gütmüş, büyümüş.
Büyüyen kıza gönül vermiş Nebi bile.
Annem ile babamı ben bilmez iken.
Onlarda beni düşünmez iken.
Üç sene, beş sene, on sene derken.
Nihayet onlarda düşmüşler dile.
Nebi delikanlı olmuş, başlamış huya.
Havva güzel bir kız olmuş, başında oya.
İşler böyle iken durulurmu ya.
Onlarda işleri, almışlar ele.
Ha şöyle ha böyle, nihayet nikah.
Annem, babam çekmişler, derin bir ah.
Bundan sonrası anneme kalmış.
Babam askere gitmiş, demiş eyvallah.
İki günlük gelin evde kalmış, babam askere.
Askerlik buya, ölüm olur, gazi olur, belki teskere.
Annem, bir nikahla 8 yıl beklemiş, sabretmiş.
Tarla sürmüş, ekin dermiş, kahrolmuş bin kere.
Nasipte dünyayı görmekte varmış.
İşte temel taşım, böyle atılmış.
Annem sılada, iş güç ile aklında NEBİ.
Babam bütün dünya ile savaşmış.
Sekiz sene kalmış, babam askerde.
Bazen taarruzda, bazen geride.
Bazen ölüm gelmiş, bazen ecel.
Annem düşünülmüş, her halde geride.
Üç yıl Anadolu’da savaşmış, Yunanlılarla.
Karnını doyurmuş, meyve ile otlarla.
Komutanı Miralay İSMET beyle tanışmış İNÖNÜ’de
Elinden vurulmuş, cephe gerisine alınmış yaralarla.
Sol kolunu vermiş, birgün kahraman asker.
Savaş desin şimdi, gülerek ah der.
Ben o kahramanın oğluyum işte.
Her nefeste gönlüm, babamı yadeder.
Ve sonra savaş durmuş, babam sılaya.
Düşmanı denize döküp, son vermişiz belaya.
Tek kol ile dönmüş babam, yetişmiş gelinine.
Bazen trenle, bazen at arabasıyla, bazen yaya.
Fesatlar söylemiş, anneme kaç git diye.
Onun bir kolu yok; seni besleyemez diye.
Annem fesatçılara, bağırmış demiş ki.
Ey gafiller, o kol vatana hediye.
Babam askere giderken, demiş ki anneme.
Seni bu evde bıraktım, sakın kaçayım deme.
İşte bu söz üzerine, annem sabırla beklemiş.
Üzüntü, keder, hiç gelirmiş anneme.
Dünya sulha kavuşmuş, milletler neşeli.
Vatanın dört bucağına, yayılmış Türk’ün eli.
Neşeli olanlar içinde, annem, babamda var.
Yalnız bir eksik var. Babamın sol kolu.
Önce bismillah deyip, yuvaya başlamışlar.
Gece gündüz durmadan; gülerek çalışmışlar.
Birinin eksiğini, öbürü tamamlarken,
Evin neşesi çocukları da yapmışlar.
Tanrı öyle istemişki; iki senede bir çocuk.
Tam yarım düzine, altı tane yavrucuk.
Sene 1924 en büyük ağabeyim.
Uğurladığımız ilk yolcu, işte bu çocuk.
Adını ALİ ŞEFİK koymuşlar.
İlk çocuğumuz diye, sevmişler, okşamışlar.
ALİ ŞEFİK büyümüş orman bakım memuru olmuş.
Altın top gibi, karşılıklı oynamışlar.
1926’da ikinci ağabeyim de yola çıktı.
Dört kardeş bizi, geride bıraktı.
Adını ŞABAN koymuşlar, oda çiftçi olmuş.
ŞABAN da oynadı, koştu, biraz aksaktı.
1928’ de üçüncü ağabeyimizi de yolladık.
Böylece geride üç kardeş kaldık.
Adını MEHMET koymuşlar, oda kalaycı olmuş.
Bize sıra gelecek diye umutlandık.
1930 da tek kız olan ablamızı da uğurladık.
Geride ağabeyimle ben; ikimiz kaldık.
Adını EŞE koymuşlar, oda ev kadını olmuş.
EŞE de büyüdü, nakışına, dikişine, işine sadık.
1932’de dördüncü ağabeyimi de yolladım.
Geride sadece, bir ben kaldım.
Bu çocuğun adını da İLYAS koymuşlar, oda şoför olmuş.
Sıra bende kendimi, yolculuk için hazırladım.
1938’de bende dünyaya koştum.
Ağabeylerime, ablama, anneme, babama kavuştum.
Benim adımı da VELİ CELAL koymuşlar, bende öğretmen oldum.
En küçük olarak, ailemin neşesi olmuştum.
1934’ teki ağabeyim, düşüt olmuş ve ölmüş.
1942’ deki kardeşim, doğmuş ve ölmüş.
Şu anda 5 erkek 1 kızkardeş sağız.
Hayat bu işte, kimi sağ, kimi ölürmüş.
7-8 yaşında başladım eski Türkçeye.
Elif, be, te, se derken, sonra geçtim heceye.
Helal ol babama, iki sene dayak attı.
Bıraktım KURAN’ı on yaşıma gelince.
İşte bundan sonra, ilk okula başladım.
Bazen oyun oynadım, bazen erik taşladım.
1953’te bitiverdi ilkokul.
Artık adam oluyorum, büyümeye de başladım.
Tası tarağı topladım.Yolculuk orta okula.
Çalıştım, durmadan; vermedim mola.
Ama, kaderde varmış; bir senede çaktım.
Sene 1957 ellerimde diploma.
Mesleğimi düşünürken, soluğu AKŞEHİR’de aldım.
Kollarımı sıvayarak, öğretmen okuluna daldım.
Kaderde öğretmen olmakta varmış.
1960’da diplomayı da aldım.
Artık öğretmen oldum, tayinimi bekliyorum.
Her SİLİFKE’den gelene ne haber diyorum.
Bir gün bir haber geldi HATAY’a verilmişim.
Dururmuyum hiç, HATAY’a gidiyorum.
SİLİFKE’den atladım, bir sabah otobüse.
ALLAH nasip etsede, iyi bir yer olsa bize.
MERSİN,ADANA,İSKENDERUN,BELEN,TOPBOĞAZI derken.
ANTAKYA’ya ulaştım; gece saat sekize.
Lokantada yemek yedim, su içtim kana kana.
Otelde uyumuşum, dönmeden öbür yana.
Maarif Müdürlüğüne çıktım, tayinimi sordum.
Dedi tebrik ederim, verildiniz KIRIKHAN’a
Merak ederek okulu, KIRIKHAN’a yollandım.
Otobüsün içinde, türlü hayallere daldım.
Merkez, KURTULUŞ İLKOKULU imiş.
Bir gün kaldım, sonra SİLİFKE’ye yollandım.
Yiyecek ekmek, içecek su var derler ya.
Annem, babamla beraber, yol aldık KIRIKHAN’a
Çocuklarla gülerek sekiz ay ders yaptık.
Ben askere, annem, babam gittiler SİLİFKE’ye.
Kayıt Tarihi : 24.3.2006 22:56:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!