AİLE
Nasıl başlayacağımı bilemiyorum hikâyeye. Kırgınlıklar, pişmanlıklar, kavgalarla boşa geçen yıllarımızı size nasıl anlatacağım. 25 yaşındayım ve hala hatıramda yaşadıklarım. Masumken biz bu olaylara şahit olmamalıydık. Çirkinliğin, kötülüğün içinde olmaktan uzaklaşmalıydık. Bir yanımız yaralı büyümemeliydik.
Dedemin tayini Sakarya’ ya çıkmış ve Elazığ’dan Sakarya’ ya gelmişler. Sapanca’ da annemlerin olduğu mahallede ev yapmışlar. Ve annemle babamın hikayesi de böyle başlamış. Annemle babam komşu çocuklarıymış. Birbirlerini çok sevmişler. Ve bütün zorluklara, karşı çıkmalara rağmen birbirlerini bırakmamışlar. Ailelerinin ne dedikleri onlar için önemli olmamış. Onlar da sonunda razı göstermişler ve öylelikle evlenmişler.
Altı yaşına kadar hep kiracı olarak yaşamıştık .. Depremden sonra babaannem bizi çağırmış ve babaannemlerin alt katına yerleşmiştik. Bizden önce amcamlar oturuyordu ama aynı mahallede kendilerine ait ev yaptıkları için oraya taşınmışlardı.
Annem ailesine yakın olduğu için mutluydu. Babam İtfaiye işçisi olduğu için bir gün çalışıyor iki gün evde oluyordu. Ben okula gitmek istiyordum ve erkenden kaydımı yaptırmıştık. Her sabah annem beni götürüyor ve alıyordu. Sınıfımdakilerden küçük olduğum için benim üstüme bir tık daha düşülüyordu. Hoşuma gidiyordu bu durum. O zamanlarım güzel geçerken beni derinden sarsacak olaylar yavaşça kendisini göstermeye başlıyordu.
Beş halam ve bir amcam var. İki halam Bursa’ ya evli ve her yaz babaanneme gelir yaz tatilini burada geçirirlerdi. İki halam ise Kocaeli’ ne evliler. Onlarda her hafta uğrarlardı babaanneme ve yazın kalırlardı. En büyük halam ise Sapanca’ da olduğu için en çok onu görüyorduk ve bize her konuda destek çıkan tek kişi de oydu.
Bursa’daki halalarım amcam ve babaannemi dolduruşa getirip babamla aralarını bozmuştu. Babamın bu evde olmasına karşı çıkıyorlardı ve her türlü kötülüğü yapıyorlardı bize. Kocaeli’ deki diğer halalarımı da dolduruşa getiriyorlardı aynı zamanda. Her hafta babaanneme uğruyorlar maksadıyla bizi kontrole geliyorlardı. Annem saf kalpliydi hep iyi davranıyordu. Kötülüklerini bilmesine rağmen iyiliğinden ödün vermiyordu. Babamsa üzülüyordu, bizim için direniyordu onlara.
Bir insan bunu kardeşine niye yapıyordu anlayamıyordum o zamanlar. Kardeşlerin birbirine olan sevgisizliklerine anlam veremiyordum. Sevgisizlikten daha acı ne olabilirdi? Kardeşin kardeşi sevmemesi ne acıydı Allah’ım. Sevgi sevgisizliği doğuruyordu onlarda. Hep bir korkuyla güne başlıyorduk ben ve kardeşlerim. Bütün huzurumuz gitmiş gibiydi. Babam bunları hak etmiyordu. Bir ev için babamı, bizleri üzmeye hakları yoktu. Oysa ki babam kardeşliğini her zaman yapmıştı onlar için. Bursa’daki Melek halam hasta olduğun da işini, bizi bırakıp onun yanına gitmiş ve tedavi süresince hep yanında olmuştu. Arada geldiğinde ise üzüntüsünden bize televizyon dahi açtırmamıştı. Çocuktuk oysa ki durumun ciddiyetini bilemiyorduk. Ve diğerleri için de hep yardımcı olmuştu. Aynı fedakarlığı kardeşlerinden görememesi ne kadar incitmişti babamı kim bilir.
Yıllar geçiyordu. Bize duydukları kin bitmiyor daha da kötüye gidiyordu. 2003 senesiydi. Okullar kapanmıştı. Yaz tatiline girmiştik. Halamlar o hafta içinde buraya gelmişlerdi. Bize bir yabancı gibi davranıyorlardı. Sanki altta oturan kardeşi değil de başkasıymış gibi görüyorlardı. O kirli bakışları hep üzerimizdeydi. Bahçede oynamaya bile korkuyorduk. O yıl annem küçük kardeşimize hamileydi ve okulların kapanmasına yakın doğum yapmıştı. Hamileliği zor geçmişti ve annemi bir hafta boyunca görememiştik. Toparlanması uzun sürecekti. Bende çocukluk halimle elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyordum. Hiç unutamıyorum o anı. Bir gün annem o haliyle kalkmış bahçeyi süpürüyordu. Halamlar ise kendi çocuklarının bezlerini balkondan annemin olduğu tarafa atıyorlardı. Kızmıştım. Donup kalmıştım sanki o gördüğüm manzaraya. Annem onlara kötülük yapmamıştı. Onlar bunu anneme niye yapıyorlardı? Üstelik bu haldeyken. Bağırdığımı hatırlıyorum. Yapmayın diye ağladığımı. Annem ise çaresiz hiçbir tepki göstermiyordu. Sadece bunu neden yapıyorsunuz? diye sorduğunu hatırlıyorum. Babam evde olmadığı için bunu yapabiliyorlardı. Ertesi günü babam geldiğinde anlatmıştık durumu. Babam çok sinirlenmişti hemen yukarıya çıkıp onlara kızmıştı. Babam eve geldi, arkasından az zaman sonra amcam kapıya dayanmıştı. Anlamıştık halamların yine doldurduğunu. Babam çıkmıyordu. Çünkü kendisine hâkim olamayacağını biliyordu. Ama ısrarla çalınca çıktı. Onlarda amaçlarına ulaşmış kötü gülüşleriyle bizleri izliyorlardı. Ne kadar da basitlerdi oysa. İki kardeşi birbirine düşürmek akıl işi değildi. Bütün mahalle bizim kavgamıza şahit oluyordu. Ne için kavga ediliyordu? Amaçları neydi? Bizleri o durumda görmek, eziyet etmek hoşlarına gidiyordu.
Çok üzülüyordum. Babam ve annemi çaresiz görmek daha da yaralıyordu. Çocuktum ama her şeyin farkındaydım. Etrafımda olan her şey dikkatimi çekiyor ve gözlemliyordum. Bu olaylar kuzenim Merve’yle de aramı açıyordu. Biz bunun olmasına izin vermiyorduk. İnsan kuzeniyle korkarak oyunlar oynar mıydı? Oynuyorduk işte. Biz bir şekilde hep birleşip çocukluğumuzu yaşatıyorduk onunla. Benden iki yaş büyüktü Merve. Birlikte büyüdük onunla. Çocukluk arkadaşım, kardeşim, her şeyim o benim.. Mahallede bir yerimiz vardı. Ne zaman bu olaylar olsa Merve’yle oraya kaçar, dertleşirdik. Bir gün barışmaları için dualar eder, birbirimizden kopmayacağımıza söz verirdik.
Yaz tatillerini güzel yapan anılarım da vardı elbet. Arkadaşlarımla her sabah kahvaltıdan sonra sokağa çıkar akşamlara kadar oyunlar oynardık. Güzel geçen günlerimi o anlarıma eşlik eden arkadaşlarıma borçluyum. Çünkü kavga ve tartışmanın olmadığı bir gün bizim için bayramdı. İşte bu yüzden bir çocuk için yaz tatili dünyanın en güzel hediyesiyken biz öyle hissedemiyorduk çok.
Şimdi ise o yıllardan kalan alnımda bırakılan iz. Aynaya her baktığım da bana tekrar tekrar yaşatılan o kötü anılar. Çocukluğumdan bana kalan bir yara izi. Yine bir yaz tatili. Güzel bir güneş ısıtıyordu bütün çocukları. Gülüşlerimizi duymak için dışarıya davet ediyordu. Oynarken sevindiğimizi görmek onu mutlu ediyordu. Kuşların şarkıları eşliğinde bütün çocuklar şarkı söylüyordu şimdi. Güneşin bizi bırakacağını bilmeden oynuyorduk. Duymaktan bıktığım, ağladığım o sesler kulağıma geliyordu. Yine görmekten korktuğum manzarayla bir başına kalmıştım. Halamlar yine amcamı çağırmışlardı. Amcam kapımıza dayanmış babamla kavga ediyorlardı. Bu diğer kavgalar gibi değildi. Çünkü amcamın elinde bıçak vardı. Annem ise güçsüzlüğüne rağmen babamın önüne geçip onu korumaya çalışıyordu. Korkuyordum, ağlıyordum zarar görecekler diye. Bütün herkes dökülmüştü sokağa. Bizi izliyorlardı. Çocuktum ama utanıyordum. Bitsin diye bakıyordum onlara bitmiyordu. Daha da alevleniyordu. Ağlayarak balkona doğru gittim. Annem gelmememi söylüyordu.
Ben o korkuyla balkonun köşesine gitmiştim. Sonra amcamın eve doğru attığı taş benim başıma gelmişti. O anı hiç unutamıyorum. Babam amcama yalvarıyordu.’ Bırak beni kızımı hastaneye götüreyim.’ diye ama bırakmıyordu. Ben ellerim yanda yaramın olduğu yere götürmeye korkuyordum. Sadece ağlıyordum. Sokağa çıkmıştım o halimle. Babam bir hışımla ondan kurtulmuş komşumuzun arabasıyla hastaneye götürüyordu beni.
-Baba ben ölecek miyim? diye sormuştum.
-Babam ise çaresiz, üzgün gözlerini bana dikmişti. Ölmeyeceksin diyordu.
Hastaneye gittiğimiz de dikiş atılmıştı alnıma. Bir süre evimize gidememiştik. Çünkü evimiz dediğim yer bizim için bir cehenneme dönüşmüştü. Anneannemdeydik bir süre. Sonrasında babam şikayetçi olduğu için mahkeme süreci başlamıştı. Yaralandığım için benim de ifademi istemişlerdi. Çocuktum. İçinde bulunduğum olaylar büyüktü. Babam ne yaşadıysam onları söylememi istemişti. Amcam eve atmak istemişti. Benim orada olduğumu bilmiyordu. O yüzden ifademde bunlara da yer vermiştim. Olaylar durulmuştu. Kavgalar olmuyordu. Devam eden koca bir sessizlik ve küslüktü. Yıllar böyle geçiyordu. Bir yabancı gibiydik birbirimize.
Çok zaman sonra babaannemle barışmıştık. Merve ile üniversite için hazırlandığımız dönemler de babaannem’ in yanına gidiyor birlikte ders çalışıyorduk. Aramız iyiydi. Biz yanına gittiğimiz de mutlu oluyor, eğleniyorduk. Unutamadığımız güzel zamanlardı. Neredeyse bütün günümüz birlikte geçiyordu. Kahvaltıdan sonra yanına çıkıyor, akşam babaannem uyuyana kadar yanında kalıyordum. Seviyordum onu. O kadar güzel konuşması vardı ki sürekli güzel nasihatler veriyordu bize. Bir senemiz böyle geçmişti. Son zamanlar da babaannem hastalanmıştı. Kan geldiğini görüyordum ağzından. Babamlar da durumu fark edince direk hastaneye götürmüşlerdi. Akciğer kanseri teşhisi konulmuştu. Evde tek kalamazdı. Babamlar daha öncesin de bizimle kal demişti ama babaannem kabul etmemişti. Evinden ayrılmak istemiyordu. Bu yüzden onun sağlığı için biz yukarıya taşınmıştık. Her hafta halamlardan biri geliyordu. Babaannem’ in hastalığı onları birleştiriyordu. Ben de üniversiteyi kazanmıştım. Kütahya’daydım. Merve ise benden bir sene önce üniversiteye başlamıştı. O da Kütahya’daydı. İlk gideceğim zaman bana yardımcı olmuştu. Ara tatil de eve birlikte dönmüştük. Babam almıştı bizi terminalden. Ailelerin durumundan dolayı Merve babamla konuşamıyordu. Daha doğrusu çekingen bir yapısı vardı. Babam ise ondan teşekkür beklemişti. Bu küçücük bir mesele beni Merve’yle ayırmıştı. Sözümüzü tutamayan ben olmuştum. Onunla dört yılımızı harcamıştım. Amcamla babamın durumu bizi birbirimize küstürmeyi başarmıştı. Eve gittiğim de Babaannem’ i görünce çok tuhaf olmuştum. Hastalık nasıl da acımamıştı ona. Çok zayıflamıştı. Yaşından dolayı tedaviyi bünyesi kaldıramıyordu. Beni görünce sevinmişti. Deli kız diye seviyordu beni. Tatil boyunca hep yanındaydım. Deliliklerimle güldürmeye çalışıyordum ama eskisi gibi değildi. Acı çekiyordu. Tatilim bitiyordu. Babam bırakacaktı beni terminale. Annemle bavulumu hazırlıyorduk. Babaannem’ in yanına gittim sonrasında. Gideceğimi anlamış gibi öyle sıkı sarıldı ki. Unutamıyorum hiç. Tam giderken elimi tutuşu, gitme deyişi her hatırladığım da içimi yakıyordu. O dönemin son zamanlarıydı. Final sınavlarına çalışıyordum. Bir gün arkadaşlarımla çalışırken ara verip caddeye yemeğe çıkmıştık. Siparişlerimizi vermiş yemeklerimizi bekliyorduk. Babamdan gelen bir telefon içimi korkuya sürüklemişti. Açmıştım bir anlık refleksle. Allah’ım babamın o sesi hala kulaklarım da. ‘Babaannen ölüyor gel’ diyordu bana. Arkadaşlarım anlamıştı halimden. Sen git demişlerdi. İyi de ben nereye gidecektim şimdi. Merve var arayamıyordum onu. Yalnız hissetmiştim. Ağlayarak yürümeye başladım. Sonra babamdan bir telefon daha geldi. Ellerim titreyerek cevap vermiştim. Babamın o içli ağlayışı, bağırışı, annem deyişi kalbime bıçak gibi inmişti. ‘Gel kızım, gör babaanneni’ demişti. Ağlayarak koşuyordum. Herkes bana bakıyordu ama durduramıyordum. İçimden bir şeyler kopmuştu. Yaşadıklarımız, acılarımız, gülüşlerimiz, paylaştıklarımız gözümün önüne geliyordu.
Ölemez diyordum. Hayır hayır diye bağırıyordum. Yurttaki herkes aşağıya inmişti. Arkadaşlarım da arkamdan gelmişlerdi hemen. Kendimden geçiyordum. Babaannem öldü benim diyordum defalarca. Beni sakinleştirmeye çalışmışlardı. Oradaki müdür amca beni kollarına almış, gerçekleri yumuşak bir dille fark ettirmeye çalışmıştı. Bunu yaşamıştım ve kabullenmeliydim. Arkadaşlarım biletimi almışlardı. Bir arkadaşım da benimle Sakarya’ ya kadar gelecek ve geri dönecekti. O anım da bana destek oldukları için çok şanslı hissetmiştim kendimi. Eşyalarımı toparlamışlar, benimle terminale kadar eşlik etmişlerdi.
*****************
Babaannem’ in vefatından uzun bir süre sonra kardeşler ev için satılmasını istiyorlardı. Babam ise baba ocağı diye satılmasını istemiyordu. Babam evi kendisi almaya karar vermişti. Kardeşlerine ise haklarını verecekti. Fiyat konusun da anlaşamamışlardı. Babamdan fazla para talep etmişlerdi. Artık son bulsun istiyordu babam. Bizi rahat bıraksınlar istiyordu. Ev kredisi çekip haklarını vermişti. Eskisi gibi gelemiyorlardı eve. Babam ‘ı gereğinden fazla borca düşürdükleri için babam kırgındı. Merve ise hep aklımdaydı. Kime baksam onu görüyordum. Rüyalarım da bile kendini unutturmuyor, barıştığımızı görüyordum. Beni affetmeyeceğini düşünüyordum. Merve’nin ablası Tuğba ablaya anlatmıştım durumu. Konuşmak istediğimi, beni affetmesini istediğimi söylemiştim. Tuğba ablam numarasını yazmıştı bana. Ne yazacağımı, nerden başlayacağımı bilemiyordum. İçimden geldiği gibi mesaj atmıştım. Heyecanlıydım. Çünkü en çok istediğim şey Merve’yle barışmaktı. Onların yaptığını biz yapmamalıydık. Merve büyüklüğünü gösterip beni affetmişti. Eskisi gibi olabilir miyiz? diye düşünürken hiç de korktuğumuz gibi olmamıştı. Konuşacak, yapılacak o kadar çok birikmişimiz vardı ki geçmişteki bütün kırgınlıkları alıp götürmüştü.
Babamlar sevinmişti Merve’yle barışmama. Çünkü küslük geçte olsa üzüyordu onları da. Ve Merve’yle çocukken ettiğimiz dua kabul oluyordu. Geçen yıl Ramazan Bayram’ında babamlarla bayramlaşmaya gitmiştik. Yıllarca süren küslük onlar için bitiyordu. Hiç gerçek olmayacağını düşündüğümüz şey onların isteğiyle son buluyordu. Bursa’daki kardeşleri birbirine küstüren halalarımın ise birbiriyle konuşmadıklarını öğrendik. Gerçi babaannem’ in vefatından sonra küçük halam bütün kardeşleri silmişti. Bu gereksiz kıskançlık, öfke ve suçluluk onların gözlerini kör etmişti. Onlar için üzülüyor ve dua ediyorum. Çünkü sevgisiz bir kalp hayatları boyunca onlara ağır gelecek ve mutluluğun tadını alamayacaklardı.
Sevgiyle büyüyen çocuklarımız olsun.
Dilara İpek
Kayıt Tarihi : 13.4.2020 00:17:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Dilara İpek](https://www.antoloji.com/i/siir/2020/04/13/aile-61.jpg)
diline sağlık
TÜM YORUMLAR (1)