Bir insan devinmeden edemez. Yani insan eylem yapar. İnsanın eylemlerinin en az iki temeli vardır.
Birinci temel nedenle insan, sırtının pekliği ve karnının tokluğu gibi sağlayışlarının temini için davranışlarını başlatır, giriştirir, yapar ve sonlandırır.
İnsanın ikinci eylem nedeni olan, insanın kaygı ve haz duygularının kaynağı olan kendi çevresini, tanımaya yönelmesidir. Bu davranış tipi yine birinci tip olan ego düzleminden kaynaklı olmakla birlikte, birinci davranımın doyrulmasından sonra ortaya çıkan, ancak onun üzerine eylem koyan bir güdü ve eğilimdirler. Ki merak dediğimiz; duygu savunmalı eğilimlerinin güdülenmesi ile yaptığı eylemlerdir. Ki bunlar da giderek tekrari eylemlerin fark edilir karşılık olur yinelemelerinden ötürü sınıflanan, amaçlı eylemlere dönüşürler.
Şu halde insanlar (organizmalar) , davranmadan edemezler. Bu nedenle her davranışları bir eksene bağıntılanırlar. İnsanlar bir ekseni dönüşle (tutumla, tekrari alışmaları olan tutumla) , davranırlar.
Eksenin çekeyindeki haz ve elem duygularını giriştiren cazibeliklerin de olduğu, unutulmamalıdır.
Eksen, sizin sağlayışınızı gerekli kılan; yol ve yöntemin, sizce bilinir, anlaşılır olanın izlekse tutum aşılmalardır. Bunlar, bir sağlayıştı ve edinimdi, alışmanın bağlayıcılığıdırlar. Sosyal birlikti yapılar içinde, bu ekseni çevrimin bağlacı olacakla, bir çok töre, inanmalı ve kuralsak olanın sosyaldi, öznel ekseni çekimleri de, eklendi.
Özgürlük, insan bilinçlenmesinin; kendisi dışındaki, organik ve in organik süreçlere karşı, akılcı ve yasal becerileri kullanarak, onlar üzerinde egemen eştiği bir süre durumdur. Ki, insanlar bu olanağa; “toplumu” sayesinde kavuşmuştur.
Aitliğin temeli, sosyal birliklerde sağlayışçı oluşla birlikte bir devinmedir. Tam bir kişiler organizesi işlev işbirliği, organizeliğidir. Yani, sosyal organel olmadır. Kendisini sosyal yapı içinde bulan kişi ve kişiler de bunun öznel ve sosyal yansımaları grup başarıları içinde belirme olacaktır. Başarı da kendisine pay çıkarma gibi övünmeleri ile kendini yüceltme olacaktır. Yine grup olumsuzluklarıyla üzülebilme, azimler ortaya koyabilmedir. Sosyal birlik uyrukluğu aidiyeti, takım ruhu aidiyeti gibi.
Aidiyeti ortam olmazsa, okunabilir bir ortam yok demektir. Ve sizler, bir sosyal ortam içinde eksen aidiyetsiz beliremezsiniz. Var olan belirmeniz de, bir ortama parazit olmaktan öteye gidemez. Yani aiti olunamayan ortamlarda sizler birer parazitsinizdir. Parzitler de istenir talep edilir bir okunma türü değildir.
Aitlik sadece grup devinelerimizi ortaya koymaz. Kişisel devinmelerimizle sosyal kişiliklerimizi de ortaya koyan bir giriştirmedirler. Aidiyetliklerlen bir canavar da yaratılır; bir melek te, yaratılır.
İnsanlık tarihini, insanların sırf kendi aralarındaki sosyal ilişkileşmesi süreci olaraktan görmek de verimsiz bir anlayıştır. İnsanlık tarihi, birinci eğilimleri giderilen insanların ikinci eğilimleri üzerine odaklanması olan; doğal çevresiyle girişmesidirler. Bunların başında, kendi doğal çevrelerindeki iklimi olaylardan kaynaklı girişmeleri bir serüvendir de. Sosyal birlikler arsı girişme de bir ayrıdır
İnsan doğal çevresindeki iklimlerin, insan yaşam alanlarını sıklıkla ve etkince değişirlikler içinde koyar olmasının baskınlığını, göz ardı ediş; çok yanılgılar ortaya koyar. Bu yüzden insanlığın bir önceki klimatik dönemle, bir sonraki klimatik dönem arasındaki fark; birden bire bir patlama gibi gelir. Kültürel kopukluklar ve kültürel patlamalar bizi, şaşkınlığa düşürür.
Konjonktürsel iklimlerin 41 000 yıllık döngüleri, hele son 800 000 yıl içinde 100 000 yıl aralıklarla oluşan döngüleri, buzul dönemlerle, holosen (buzul çağları arasındaki sıcak) dönemler döngüsünü; ya da sıcak kurak dönemlerle olan döngülerin sıralamacını bize vermektedir. Buz çağı dönemlerinde yaşamlar büyük oranda ortadan kalkıp, dar ve sığ bölgelerde toplanmaktadır. Flora (bitki örtüsü) ve fauna (hayvan yaşam birlikleri-hayvan varlığı) alanlarına doğru gerileyen sıkışan ekolojik oluşmalar ortaya çıkarmıştır.
Halbuki dönemsel döngüler, bir yerdeki arkeolojik kültür bulguların ve biyolojik bulguların sürekli gelişmeyi gösterir olması gerekirken, aradaki kopuklukların da ipuçlarını ele verirler. Bu bulgular sıcak kuşak içinde devamlılık gibi görülürken ılıman kuşaklarda kesikli ve sıçramalı bir gelişmenin seyredişini gösterirler.
Ilıman kuşaklarda kültürel devinim hızla gelişmiştir. Kültürel ve biyolojik oluşların, bulunma sırası basitten karmaşığa doğru olacak evirilmesindeki ani kesilmelerin nedeni bu döngüsel dönemlerdir. Bir önceki soğuk buz çağı döneminde yaşayan biyolojik insan nüfusu kuşkusuz ki vardı. Bu nüfus, bu buz çağ sezonunda, sıcak kuşak ekvatoral bölge enlemlerine çekildi. Sıkışan ekoloji, birinci güdünün baskısı altında pek kurtulamadı.
Yine, söz gelimi birkaç kırk elli, yüz bin yıl sonrasında da, yeni bir holosen dönemle, tekrardan orta kuşak enlemlerine yöneldiler. Bu yönelişle bekli de biraz daha kuzeyin paralellerine doğru dağılan biyolojik çeşitlilik ve kültür zenginliklerine neden de olacaktı.
Sıcak enlemlerden ılıman enlemlere çıkış birden olmayıp, azot vurgunu yememek için bir dalgıcın belli mesafelerde soluklanan konaklaması gibi bir durum seyrini göstereceğide açıktır. Yani bu soluklanma yerlerinin gelişmesine değin izler, kuzeye yeniden dönüşler içinde, bu iklim özelliği olgusuda nazarı itibara alınmadığı için bizlerce eski ile şimdi arasında sanki birden patlama gibi algılanacaktır. Bu algı, uzaylı etkileşimi bir mantığa dönüşecektir!
Ve uzun bir aradan sonra da, ılıman dönemlerden, tekrardan canlı varlıkların buralara doğru yeniden dönmeleriyle, pek tabiiki buralardaki fosil kanıtlar arasında bir kopukluklar oluşmaktadır. Yeniden dönüşlerle birlikte, bir önceki gelişmenin ileri doğru olan gelişen karmaşıklığına dek izini vermeden birden eski olanla, yeni olanın farklılaşmış tür geçişlerinin kültür ve evrim izlerine rastlar olmak, o yerdeki, birden patlama şeklindeki görülen oluşmaların, nedenlerini açıklamaktadırlar.
Son buz çağının 50 000 ila 90 000 yıl sürdüğü hesaplanmaktadır. Birçok insan türleri bu dönemle beraber ekoloji sıkışması içinde, birbirini avlayan türden ilişkileşen girişmelerini ortaya koyduğu açıktır. Son 12 000 yıllık holosen dönemde ise homo sapiensler bu buzul çağın sonunda, dönemin galibi gibi çıkmış görünüyorlar. Bu dönemle neolitiklik ve yerleşik hayatın birden görülür olması yaşamın ekvatoral dar alalardan, kuzey küreye doğru göç eden taşınmasıyladırlar bence.
100 000 yıl öncesinin kuzey ılımanlarındaki bir yerleşme alanlarında, bir ilk kültür nesnesi yanında 100 000 yıl sonrasının bir gelişmiş kültür nesnesini, görünce şaşırmışızdır. Şaşırma nedenimiz arada geçen bunca 100 000 yıllık zamana ilişkin açıklamanın olmayıp da yüz bin yıl sonra, birden ilk şeyin çok daha gelişmiş olanıyla karşılaşmamızdandır.
Bu bağlantısız gibi olan durum olguları kültürel ve zihinsel patlamalarmış, biçiminde görmemizin temelinde yatan neden, iklimi etkilerle insan yaşamını tam bir ilişkileşme içinden göremeyişimizden kaynaklanıyor.
Sürelerin uzunluğu tam bilinmese de yaklaşık tarihlemeler çok zihin açıcıdır. Ama bu dönemlerin periyodik salınışlarla yaşandığı yüzde yüz doğrulukla bilinmektedir. Bir holosen dönem de kendi içinde minicik buzul dönemlerini ya da kurak dönemlerini kısacık aralıklarla sürdürmüştür. Bu yerel süreçlerinde bir kaotik olgular olarak bilinip, olayları bunlarla da ilişkilememiz çok önemlidir.
2-]Aidiyeti; grup aidiyeti, biyolojik aidiyet, sosyolojik aidiyet, toplumsal aidiyet, Dünya aidetliği, Güneş Sistemi aidetliği, galaksi aidetliği ve evrensel aidiyet gibi bir girişmeler geçişmesinin ve geleceğinin içinde değerlendirilebilirler. Tüm bunlar, her biri farklı zamana dek zeminin kalıpları içinde oluşla, eski baskınlıkları azalan ve yeni hüviyeti özellikler kazanan, periyodik durumlar süreci olabilmektedirler.
Yani kesikli, sürekli, değişken periyotdurlar. Aidiyetler; yapısal aidiyetler, davranımsal aidiyetler, kültürel aidiyetler, kısaca sağlayışların aidiyetlikti, eksenleşme çekimleridirler. Bunlar, bir insanın davranır olmasının meşruiyet tutum lamasını oluştururlar.
Başlangıcın her bir yaşam birlikleri kişilerin, aidiyetçi biyolojik (ırki) yanı ile sosyal kültürel yanını kuşatmış gibidir. İlk holosen (buzul çağlar arasındaki sıcak dönem) dönem başlangıç aşamalarında, her biri bir izole sosyal yaşam birliklerini (bir sosyal birliğin diğer bir sosyal birliklerle hiç bağıntılı olmayan hali) , kendilerine özgü yaşamsal olan tutumlarını, özel ve kutsal ata soy aidiyet oluşmaları içinde tutumlaşıştırlar.
Homo sapiensler, düşündüğü üzerinde düşünebilen, soyuttan soyuta gidebilen, insan gruplarıdırlar. Bu nedenle inançlaşma ve inanma zeminini de var etmişlertirler.
İnsanlığın, toplumsal ve evrensel aidiyetçi var oluşları ise; yaşamlarını, üretim ilişkisiyle giriştirmiş olmaları sonucunda, bir zaman zemin düzlemi olaraktan ortaya çıkmıştır. Yani var olan insan-çevre ilişkilerini, bir converter (dönüştürücü) üzerinde, tekrar insan-çevre ilişkilerine döndürmüştür. Etkin insan da, iklim koşullarını etkilemeye başlamıştır. Özelliklede 1800 yıllardaki sanayi devrimi ile iklimleri etkilemeli girişmesi, yoğunca başlamıştır. Bu her bir bir aidiyetlik olan biyolojik; kültürel; toplumsal ve evrensel aidiyetlikler, her dört alanın baskılarıyla hem kişileri üzerinde, hem çevreleri üzerinde, farklı zaman algılı olmak kaydıyla, izafeli girişmedirler.
Aidiyet öylesine güçlü bir duygudaşlıktır ki bütün dinsel ve tarikatçı sömürülerin kaynağı buradadır. Bu aidiyet duygudaşlığıdır ki bir nasyonal aidiyet, bir aşiretsel aidiyet, bir takım aidiyeti, bir soylu aile aidiyeti, köylülük aidiyeti, şehirlilik aidiyeti vs.lerin araların da ilişkiselce ortak iletilişli, olması bundandır. Aidiyeti anlatımlar kolaylıkla oluşturulup yönlendirilirdir. Hamasi yaklaşımların geçerli olması da bu aidiyetçilik bağındandır.
Aidiyetin olduğu yerde, çokça da gerçekler önemli değildir. Hatta siz gerçeği söyleseniz bile o aidiyetliğe uymadığı için sapıklıkla damgalanmanız, işten bile değildir. Sözün gelişi M.S 325 Yılında bilmem ne kadar İncil arasında 4 tanesinin seçilmiş olması İncil aidi olan bir mümin inanır için, hiç dikkate değer, üzerinde düşünülesi bir özellik değildir. Bunu, dikkatlere getirseniz bile, pek bir dikkate değecek anlayış inanmasını, oluşturamazsınız. Tabiri caizse dirençsel bir kıvırtmayla sizi dinlemezler bile. Tartışmasız bir kabul ederlik içinde, size burun kıvırıp, kendi yollarına devam edecektirler.
Biyolojik aidiyetler, genetik malzemenin, dokunup, sosyalce yöneyleştiği, en temel organik girişme düzeyidirler. Bu tür biyolojik girişmelerin her biri, izole ilk durumlarına göre, sosyal ve kendi doğal çevresinin basıncına değin fark bir görüntü yansımasını belirlemeden edemeyecektirler. Daha ortada beyin gibi bir organ dahi yokken, bu yansımanın yükü, genetik malzemelerinin üzerinedir. Özellikle de RNA ve DNA tiplerinin uhdesindeki bu dış çevre yansımalı izler; etkili bir duygu faz geçişlerinin ve her tür izole girişmelere değin eğilimlerin, kayıt altı bir enformasyondurlar da.
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 1.7.2010 10:45:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Kutlarım.
TÜM YORUMLAR (1)