Köyün dışında bir yerde, uzakta
Peri gibi güzel bir çingene kız vardı
Her gün, her saat ve her şafakta
On erkeğin altından tertemiz kalkardı.
Kimi orospuluk derdi, o ise ekmek parası
Gönlündeki kaleleri feth edeyim yâr
İstanbul’u almış gibi bayram edeyim yâr
Kollarını boynuma gerdan edeyim yâr
Cennete ermiş gibi seyran edeyim yâr
Gökte güneş alev alır bu bendeki yangından
Elinden bir katre ağu içeyim
Ab-ı hayat içmiş gibi olurum
Gülüşünle bin günaha gireyim
Bin cennete ermiş gibi olurum
Yollar sonsuz ipince
Kim anlar ki halinden?
Ölmüşsen bin kere de
Gurbetliğin derdinden
Gurbet çok karanlıkmış
Gökyüzü gene hüzünlenmiş ağlıyor
Uhrevî bir edayla yağmur yağıyor
Gökyüzü gibi hüzünlü mavi gözler
Koca bir tufana mekan olmuş yüzler
Neresidir acaba bu derenin kaynağı
Gıcırtılı biçimde açıldı kapı ansızın
Bir kaç adam girdi eşiğinden odanın
İkindi ile akşam arasıydı zamanın
Hayatını yok ettiler oracıkta o kızın
Dişlenmişti göğüslerinin, yanağının eti
Sigaramın dumanı gibi
Gelip geçici sanırdım seni
Zamanla anladım ki
Kanser gibi kalıcıymış yokluğun
Katran karası sararken ciğerimi
Sorma bana nerdesin
Diye canım efendim!
Ceddim bunu bilmesin
Aman canım efendim
Halımızın çul olduğu
Dağbaşları pek soğuk
Sınır boyu çok uzak
Bilen var mı acaba
Kim ölüp, kim kalacak?
Aylardır yollardayız
Günün ölümü akşam
Gün batımı
Yılın ölümü sonbahar
Yaprak dökümü
Gülün ölümüdür bu
Bülbülün ölümü
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!