Ahmet Tahsin Diyarbakır'da Şiiri - Yorumlar

Resul Üstün
'Sıkılmış Yumruklarla El Sıkışamazsınız.'
65

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Sonbaharın delişmenliğinden yeni sıyrılmış bir akşamın gün batımı dolaylarıydı. Diyarbakır’ın üzerini kara bir göçmen çadırı gibi örten bulutlu gökyüzünün gözyaşları daha yeni yeni toprağı alnından öpmeye başladığı bir sırada telefonumun öbür ucundan sıcak bir dost sesi “Hocam Diyarbakır’a geldim, şimdi Silvan’dayım” diyordu.
Bu ses; sözcüklere aşkın gizemini, tümcelere sevdanın yüceliğini nakışlayan sevgili dostum Şair Ahmet TAHSİN’E aitti. Bir an ne diyeceğimi bilememenin şaşkınlığı içinde kalsam da, toparlanmam pek uzun sürmedi.
Ahmet TAHSİN’le yüz yüze görüşmüşlüğümüz yoktu. Birkaç yıldan beri “sanal” diye adlandırılan internet ortamından tanıyorduk birbirimizi. Diğer dostlarımızın yaptığı gibi şiir ve makalelerimize yorumlar yapıyor, arada bir telefonla görüşüyor, asgari müştereklerde de olsa bazı paylaşımlarımız oluyordu. Ancak birbirimizi onlarca yıl öncesinden tanıyormuşuz gibi sıcak ve sarsılmaz bir dostluk bağı oluşmuştu aramızda.
Sevgili dostumun Diyarbakır’da ne aradığını sormama gelmişti sıra.
“Doktor kızımın tayini Silvan’a çıktı, ben de onunla birlikte geldim, şimdi Silvan’dayım. Marta kadar da burada kalmayı düşünüyorum” diyordu dostum.
Aksilik bu ya; 17 yıldan beri kendisinden haber alamadığım, yüzünü görme özlemiyle yanıp tutuştuğum başka bir arkadaşım da o gün Diyarbakır’daydı ve benimle görüşmek istediğini söylemişti. Bir yanda Ahmet TAHSİN, bir yanda 17 yıldan beri göremediğim arkadaşım, öbür yanda okulum ve öğrencilerim… Hangilerini, ya da hangisini nasıl görmezden gelebilirdim ki?
Önümde iki seçenek vardı; birinden birini tercih edecektim. Nasılsa Ahmet TAHSİN dostum “daha marta kadar buradayım” demişti. Demek o gün, ya da o hafta olmasa bile, onu görmek için önümde daha uzun bir süreç vardı. Gündüz zaten okulumda öğrencilerimle olmak zorundaydım. Mesai dışındaki saatlerimi de uzun süreden beri göremediğim arkadaşıma ayırmak en doğrusuydu. Ama aklım hep dostum Ahmet Tahsin’deydi. Ya hakkımda negatif düşünüp “memleketine geldiğim halde beni görmeye gelmedi” diye düşünse… Böyle bir ruh haliyle hafta sonu Silvan’a gitmek için olanaklar yaratmaya çalışıyor, hazırlık yapıyordum.

Tamamını Oku
  • Ahmet Tahsin Çınar
    Ahmet Tahsin Çınar 28.12.2009 - 09:51


    RESUL ÜSTÜN / ŞAİR BİR ÖĞRETMEN


    Öğlen vaktine az kalmıştı. İhmal edilmiş bir corafyanın ihmal edilmiş bir köyünde Yigit Çavuş İlk Öğretim Okulunun kapısına geldiğimde, yağmur inatçı bir incelikte yağıyor, toprakta sabırlı bir incelikte onu emiyordu.

    Diyarbakır ziyaretlerimin ikinci durağında Resul Üstün vardı ve ben yazdığı şiirlere bakarak karşımda dağ gibi bir adam bekliyordum; Diyarbakır caddelerinde kendi başıma yürüsem ve Resul'la karşılaşsam, hiç çekinmeden en yakın arkadaşıma merhaba der gibi merhaba derdim; bu güne kadar hiç görmediğim halde o kadar tanıdık, eğitimin yılmaz emekçisi ve emeğin eğiticisi Resul Üstün, ufak tefek ama kaya gibi bir halk adamı.

    Melodili müzikle, küçük bir kız çocuğunun salladığı koca bir çanın sesi birbirine karışıyor ve okulun bahçesine bir anda çığlık çığlığa sığırcıkla karışık serçe sürüsü doluşuyor.

    El sıkışıp, domuz gribine rağmen yanaklaşıp odasına buyur ediliyorum. Odanın ortasında kurulu soba bana, okula tezzek götürdüğüm günleri hatırlatıyor. Elimde tahta çanta, kolumun altında tezek elli sene önceye gidiyor ve müdür odasının kapısında kalakalıyorum bir an. Çok da bir şey değişmemiş.

    Konuya nerden girsek diye bir sıkıntımız yok, sanki yılların sıcaklığı var içimizde, konu hazır; ister egitimden başla, ister güneydoğu sorunlarından, ister şiirden edebiyattan söz et. Öğrenciler girip çıkıyorlar yem kavgasına tutuşmuş kuşlar gibi, kartal hakemlik yapıyor tüm sorunlara, rüya gibi bir cüceler ülkesindeyim. Ne kadar da çok olmuş bir ilkokula gitmeyeli. Çocuklarını uçurmuş her dosta tavsiye ederim, inanın hayat pınarının aktığını görüyorsunuz ve geleceği inancının pekişiyor. Ben bu duyguya sadece gebe kadın gördüğümde kapıldığımı sanırdım, okuldaki duygu yüzlerce ve kıpır kıpır.

    Masanın üzerinde, Gogol'ün Ölü Canlar adlı romanının yanında üç ince kitap duruyor, bunlar Resul Üstün'ün kitapları. Alıp bakıyorum adıma imzalanmış. “ Hoş geldin güzellikler getirdin sevgili dostum Hasan Tahsin” demiş, Deniz Gezmiş dese daha mutlu olurdum. İkisi de hakedemediğim bir isim ama olsun. Seviniyorum, bu topraklarda kitap ağacı pek yok diye geçiriyorum içimden ama hemen utanıyorum, Cahit Sıtkı Tarancı , Enver Gökçe, Ahmet Arif, geliyor aklıma ilk sıralarda ve hafifçe kızarıyorum.

    Elime aldığım kitabın adı “DEŞİFRE ETME YALNIZLIĞIMI. “ İçindeki bir şiir kitaba adını vermiş, sayfasını aralıyorum :

    “Barut soluyan sokakların ateşli avuçlarına
    “demet demet güller bırakıyorum yüreğimden.
    “Firuze gözlü öksüz yarınlar sevdasına;
    “moruna can adadığım dağlarımın dört mevsimine
    “Muştulu yarınlar damıtıyorum özlemlerimden.”...... içimi bir huzursuzluk kaplıyor, keşke evde baksaydım şimdi nasıl sabredeceğim tüm kitabı okumamak için diye hayıflanıyorum. Gözüm ister istemez geziyor şiirin üstünde:

    “Şimdi hangi ısmarlama öpücükler konsun alnına?
    “Kim kucaklasın kıyılarına vuran dalgalarını?
    “Çocukluğumun gökyüzlü misketleri vurulurken
    “uykularımın son zeytin dalı da kırılsın giderayak.
    “Nasılsa son güvercin de havalanamadan vuruldu.
    “Ve yeniden büyüdü firüze gözlü kızlarımın yürek yangınları.... kafamı kaldırıp dizelerin mütevazi şairine bakıyorum. O, sobadaki ateşi bir kaç meşe odunuyla sulayıp yeşertiyor.

    Resul Üstün'le egitim konusunu konuşmaya gerek yok, kitabının birincisi 1994 yılında basılan “İKİZLERİ AYIRMAYIN” toplumsal eğitim ve öğretim ikizinin temel kuralları anlatan bir egitim ve başvuru kitabı. Bu kitap yaramaz bir çocuk gibi Resul'u üzmüş hiç yere makamından olmuş ve dokuz yıl süren bir hukuk savaşı başlatmış, ben okudum ve her satırına kalıbımı basarım. Kalıbını basmayacak bir eğitimciye de saygım kalmaz.

    Öğlen yemeği için hazırlık yapılıyor sessiz sedasız, ben kitaplardan gözümü alamıyorum, elimdeki kitap yani “DEŞİFRE ETME YALNIZLIĞIMI” Kora yayınları tarafından Ocak 2008'de basılan üçüncü kitabı ilk anda elime o gelmiş, kendimi tutamayıp bir daha aralıyorum :

    “Anlat anlat masal anlat,
    “Gözlerimi bağla benim.
    “Gündüz yetmez, gece de sat,
    “Yüreğimi dağla benim.
    “Ağır-laştır, derin-leştir
    “Nasılsa yalan be-leştir. dizeler buram buram Mahzuni Şerif kokuyor... sağ olsa bunu bestelerdi, ama inanıyorum ki bu şiiri besteleyen yürekli saz ustalarımız da çıkacaktır.

    “Bir gerçeğe bin yalan kat,
    “Anlat anlat, uyut beni.
    “Yarınlara zoru dayat,
    “Haydi gözüm erit beni.
    “Ağır-laştır, derin-leştir,
    “Nasılsa yalan be-leştir. Şiirin tamamını okudum ama onu buraya almayacağım... keşke saz çalmayı bilseydim.

    İkinci kitap “ ZAMAN PUSUDA” kitap olarak ikinci ama şiir kitabı olarak birinci kitap, ilk çocuk gibi daha ihtimamlı daha coşkulu hazırlanmış, bu kitapta da şair kimi zaman kendisiyle, kimi zaman ögrencileriyle, kimi zaman da halkıyla birlikte sorguluyor. Ögretmenlik tüm satırlara sinmiş, uğradığı haksızlıklar ve hapislik, hapislik öncesi sorgu günleri ,yeni evli bir ögretmenin hasretini çabuk çabuk okudum, doğruyu bulmak için nasıl çırpındığını gördüm.

    “Eskimezler” adlı şiirinde :

    “Geçmişi sanık,
    “geleceği yargıç yaptık.
    “Davayı savunmasız mı bıraktık ne? diye sorguluyor ve yaptıklarını yeterli bulmuyor. Yine aynı şiirin devamında:

    “Uyduruk masallarda hep aynı dev,
    “yine bir dudağı yerde,
    “öbür dudağı gökte.
    “Yine kocaman elleri ensemizde.
    “degişmedi be eskimez dostlar,
    “Degiştiremedik işte............ diyerek te hayıflanıyor. Birden bire rahatlıyor “O YER” adlı şiirinde:

    “Ben direndim,
    “sen direndin,
    “Bizimle yaşam direndi.
    “Ve dünyanın en güzel çiçekleri
    “bir bir yüreğimizde filizlendi.

    Daha neler düşünecektim bu demir yürekli dost için, sözün imdadına yemek molası yetişti. Bir yandan muhabbet ediyoruz, bir yandan tıkınıyorum baba ocağında , kardeş evinde, dost sofrasında. Cemal Öztürk Resul'a cevap bir mesajında “oralarda olmak vardı” diye yazmış. Haklısın Cemal Bey, sizi de hiç görmedim ama gam değil artık Diyarbakır'da dostları gördükten sonra daha da bir inandımki, yüz değil öz önemli. Sizin de sıranız gelir birgün, sizi de Ankara'ya beklerim. Sadece sizi değil tüm dostları. Belki halay da çekeriz....

    Sevgi ve dostlukla.

    Not: Şiirler kıtaptan noktası ve virgülü ile aynen alındı.

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta