yorgun akşamlardan damıttık güneşi,
akıttık,
sevda damarımızdan al-kırmızı kanımızı.
sesini duymadan edemediğimiz sevgiliyi,
biz bu uğurda bıraktık gittik!
söz bitti…
yazı utandı okunmaya…
Kudüs esirse bugün,
ağlıyorsa Mescidu’l-Aksa,
utansın kalemler, sussun dudaklar,
yüz yıllık öfkeyi “one minute”a kurban ediyorsun,
Bir zorlu yolculuktur, bu;
Yıllar öncesinden bugüne uzanan…
Geride bırakarak acı ve hüznü
Kutlu bir zamana insanlığı çağıran
Bir uzun yürüyüştür, bu;
Rabbin rızasını kazanma yolunda
Buraları tanıyamıyorum,
Her ne kadar burada doğmuş olsam da,
Her kadını anneme benzetsem de,
Tanıyamıyorum annemi…
Şahit olduğum her mısra,
Benden doğmuş olsa da,
-Suriye'den kaçarken Akdeniz'de boğularak sahillere vuran çocuklar anısına...-
Güneş, kum, deniz...
Tatil mi dediniz?
Yoksa bronz bir ten için mi uzanmış sere serpe...
Kumdan kale yapmak için mi inmiş kıyısına denizin...
Ne garip şey şu yaşamak…
Deneme-yanılma gibi;
bazen doğru
ve bilerek
bazen yanlış
ama ders alarak…
Bayramı bekler gibi beklersin görüş gününü…
Yaklaştıkça o gün, heyecan sarar bedenini;
Saatten ayırmazsın gözünü…
Çünkü göreceksindir sevdiklerini…
Kulağın kapıdadır, gardiyanları beklersin,
“Gelseler de bir an önce ‘görüş’e çıksam” dersin.
Onca genç bedeni atmışlar bu zindanlara
Yası inşa etmişler tazecik yuvalara
Gözyaşı reva mıdır, biçare analara
Ne sevdalar kocatılmış buralarda bilinmez
Ağlayışlar bu dört duvarda hiç de dindirilmez
N'oldu?
Neden hayatım hakkında karar vermiyorsunuz artık?
Yoksa rahat uykulardan mı uyandırıyorum sizi...
Kendinizi kandırmayın...
Beni kandırın dilerseniz!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!