(Bir kez daha birlik ve beraberlik adına...)
O5.30’da Gelibolu’ya vardığımızda, soğuk teli kesiyordu. Sanki bir melek, yeşil hurma dallarıyla tenime dokunuyor, ben ürperiyor, ürperiyordum. Gördüğüm her karaltı bir savaşçının heybetli silueti, duyduğum her ses bir çığlık gibi büyüyordu içimde. Bir tapınağın sonsuz dinginliğine düşmüşçesine çıkıyorum zamanın kayıtları arasından. Güvende olduğumu hissediyorum. Tut ki 250 bin “namus” cengaverinin arasına düşmüşsün. Hepsi birbirinden değerli, hepsi birbirinden onurlu; onlardan, insana iyilikten başka bir şey gelmez. “Ey Rab! ” diye yalvarıyorum; “Onların cesaretini yüreğime sok! ”
Kentin coğrafyası hakkında, zifiri karanlığın arkasında gizli olan şeyin ne olduğunu bilmiyordum; ama onların orada, yakınımda bir yerde olduğunu hissediyordum.
Gün ışıyor ve güneş yakıcı bir hal alıyor. Otobüslerle, toprağın başladığı yere, deniz ülkesine doğru yol alıyoruz. Akbaş Şehitliği! 200 inançlı şehidin şereflendirdiği mekan. Nurlu rehber anlatıyor; insanlar ağlayarak, utanıp birbirlerinden gizlemeye çalıştıkları gözyaşlarıyla başları eğik dinliyorlar.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!