Bu uzun olan ömrümün,
Her zaman başındayım.
Her çiçeği kokladım,
Yılım,mevsimim,ayım…
Hala farkında değil,
Konuğudur bedenin
Evrenden önceki can,
Ustasına dönecek,
Bu şah damar,
Doğarken ağlayıp gelen
Hoş geldin dünyamıza
Davetsiz çocuk.
Bilir misin geldiğin yere
Gülerek gideceksin
Bu sonsuzluk sefere…
İnişli yokuşlu bir evrende yaşar dururdu
Mor bir göğün altında çınara yaslanarak.
Yiyen mahluk kusardı, yemeyen kudururdu
Düşleyip gelecegini,
Kaygı basardı yudum yudum,
Seyrederdi şafagin şarap rengini...
Ahlak, insanın doğuştan getirdiği veya sonradan kazandığı bir takım hukuk örf ve adetler, gelenekler, görenekler töreler, dinsel ve ulusal kavramların manevi seviyesini belirten tutum ve tavırlardır.
Toplumun kabul ettiği güzel ve doğruların oluşturduğu ahlak kurallarını terk etmeden yaşamını sürdüren kimseler makbul insanlardır. Toplumun güzel bulduğu davranışları, iyi ve doğruları benimseyerek yaşama geçiren kişilerin bunun, aksine davrananlara da itibar göstermemesi gerekirken günlük yaşamımızda bunu görememenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Oysa, ahlak geleneği ve kurallarına uygun olan ile olmayanı toplumun seçmesi gerekir. Toplumun kabul ederek bir takım kurallara bağlamış olduğu usûl, düzen, yol gibi normlara uymayanlara kötü insan denmesi gerekmez mi?
Toplumsal yaşamımıza yerleşen, olgunlaşmasına ve gelişmesine yarayan ve çoğunluğun kabul ettiği kuralları çiğneyenlerin karşısına hukuk çıkar, toplum adına müeyyidesini haklı olarak uygular. Oysa, iyi ve kötüyü doğru olarak değerlendirildiğinde topyekün manevi gücümüzün artacağını düşünmeden özel çıkar veya cehaleti yüzünden bu kuralların dışına çıkan kişi sayılarının gün geçtikçe arttığını görüyor ve toplum da buna seyirci kalıyor.
Toplum içinde yaşadığımıza göre, ortak yaşamın yükseldiği zorunluluğa paralel kişilerin korunması, uzlaşmanın gerçekleştirilmesi bir vicdan işi olduğunu unutmamalıyız. Kişi kendisi ile baş başa kaldığı vicdanından ayrılmaması gerekir. Kendine reva görmeyen başkasına da reva görmemelidir, iyi düşünen, vicdanından ayrılmaz, insanın vicdanı yargıç olmalıdır. Doğruyu bilmek yetmez. Onu yapmakla gerçekleşir. Vicdan, uygulama ile aydınlanır. Ahlakın konusu erdemliğe ulaşmadır. Erdemin olmadığı yerde kargaşa vardır.
Cesaret, dayanıklılık, sabır, ayırt etme, bilgelik, ihtiyat, ölçü, hayırseverlik, adalet, yaratılanı inciltmemek (yaratandan ötürü) , gerçek dost olmak, konukseverlik, acıma duygusu, yardımseverlik, hoşgörü, insaf, şevkat, sevgi, saygı, doğruluk, iyilik, barış, uzlaşma tavazu, affetme, bağışlama, helali / haramı bilme, alay etmeme, küfürlü konuşmama, nezaket kurallarını bilip uygulama, hakkı olmayana el uzatmama, cana kıymama, adam kayırmacılığı yapmama, devletin ve toplumun koyduğu kurallara uyma. Sonra çalışmak, çalışmak...
Kendi vicdanını işletmeyenler, Yaratan'ın her şeyi gören olduğuna göre, kötülük işleyenlere uyan cezaları, mükâfatları ya bu dünyada alır ya da halen kısa bir ömür (veya belki bir sürelik uyku sayılan) bu dünyadan göçtüğünde (veya sonsuzluğa uyandığında) mutlaka alacaktır.
Laiklik güzel yoldur,dinde zorlama yoktur.
Herkes serbest biçimde yaşasın ince ince.
Havrada kilisede isteyenler camide,
İbadetini yapsın tek Tanrıyı tapınca….
Demokrasi ruhumuz,vazgeçmeyiz biz bundan,
Uzun zamandan beri sorun olan işsizlik; ülkemizde yatırımların azaldığı, iş alanların daraldığı, insan gücünün yerine makine gücünün aldığı bunların sonucunda, işsizliğin de arttığını üzüntüyle görmekteyiz. Bu sorunun çözümü için her vatandaş alternatif aramak zorundadır.
Türkiye’nin yüz ölçümü 780576 km dir.Son sayımlara göre 73 milyonun üstünde
bir nüfusumuz vardır. Ortalama bir km kareye 12 kişi düşmektedir. Kadastronun geçtiği, imar planlarının gerçekleştirildiği ve tapu sicilinin tamamlandığı arazinin toplam miktarı 66 335 km dir. Devletin mülkü ve tasarrufu altında bulunan arazi miktarı ile birlikte genel toplam 360 576 km dir. Bu miktar toplam alanın yani, (yüzde 8.5 oranındaki arazi) hazinenin özel mülkiyetinde olup devletin tüm kurumları ile birlikte devletin tasarrufunda olan arazinin miktarı yüzde 54,7 dir. Yüzde olarak oran bu olunca devletin yönetimi altında tescilli, tapusu ve imarı bulunan yüzde 8,5 oranındaki arazi ile milli emlak İdaresi ilgilene biliyor. Yüzde 46,2 oranındaki arazi statik halde ülke yararından, halkın esenliğinden uzak durumda olduğu anlaşılmaktadır.
50 yıldan beri köylerden özellikle büyük kentlere (sanayi bölgesine) akın sürmektedir. Bununda önüne geçme olanağı yoktur. Nedeni iş bulma kaygısıdır. Büyük kentlerin nüfus patlamasının gerçek sebebi budur. Köyden kente göçenler izinsiz (gecekondulu) yapılaşmasına gitmiştir. Hal bu iken zaman zaman çıkan imar affı ile bu kişilerin haklı veya haksız yerde mülk sahibi edindirilmek üzere büyük getiri sağlandığı görülmüştür
Hal bu iken yasalara uyan yurttaşların hakkı gasp edilmemiş midir? Bu haksız ve çarpık yapılaşmanın nüfus yoğunluğunun önüne geçebilmek için ulusal bir politika uygulamak zorundayız.Bu konularda devletin bir takım çabalarının da olduğunu biliyoruz. Sanayi alanlarını büyük kentlere değil de kırsal kesime çekilmesini teşvik edici yaptırımları yöneltmelidir. Bugün nerdeyse tüm köylere yol,su,okul,elektrik,radyo,televizyon,telefon v.b.. önemli gereksinimler gitmiştir.Ama alabildiğine boş araziler uzanıp yatmaktadır
Bu kadar boş arazinin değerlendirilmesi ve kente göçün önüne geçilebilmesi için tarımsal, Hayvansal, sanatsal ve kültürel girişimlerin yapılması bugün ki koşullara göre bir ihtiyaçtır. Topraklarımızın değerlendirilmesi işsizliğin önlenmesi, kente akının önlenmesi konut sorununun çözümü köylere dönük yatırımların hızlandırılması ülkenin esenliği bakımından önem taşıyacağı kanısındayım. Böylece konut yapılır araziler iyi ekilir ürünler artar ülke yeşillendirilir, güzelleştirilir. Cennet ülkemize bir güzellik daha
Kim bilir kaç senedir bilinmezlikte
Avare gezdin köy meydanlarında,
Sonra terk ettin güzelim köyünü şimdi.
Zemheri ayında koca kenti dolaşır
Durursun çantan elinde
Elin cebinde...
Karanlık kıtaların bilinmez yolculuğunda,
Savaşın ıslığında bir tarihi öpmüşüm,
O kanlı pazarlığın namluların ucunda
Korkusuz, endişesiz bir köyde büyümüşüm...
Bir tarihi seçmişim yıkılan gecelerden,
Mükemmel yarattın beni Tanrım,
Varlıkların üstünde bir varlığım.
Özümde sen varsın bende ben varım,
Akıl senin, fikir senin, can senin...
Şekil verdin kendi nurundan bize,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!