cenazemin dibinde
bir erik ağacı
ekşi tadında
kanayan
yürek sızım
suyumu bulandıran yüzünü izlemek ve dokunmak cüretim
yüzümün ovalarına beli bükülmez bir dinginlik katıyor
gün ilerledikçe ay tanrıçası yüzünün ve gülüşünün
bendeki tazeliğini yitirmesine engel olamıyorum
ve giderek silikleşen ince bir yol halini alıyor ellerin
kendine yeni bir oyuk bul Julia
yeteri kadar kırıldın
istesen de güzel bir güne varmayacak dilimiz
dramatize edildik olabildiğince
kimseninkimseye eğilmediği bir uçurumdur artık burası
Sen gidince
güzel kadınların üstünü toprakla örttüler
ve çöl gibi kuru dudaklardan
solan renklerden
gelmeyen baharlardan
Ölsem bir kuş gibi
kırık kanat
çamur göğüs
yatsam debelenmeden yerde
ipek mendilini
bir kadının oğluydum kısa bir süre önce
evine girip çıkıyordum rahatlıkla
geç saatleri kadar uyuyabiliyor,
ve istediğim zaman penceresini açabiliyordum odanın
bahçeli, bana verdiği odası güneş gören bir evdi
-hatırladığım kadarıyla- denize bakıyordu mutfak penceresi
kullanılmış, eski bir uçurum aldım kendime
gün ortasında durup korkusuzca saate baktığınız yerden
henüz kendisini çağırdığım bir ismi yok
yeri de yok şimdilik hiçbir haritada
günü gelir de kenarında bulursam diye kendimi
bir iki de ağaç edindim bu defa kadınlarınıza çiçek aldığınız yerden
Babama…
çok sigara içerdi
yüzüne hiç gülmezdi oğlunun
eve girdiği zaman
Gökyüzündeki tüm mavileri toplayıp
basmadan yol-üstü papatyalarına
boynunu düşleyerek
ve düşmeden
kapına geliyorum bugün
ben kendime yetiyordum önceleri,
çocuktum, bir su kenarı gibiydim
sessiz ve sakin.
sonra bir şey oldu:
büyüdüm!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!