Yabani bir şey bu
Yalnızca elleri ısıtan
Sen ben sen ben
Yok hiç aramızda utanan
Oysa aşk dediğin tek kişidir
Sana ne diyeyim ki
Hangi toprak yaraşır
Hangi iklim ağırlar
Tohum tohum güzelliğini
Hangi rüzgar cüret eder
Duvarda durur da durur
Şehrin en koyu tonu
Ankara gibisoğuk
Ankara gibi kuru
Doğum suyu kadar duru
Gözler arkasından fışkıran
Gecenin derisini yüzüyorum
Duvar yazısını alnımdan
Son notama son bir tırnak
Vurdukça soyuluyor
Güneşim zengin kabından
tepkisiz serin mavi gözlerin
ölümcül nazar gibi izlerin
dualarım kalu bela mirası
beklerim hala engin semayı
hepsinin sırtında mecazları
dişlerimi elime verdiler yine
saf kanımda boğulmak üzereyim
bir palyaçonun aslan terbiyeciliği benimkisi
parçalanmaktan korkan
tek kalmışlığın acizliği
yine ağır çöküyor gece
sen artık beni terk et
yine bir kız çocuğunu fahişeliğe zorlamışlar
ve bombalar şehrin sessizliğinden midir nedir
inmedi henüz zemine
her sevişmemiz örnek oldu insan tacirlerine
köstekli saati koyan koydu
ben o zaman portakalım tabi
kıran yağmakta bedenlerden üstüme
bir potin yüz para hainler çarşısında
topraksız ne bilsin
girmeyeceğini
Seninle nihavent makamıydı sevişmelerimiz
Bir nota sonrasını bulurdu hep ıslak ellerimiz
diz kapaklarından öpmediğim o gece
Yani bir rüya sonrası ilk gece
Sokaklarda kol kola yalnızlığım
Ardı sıra kırılıyor şişeler
hiç bu kadar kararır mı karanlık
ve uyuşur mu sol yanlar
bırakın artık hüküm çok açık
fıtrat yönetmeliği madde iki
yazın alınlara sicili
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!