Ahmet Eroğlu: Hakkında ziyaretçi görüşle ...

Ahmet Eroğlu
29

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

  • Ahmet Tahsin Çınar
    Ahmet Tahsin Çınar 28.06.2010 - 15:07

    2. ÇAMLIDERE ŞİİR ETKİNLİKLERİ ve DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

    Çamlıdere ve Doğa Dostları Derneği’nin 25-26 Haziran 2010 tarihinde ikincisini düzenlediği Şiir Günleri etkinliği sanırım gelenekselleşecek. Bir hafta önce şair dostum Ahmet Eroğlu telefonla beni arayıp etkinliği haber verince içim heyecanla doldu. Avcılıktan kaynaklanan seyahatlerimin çoğunu Çamlıdere ve Kızılcahamam kapsar. Çoğunlukla dağlarını ve derelerini bildiğim, pınarlarından su içip, derme çatma çoban kulübelerinde yattığım, kimi zaman yayla evlerinde türküler söyleyip rakı içtiğim bu iki dünya harikası belde merkezine sadece ihtiyaç alış verişleri için indiğimizden ve apar topar dağa döndüğümüzden pek tanımıyordum.

    Ama beni heyecanlandıran Çamlıdere'nin ilçe merkezini görme ihtimalinin olması değildi; Çamlıdere’nin kıymetli insanlarından şair dostum Ali Rıza Atasoy'un,

    “Kaybolan düşlere umut ekmeli;
    Hadi ver elini Kızılcahamam.
    Kapı tokmağını bir kez çekmeli;
    Bilirim, kapıda bekliyor anam! ”

    Dizelerinin yer aldığı DAÜSSILA adlı şiirinde adı geçen kapı ile tokmağıydı. Anası yaşayan her insan hâlâ çocuktur; açık kapısı, sıcak çorbası, serili yatağı, beklentisiz aşığı vardır.

    Ahmet Eroğlu'nu da uzun zamandan beri tanırım. Antoloji.com’da Ankara Rüzgarı Grubu’nun kurucusu, o beni grubuna çağırmadığı için ben de ona;

    “ Fırtınalı bir ömrü perçinledim kendime
    Urganlara bağladım kemikleşmiş dilimi
    Çökünce yalnızlığım sokulurum bendime
    Elemli bir hayale savururum yelimi”

    Gibi dizeleri kaleme aldığı şiirleriyle hece şiirini Karacaoğlan tarzından kurtardığını böylece hece şiirinin önünün açıldığını bu güne kadar söylemedim.

    Bu etkinliğin gruplardaki diğer etkinliklerden farkı, katılılmcı listesi yayınlanmıyor ve oraya kimler gelecek bilmiyorsunuz, telefon edip sormuyoruz, Nazlıhan Hasköylü nezaket bilen bir şair, benim telefon etmemi engelliyor ve heyecanımız biraz daha artırıyor.
    Etrafa bakacak ve manzaraların tadını çıkaracak kadar vakit kalsın diye sabah erkenden Nazlıhan Hasköylü ile yola koyuluyoruz. Yeşilliğin yeşilini, ağaçların dalını ve çeşmelerin oluğunu öpüyoruz. Çamlıdere'ye girmeden hemen önce bir cami görüp yavaşladığımızda buranın Şeyh Ali Semerkandi Türbesi olduğunu fark ediyoruz. En güzel çeşmelerin ve suların türbelerin yanında bulunduğuna dair tecrübemiz bizi durduruyor. Kalabalığı görüp daha da bir merak ediyoruz.

    Caminin bahçesindeki kalabalığa göz attığımızda bu kalabalığın hiç de yabancı olmadığını anlıyoruz. Şair dost Ahmet Eroğlu ve yine şair dostumuz Boraboy Şiir Etkinlikleri’nin yaratıcısı Ali Rıza Atasoy güler yüzleriyle bizi karşılıyorlar. Hemen şiirden söz açılıyor ve yaşanan hatıralar, orada karşılaşılan kıymetli simalar anılıp yapılan espri ve şakalaşmalar yeniden yaşanıyor.

    Şeyh Ali Semerkandi'nin Horasan’dan Anadolu’ya gelerek İslamiyet’i anlatmaya ve yaymaya, inancı doğru yönlendirmeye ömrünü adamış erenlerden olduğunu bir çırpıda öğreniyoruz.

    Öldükten sonra Hacı Bektaş Veli tarafından İstanbul'a referans verdiği kişinin türbedar olarak seçilmesinden Şeyh Ali Semerkandi’nin bektaşi tekkesi ile bağı bulunan bir veli olduğu kanaati uyanıyor bende.

    Diğer Anadolu erenlerinin pek çoğu gibi o da evlenmemiş, tüm ömrünü ilim, irfan peşinde ve halkı eğitmek yolunda geçirmiş, Cumhuriyet’in ilk yıllarında kapatılan zaviye ve tekkeler arasında yerini almamıştır; çünkü çobanlık yapacak kadar mütevazi olan Şeyh Ali Semerkandi'nin İslamiyet’i doğru öğretmekten başka ideolojisi yoktur.

    Önceki adı Kuzuveren veya Kuzören olarak bilinen bu günkü Çamlıdere; bu zatın kişiliğinden ve bu yerlerde yaşamışlığından kaynaklanarak Şıhlar veya Şeyhler adını almış, daha sonra da tüm Anadolu’da adı değiştirilen yerler gibi buranın da adı Çamlıdere olarak değiştirilmiştir. Bu durum bize sadece doğu ve güneydoğuda köy adlarının değiştirilmediğini, o günkü devlet politikasının tüm yöreleri kapsadığını düşündürüyor.

    Bir otobüs dolusu şair ve yine misafır şairlerden oluşan otomobil konvoyu etkinliğin yapılacak olduğu Çamkoru İzci Kampı tesislerine doğru yola çıkıyoruz.

    Çamlıdere'nin ne zaman kurulduğuna dair kesin bir kayıt ve belge bulunmamaktadır. Ancak Anadolu tarihinden bildiğimiz kadarıyla, Türklerin Oğuz soyunun Çepni boyu, binli yıllarda veya Malazgirt savaşından hemen sonra; Kafkas üstünden Karadeniz’e gelip, burada iki yüz yıl yaşamışlardır. Sonra tekrar göç ederek İç Anadolu’ya ve Batı Karadeniz bölgesine gelerek yerleşmişler, burada göçebeliği terk etmişlerdir. Eğer bilgimiz bizi yanıltmıyorsa, Çamlıdere halkının sekiz veya dokuz yüz yıldır bu bölgede yaşadığı bir gerçektir.

    Çamkoru İzci Kampı, Atatürk'ün gezileri sırasında gördüğü ve çam dikilmesi için talimat verdiği Kel Tepe' ye, yine Atatürk'ün vasiyeti üzerine İsmet İnönü tarafından izci eğitimine üs olarak inşa edilmiş. Cumhuriyet’in ilk yıllarında inşa edilen her binada olan ihtişamı ve devletin büyüklüğünün azametini bu binada da görüyoruz. Göğsümüzün kabarması uzun sürmüyor, Atamızın vasiyeti üzerine, o yokluk yıllarında bu muhteşem binayı bu dağın başına inşa ettiren İsmet İnönü'nün izcilere verdiği önemi neden Köy Enstitüleri’nden sakındığını ve kendi iktidarı döneminde bu eşi bulunmaz okulların kapatılmasına önder olduğunu anlamakta zorlanıyoruz. Ve şunu da sormadan edemiyoruz, acaba şimdiki Çin'in kalkınma modelinin altında bizim köy enstitüsü modelinin yattığını bilse üzülmez miydi?

    Sadece izcilere tahsis edilen bu tesis bu kez bizim için açılmış, tertemiz temizlenmiş, etkinlik için pırıl pırıl donatılmıştı. Harıl harıl koşturmacalara şahit oluyoruz ama Çamlıdere ve Doğa Dostları Derneği Başkanı Sayın Ali Öcal her dakika özür diliyor, onu her şeyin mükemmel olduğu konusunda bir türlü ikna edemiyoruz.

    O gün, gece bir türlü olmuyor ya da sabaha kadar süren muhabbetlerden ve söylenen türkülerden güneşin yeniden doğduğunu fark etmiyoruz. Bir iki saat uyuyabilmek için odalarımıza çekildiğimizde sabah sabah öten bülbülün sesini ibadet çağrısı kabul edip, tüketim yarışından kurtulmuş insanların hâlâ var olduğuna şükredip, dostlukların ve barışın daha da çoğalması ve tüm evreni sarması için yakarıyoruz.

    Şiir etkinliklerinin nasıl olduğunu bu etkinliklere bir kere bile katılan tüm şair dostlarımız bilir. Ama etkinliğin cennette yapılanını çok azımız görmüşüzdür. Her Ankaralı Çamkoru'yu bilir, ama Aluç Dağı Piknik alanını çok azı bilir. Pek çok avcılık serüvenim Ankara civarında geçmesine rağmen ben de Aluç Dağı yaylasını yeni gördüm. Tepesinde domuz avladığım dağları konu edindiğim şiirimde:

    “Muhabbeti severim,
    Söğüt gölgesinde pınar başında, cızbızla rakıyı.
    Tereyağında alabalığı.
    Kızılcahamam dağlarında,
    Meşe diplerinden mantar toplamayı ve kebabını.”

    Demişim ama mantar topladığım ormanların Kızılcahamam değil de, Çamlıdere hudutları içinde olduğunu da öğrenip utandım..

    Tüm Çamlıdere'ye, bizi tarifsiz düşüncelere taşıyan İnönü Köşkü'ne, vefasızlığımızı yüzümüze vurmayacak kadar mütevazı dünya güzeli Aluç Dağı’na, şükrümüze sebep olan ıslak bülbüle, ilaç diye bize dalını veren sarı kantorona, ve bilhassa doğruluğun felsefesini bir kez daha yapmamıza sebep olan Aluç Dağı piknik yerindeki eğri çama binlerce teşekkür ederiz.

    AHMET TAHSİN

  • Mehmet Çiftçi
    Mehmet Çiftçi 22.12.2006 - 21:25

    Bıktım elinizden
    Bıktım elinizden usandım sizden
    Bir geleyim Ankara'ya görün siz.
    Yüreğimde öfke kırmızı közden
    Silahımı bir bulayım durun siz.

    Nedir benim deli senden çetiğim,
    Niye küstün bana ne oldu şimdi,
    Yetmedi mi bunca mesaj çektiğim,
    Senin işin sopaya kaldı şimdi.

    Nerden çattım sana ne idi suçum,
    Sevsem olmaz sevmesem de olmuyor.
    Kaşınma bak yerinde otur koçum,
    Dövsem olmaz dövmesem de olmuyor.

    Şimdilik bu kadar yeter sanırım,
    Gerekirse devamı gelir bunun,
    Sen canımsın seni öyle tanırım,
    Sevgisi var kalbimde Eroğlunun.
    Mehmet Çiftci

    Değerli arkadaşım sevecen cana yakın hoş sohbet birisidir.
    Kendisine başarılar dilerim