Ekim ayının bilmem kaçında
Saat yine yirmi dörde beş varken
Yine bir masanın başında sigaramla baş başayım.
Kim bilir kaç gün yada kaç ay yada kaç yıl
Bu hayatla baş başa olmak ritminden kurtulamayacak
Ve düşünmeden edemeyerek
Uzak diyarlardasın
Mekanın güllerle dolsun
Aldığın her nefes hücre-hücre
Hazla doldursun bedenini
Lale bahçelerinde gül yüzünle
...
Aşkımı tebessümle nakış nakış süslüyorum
Aşktan öte ne varsa bir alay süslüyorum
Aydan yıldızlara doğru bir halay düşlüyorum
Umuda yelken açıp nakış nakış işliyorum
...
Tüm dünyayı omuzlanmışım.
Bir hummalı hasta misali,
Çocukluğumu terlemekteyim,
Dilimde bir avuç hüzün,
Avuçlarımda bir buruk acı
Gözlerimde tütsülenir çocukluğum;
Yalnız kalmış bir hayatın
Demlenmemiş gündüzlerinden birinde
Masa başında kalemle kağıda vuslatı tattırıyor olmak
Zevk vermiyorsa bana
Düşlerimde yorgunluk,
Hayallerimde durgunluk
İkindiden akşamlara salıncak
Ve çocukluğumdaki sabahlarda,
Tahtaravalli yaralarının acısı...
Sana kadar mutluydum ancak.
Akşamlarıma sığdı ahların.
Hasretin kaldı bir tek
Sen de kalmadın
Kalmadı gözlerin de
Uçtu saçların
Hayal ülkesinin dağlarına
Endamına kilitlenmiş
Güz rüzgarları başladı yine
Yine saçların geliyor aklıma
Rüzgarı nefesleniyorum yine
Yinede alıp götürmüyor seni
İçimde kalıyorsun ve ben yine ağlıyorum!
Sana kinim dökülüyor yüreğime
Sonbahar yapraklarda seni döküyor
Sana sevgim dökülüyor yüreğime
Zaman içimden seni söküyor
Yokluğun eğip bükemediği
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!