Bir yürek yangınında, hayatın
Üşüyen yanlarını ateşe verdin
Nar yangını g/öz’lerden ibrahimi güller derdin
Ol naz,ol aşk gibi mahcup ve masum
Lahit yaptın diri doğan ölülere bağrını
Kahır akşamlarında beyaz haberlerle gelen
Gerilmiş bir ok gibi kilitlenip şafağa
Uyu sükunetin kalbine doğru
Uyu uzun boylu bir ölüm gibi
Seni incitmez bu sığınak
Bu cezbeli dağ
Sema eden bu yamaç
Bir inkıta.
Ve kutlu ferman.
İnce bir sızı olup sıyrılıyorum topraktan.
Süzülüyorum girift damarlara,
Umutlara,
Yarınlara…
Ey o/nurun göğünde açan sevda güneşi
Gündüzün kapısını açar hira gözlerin
Bir iklim-i ziyanın sonsuz derinliğinden
Sağnak sağnak ışıklar saçar hira gözlerin
Yangın yeri gülistan,
Körpe fidanlarla dolan kabristan,
Ve kavruk dudaklarımdan dökülen figan.
Resmidir sensizliğin can,
Gel artık,gel ne olur Gül-i han.
Gözyaşlarım hasretinin aleviyle ısınır,
Bükülen boynuma dolanır ağıtlarım.
Hıçkırıklar yüreğimde salıncak kurar,
Elvedanı besteler kavrulan dudaklarım.
Hüzzam nağmelerinden feryadımı duy benim.
Adını gül koymuşum duygularımın.
Ben ki zulmün hançerine karşı koyan yarayım
Ninnileri ağıtlarla avutan bir anayım
Bir bilseydiniz ben de ne hayaller kurmuştum
Bir gün gül’üm büyür diye hep düşünüp durmuştum
Mahkum duyguların,
Suya hasret bir güvercin misali,
Göğsümü yumrukladığı bir kahır akşamında,
Bembeyaz bir sayfa açıyor oğlum.
Bir dünya haritası çizmemi istiyor benden.
Kül rengine batırıyorum fırçayı
Kahır çocukları kuyulardan taşınca
Deli/kanlı bir yürüyüşüdür artık uzun boylu ölümün
Bir ab-ı hayattır yangın yeri yüreklerde
Bir gönül aydınlığıdr aynasında göklerin
Ve onun alınlara kilitlenen her busesi
Ufk’un ressamına gülümsemektir kare kare
Meftune
Gördüm seni
Sisli bir akşamdı
Havada yanık kokusu vardı
Ateşten kostümler içinde
Yürüyordun bir kırbaç yokuşunda
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!