Süzme salak çocukluğumun özgürlüğünü özledim, gökyüzünü parmağımla göstermenin özgürlüğünü. Buluta dönen göz bebeklerinden utanmayıp hınçla istediğim tutkularımı haykırmaya hasret düştüm kıymetsiz yollarda koşmaktan. Betermiş büyümek; biliyordum, direniyordum. Zaman aldı getirdi, ben çırpınırken inatla. İstemedim, isteksizdim. Dizlerimin yaralarını kalp kırıklarına, milyon kere sorsalar değişmezdim.
Kangren yüzlerin donuk sıcaklıklarını gözlerimle okuyup ruhumla üşümek, çimenlerin sonbaharda kokuşmuş hallerinden bile kötü. Issız bir toprağa uzanabilmeyi ise dünyanın en güzel kadınıyla sevişmekten çok arzulamak, kime mal olduğu bilinmeyen sahte güzelliklerin gün yüzü görmemiş hastalıklarından kaçmak arzusunun en büyük delaleti. Kandığımız, sorumluluğu alınmayan her büyük yalanda, olmayan bir şeyi kaybetmenin anlamsız kaygılarına düşünce cehennemi aratan burukluk, keşke amansızca esen rüzgarla bir kar fırtınasına dönüşüp soğutabilseydi evrenimizi. Ayrı ayrı düşen evrenlerin yalandan sonraki gerçek umarsızlıkları, mesafelere meydan okuyan harika gerçekler ve tüm bunlara rağmen güzel olan boş hayatın mazisi. Boş hayatı anlamlı kılan yaşanmışlığı, acıyı bile sevdiren sinmişliği.
Yer değişmek ister insan suda balıkla, havada kuşla. Acısı dinsin diye koşa koşa kaybetmek ister kendini. Bir diğer söylemle, varlık içinde yokluk çekmenin en can alıcı halidir ayrılık. Denize atılan iyilik olmak ister insan sırf iyi olabilmek için artık. Öte yandan hızla geçerken zaman ve yaşanırken hayat, yüzüne çarpan rüzgarı kokladığında yaşadıklarını değil de yaşadığını duyumsayabilmek ister. Halbuki çetrefilli ve çirkin havanın üstüne yakılan sigara, çekilen zehrin aromasını değiştirmekten başka bir işe yaramaz.
Çabalamanın beride kalınca insanı nasıl yaktığı anlaşıldığında, ruhu formda tutan şeyin aslında emek olduğu aşikar kalan için. Giden de olmak zor kalan da. Denklemlerin söz gelimi ustalıkla sergilendiği olgunluklarda, yalanlarla başlanan her şey gerçeğe dönüşebilmek için cesaret istiyorken; korkakça kurulan cümleler ve devrilip duran gözler nafile geceler yaratır tutkulara.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Enteresan bir çalışma olmuş Diyab Bey, kaleminize sağlık
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta